Öncelikle sendikal mücadelede tanık olduğumuz dört olayı tarihsel sırasıyla özetleyelim.
YÖRSAN’da örgütlenen TekGıda-İş Sendikası, Kasım 2007’de yetki almak için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na başvurdu. Kısa bir süre sonra, Aralık 2007’de patron sendikalı işçileri işten attı. Haber özellikle AKP muhalifi kamuoyunda hızla duyuldu. Sendikalar, demokratik kitle örgütleri ile sol ve sosyalist parti ve yapılar olayı sahiplendi. Ürün boykotu da dahil çeşitli eylemlerle işçilere ve sendikaya destek verildi.
TekGıda-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu TEKEL’in sigara ve tütün bölümünün, Şubat 2008’de British American Tobacco Şirketi’ne satılmasının ardından iş akitleri feshedilen ve 657 sayılı Devlet Memurları Yasası’nın 4/c maddesine tabi olarak başka kurumlara yerleştirilecekleri tebligatını alan yaklaşık 12 bin işçi, 15 Aralık 2009 tarihinde bu uygulamaya ve özelleştirmelere karşı direniş başlattı. TEKEL’in Türkiye’nin dört bir tarafındaki işletmelerinden işçiler direnişlerini Ankara’da, 78 gün boyunca sürdürdüler. Direniş, 4 Şubat 2010’da 12 Eylül asker darbesi sonrasının en büyük toplu iş bırakmanın da hayata geçirildiği, ülke genelinde hemen herkesin yakından takip ettiği, sendikalar, demokratik kitle örgütleri ile sol ve sosyalist parti ve yapıların olayı sahiplendiği bir eylem olarak tamamlandı.
TES-İş ve Türkiye Maden-İş Sendikaları, Eylül 2013’de Yatağan ve Milas’ta bulunan 3 termik santral ve linyit alanlarının özelleştirmesine karşı eylem başlattı. Eylem, Ekim 2013 tarihinden beri, sendikalı işçiler tarafından Ankara’da da sürdürülüyor. Özelleştirmeye karşı son birkaç yıldır rastlamadığımız bu eylemde sendika ve işçiler yalnız bırakıldıklarını düşünüyor. Gözlemlerimizden hareketle, birkaç istisna dışında sendikalar, demokratik kitle örgütleri ile sol ve sosyalist parti ve yapıların olayı sahiplendiği söylenemez.
TekGıda-İş Sendikası’nın örgütlediği ve yetki aşamasına gelen SÜTAŞ işçileri, Nisan 2014’de işten atıldılar. Haber özellikle AKP yandaşı medya aracılığıyla kamuoyunda hızla duyuruldu. Yine birkaç istisna dışında, sendikalar, demokratik kitle örgütleri ile sol ve sosyalist parti ve yapılar olayı yeterince sahiplenmedi. Olgu sunumlarının ardından eşleştirmeye başlayalım. Dört olgu da Türk-İş’e bağlı sendikaların eliyle gerçekleşti. Sendikalar, demokratik kitle örgütleri ile sol ve sosyalist parti ve yapılar ilk iki olguyu destekledi, üçüncü ve dördüncü olguyu görünür biçimde desteklemedi.
İkinci ve üçüncü olgu (TEKEL ve Yatağan) doğrudan özelleştirme karşıtlığını da kapsıyor. TEKEL Direnişi’ne kitlesel desteğin, işçilerin büyük bir mahalle, küçük bir kasaba hayatı gibi ikâmetlerini Ankara’ya taşıdıktan sonra (“onlara bilinç taşımak için”) başladığını belirtip, bu olguyu diğerlerinden ayırabiliriz. Yatağan işçilerinin Ankara’daki yerleşim durumları böyle bir olanak sunmuyor.
YÖRSAN ve SÜTAŞ aynı sektörde ve her ikisinde de aynı sendika örgütlü. YÖRSAN’ın patronu AKP’ye yakın hatta çok yakın olarak bilinirken, SÜTAŞ’ın patronu AKP mağduru olarak biliniyor. Sendikalar, demokratik kitle örgütleri ile sol ve sosyalist parti ve yapılar AKP mağduru patronun fabrikasındaki eylemi yeterince desteklemediler. Görünür ol(a)madılar.
Cinsiyet, etnik köken, dini inanç, cinsel yönelim vb. alt kimliklerin her bir insan ve toplumlar için önemi yadsınamaz. Günümüzde bunları görmezden gelmek toplumsal yaşantıda hiçleştirilmenin bir aracıdır. Karşı durmak gerekir. Bununla birlikte, alt kimliklerin üst kimliği(sınıf kimliğini) örtmesinin önünü açmak ise yaşamsal hatalara kaynaklık etme potansiyeli taşıyor. Böyle bir durum iktidar mücadelesinin üzerini örttüğü gibi, düzenin devamlılığına payanda olunmasının da önünü açar. Örneğin, bir zamanlar demokratik kitle örgütlerini, sivil toplum örgütleri olarak yeniden adlandırma ve hükümete karşı işçi ve kamu sendikaları ile patron sendikalarını ortak çıkarlar çerçevesinde bir arada, dayanışabilecek unsurlar olarak gösterme çabalarını anımsayalım. Neyse ki süreç büyük sayılmayacak badirelerle atlatıldı diye düşünürken, yukarıdaki örnekler üzerinden hiç de öyle olmadığına tanıklık ediyoruz. Mahcup bir biçimde de olsa “hükümete karşı patronlar ile emekçilerin çıkar birliği”nin dünya siyasi tarihine bakıldığında her zaman emekçiler için sorun kaynağı olduğu görülecektir. AKP’ye karşı “cephe” oluşturma niyeti taşıyanlar bunu asla gözden uzak tutmamalılar.
Evrensel Gazetesi