KADİR AKIN
Ermenilerin kök saldıkları Anadolu’daki topraklardan 1915’te zorla sökülüp atılması ve soykırıma uğratılmalarının üzerinden yüz yıl geçti. Bu sorunun çözülemeden Türkiye’nin peşinden geliyor olmasının temel nedeni, TC’nin kuruluşunu bu utançla yüzleşmekten kaçınarak gerçekleştirmiş olmasında yatmaktadır. Kurucu unsurlarının büyük bölümünün, Rum, Ermeni ve diğer Müslüman olmayan halkların soykırım kararını veren ve uygulayan kadrolardan oluşu, katliamın ve sürgünün boyutlarının küçümsenmesine ve giderek inkâr edilmesine yol açmıştır. Daha sonra farklı inanç grupları içinde en büyük kitleyi oluşturan Alevilere uygulanan baskılar ve Cumhuriyet dönemi boyunca Kürtlerin haklı taleplerinin kanlı bir biçimde bastırılmasıyla bu süreç kesintisiz biçimde sürdürülmüştür.
Sürecin bu biçimiyle devam etmesine dönük itirazların cılız kalması ve güçlü bir entelektüel karşı çıkışın yaratılamamasının nedenleri; Türk aydın, demokrat ve sosyalistlerinin Enternasyonalist bir perspektife sahip olamayışında aranmalıdır. Bu durum aydınların büyük çoğunluğunun akıllarının milliyetçilikle sakatlanmasına sebep olurken, kendilerine anlatılan “resmi” tarihi olduğu gibi kabul etmelerine ve bilimsel kuşkuculuğu da unutarak devletin resmi tezlerinin akademik alanda yeniden üretmelerine de neden olmuştur. Dolayısıyla; Osmanlı İmparatorluğu Alman emperyalizminin yanında savaşa girerken, sömürgelerin yeniden paylaşıldığı emperyalist bir savaşının tarafı da olduğu görmezden gelinmiştir. Bu durum ise hakikatlerin gizlenip birçok yalanın onlarca yıl hükmünü sürdürmesini sağlamıştır. Şoven propaganda ile zehirlenmiş geniş Türk halk yığınlarının aydınlatılması ve bilinçlendirilmesi görevinin esas olarak bu aydın ve demokratların görevi olduğu düşünülürse, durumun vahameti daha iyi anlaşılır.
Bu bakımdan, 1914 yılının Ağustos ayında, Sosyal Demokrat Hınçak Partisi’ne dönük başlatılan operasyon ve yargılama sonrasında Beyazıt’ta idam edilen Paramaz ve arkadaşlarının ne türden devrimciler olduğu, hedefleri, yaptıkları, savundukları fikirlerin gün yüzüne çıkartılması bize bir kapı aralayacaktır.
İçlerinde, Romanya’nın Köstence şehrinde 1913 yılında yapılan kongrede merkez komitesine seçilen Paramaz’ın da (Madteos Sarkisyan) olduğu bu devrimciler, yaklaşan paylaşım savaşı öncesi İttihat ve Terakki’nin Anadolu’yu Hıristiyanlardan arındırarak bir Türk yurdu haline getirme çabasını görüyor ve buna karşı önlem almaya çalışıyorlardı. Bu kongrede illegale geçme ve silahlı mücadele başlatma kararı alan Hınçaklar, Enternasyonal’in 1912 yılında Basel’de yapılan kongresinde aldığı ve “savaşa karşı savaş” diye bilinen teziyle de bir anlamda uyum sağlamış oluyorlardı.
Paramaz ve 19 yoldaşının trajik hikâyeleri, günümüzde Emeni halkının belleğinde saklı dururken, Türkiye sosyalistleri, aydın ve demokratları bu davanın tarihsel önemini yeni kavrıyor. Hâlbuki bu topraklarda kurulan darağaçlarında, işkencehanelerinde can veren sosyalistler, Deniz, Mahir, İbrahim, Mazlum ve diğer devrimciler farkında olmadan Paramazların, 20’lerin geleneğini yaşattılar, onların yolundan yürüdüler.
Türkiyeli sosyalistler, kendilerinden önce bu topraklarda yaşayan sosyalistlerin çıkardıkları dergileri, kendi çağlarına tanıklık ederken sürdürdükleri bugün bile aktüalitesini koruyan tartışmaları bilseler ve değişik milliyetlere mensup Osmanlı emekçileriyle birlikte yan yana gelme çabasını, parti programlarında savundukları fikirlerden haberdar olsalardı, belki de bu topraklardaki sosyalist hareket başka bir kanalda akıp, gelişebilirdi. 1900’lü yılların ve hatta öncesinin Rus devrimci hareketinin tarihini iyi bilen Türkiyeli sosyalistler, bugün bile güncelliğini koruyan Paramaz’ın 1897 yılında Van’da yargılanırken yaptığı savunmadan da, Hınçakların 1910’daki parti programından da haberdar değillerdi. Paramaz Van’da idamla yargılandığı mahkemede; “Halkın saadeti için ihtilalcilerin talepleri şunlardır” diyerek; vicdan hürriyeti, basın hürriyeti, toplantı ve ifade özgürlüğü, can, mal ve ırz güvenliği, vasıtalı vergilerin kaldırılması konularında uzun bir konuşma yapacaktı. Paramaz mahkemede; “Bizler, şoven milliyetçiler değil, halk dostlarıyız. Biz milliyetçi bir hükümranlığın aynı düzeni devam ettireceğini biliriz. Bizim talebimiz… Ermeni’nin, Kürt’ün, Türk’ün, Arap’ın, Laz’ın, Çerkez’in, Süryani’nin, Yezidi’nin ve Mıtrıb’nin kendi iradesi ve oyuyla kendi yöneticilerini seçmeleridir” diyecekti.
Uygulanan soykırımın bir milyona yakın Ermeni’nin katledilmesinin yanı sıra, Anadolu’daki entelektüel ve kültürel hayatı nasıl yok ettiğini, bu alanı nasıl çoraklaştırdığını ise biz Türkiyeli aydın, demokrat ve sosyalistler yeni konuşuyoruz. Çünkü soykırım; sosyalizm düşüncesinin serpilip gelişemeden köklerinin zarar görmesine, sosyalist hareketin deneysiz, tecrübesiz, dolayısıyla hafızasız kalmasına neden olmuştu. Biz bu konudaki bilgisizliğimizle yeni yüzleşiyoruz.
Gelinen noktada topyekûn yüzleşme, Türkiye’nin tarihsel yüklerden kurtulmasını kolaylaştıracağı gibi, demokratikleşmesinin kapısını da sonuna kadar açmasını sağlayacaktır. Zincirin kopan halkaları birleştikçe emekten, demokrasiden ve özgürlükten yana olan hareketimizin gerçek tarihinin yazılması ve gelecek kuşaklara doğru biçimde aktarılabilmesi de mümkün olacaktır.
Kaynak: Evrensel