MUSTAFA KEMAL ERSÖZ yazdı: “Edward Said’den önce çok az kimse oryantalizm, sömürgecilik, Filistin sorunu, emperyalizm ve kültür meseleleri hakkında böylesine yetkin ve iddialıca yazabildi. Said’ten sonra artık çok az kişi Batıda Doğuyu eskisi gibi düşünmeye ve yazmaya devam edebilir.”
MUSTAFA KEMAL ERSÖZ
Edward Said'in eserlerini ve kişiliğini analiz etme cesaretini gösteren herhangi biri şüphesiz ki onun kişiliğinin çok yönlülüğüne ve ilgi alanlarının genişliğine hayran kalacaktır. Karşılaştırmalı edebiyat kuramcısı, politik fikir insanı, hümanist, anti-emperyalist bir aktivist, müzisyen ve yaşamının her anında iktidarlarla cebelleşen amansız bir Parrhesiastes … Onun hakkında yazmaya kalkışmak ise başlı başına heyecan verici ve bir o kadar da cesaret kırıcı. Uzmanlık alanı olan karşılaştırmalı edebiyat, Said'in hikayesi ve kimlik yaklaşımlarını anlayabilmek için önemli bir alan/enstrüman durumundadır. Öte yandan da bir Filistinli olarak kendi kimliği, Said’in eserlerinin yönü ve içeriğinde önemli rol oynamıştır. Kendini kalıcı olarak yerinden koparmış olan Said için, Filistin, yine de belleğin çekirdeğidir ve bu bellek toplumsal, kişisel trajedi, kişisel deneyim ve kişisel düşüncenin şaşırtıcı bir karışımını içermektedir. "Öteki"nin bir parçası olan çekirdek.
1935’de Birleşik Krallık idaresindeki Küdüs’te varsıl, Filistinli Protestan bir ailenin oğlu olarak doğdu. İsrail devletinin kurulmasından sonra ülkesinden göçmek zorunda kalan ailesiyle beraber Kahire’ye iltica etti. Burada güçlü bir Anglo-Sakson eğitimi aldı ve daha sonra bir kez daha göç etmek zorunda kaldığı Amerika Birleşik Devletleri’nde lisans derecesini Princeton’dan, lisansüstü ve doktora derecelerini Harvard’dan aldı. Daha sonra vefatına kadar Columbia Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Kıyaslamalı Dünya Edebiyatı profesörü olarak çalıştı. Tunus’taki sürgün Filistin Parlamentosu’nda on dört yıl görev yapan Said radikal bir entelektüel, sürgün, marjinal, yabancı ve öteki olarak hep provokatif ve elbette sarsıcı fikirler dile getirdi.
Çoğunlukla Üçüncü Dünyadan gelen ya da akademik solcu olan hayranlarına göre Said "büyük bir bilim insanı, parlak bir zihin, insan onuru adına fedakâr bir savaşçıdır" (Hanan Ashrawi). The Independent, onu "çağımızın en büyük entelektüel ve kamusal aktivistlerinden biri” olarak nitelendirdi. Observer'dan Jacqueline Rose, "Bugün eleştirmenlerin hiçbirinin düşünce ve öğretim üzerinde böyle büyük bir etkisi yok" diye yazdı. Village Voice'da yazan Moustafa Bayoumi, Said’i "muhtemelen son 50 yılın en büyük entelektüeli" olarak nitelendirdi.
Öte yandan ise emperyalist metropollerdeki sağdan gelen eleştiriler elbette bu görüşlerle hemfikir değildi. Wall Street Journal, onu "Müslüman öfkesi için pratikte kullanılacak entelektüel argüman icat etmek” ile suçladı. Daily Telegraph, Said'in çocukluk ve gençlik yılları hakkında yazdıklarını "seçici ve oldukça yanıltıcı" olarak nitelendirdi. Uzun zamandır arkadaşı olan Christopher Hitchens bile Guardian’da Said’in politik yargısını sorguladığı ve onun “kendine acıma eğilimi” hakkında bir yazıyı kaleme aldı.
Said'in böyle tartışmalı, ayrıştırıcı ve en az o kadar etkileyici bir figür olarak görülmesinde elbette yukarıda saydığımız hasletlerinin yanı sıra temsil ettikleri, eserleri ve yaşamı da önemli bir rol oynadı.
Said'in yaşamı Batı entelektüel kültürünün, akademi, siyaset ve medya alanlarındaki kimi belirleyici değişim merhaleleriyle ilginç bir biçimde örtüştü. Birincisi, 1970'lerde ve 1980’lerde sosyoloji ve antropoloji alanlarında gerçekleşen dramatik değişikliklerdi. Teori devriminin, akademik solun yükselişinin ve sömürge sonrası kuramın yaşadığı bu süreçte Said tüm bu alanların en parlak öncülerinden biri olmayı başardı.
Said, edebi teorinin yükselişinde de merkezi bir figür oldu. İlk eleştirel makaleleri, bu dönemin haklarında en güncel tartışmaların yürütüldüğü Barthes, Levi-Strauss, Saussure ve Jakobson ile dolup taşmaktaydı. 1970'lerin başında ilk makalelerini Foucault üzerine yazdı. İlk büyük kitabı, Başlangıçlar (1975), onu Amerika'nın önde gelen edebiyat kuramcılarından biri olarak ortaya çıkardı. Bu onun için muhteşem bir başlangıçtı. Her şeyi, özellikle de teori devriminin kanonik isimlerini okumuş gibi görünüyordu: Marx, Nietzsche ve Freud, Saussure ve Fransız yapısalcıları ve post-yapısalcılar. Henüz 70’li yıllarda 80’li yıllardaki edebi eleştiriye hâkim olacak fikirlere hali hazırda sahipti ve bu fikirler 1978 yılında yayınlanan ünlü eseri Oryantalizm’i öncelledi.
Üniversiteler Marksizm’in ve yeni solun son kalesi haline geldiğinde, Said zaten herkesin önündeydi. 1980'li yılların başında Columbia'da çalışırken, Gramsci, Lukacs ve Raymond Williams hakkında dersler veriyordu. Batılı Marksist teorinin tamamını okumuş ve istek üzerine hemen alıntı yapacak hale gelmişti. Fakat 1980'lerin ortalarında, hem teorik ilgisi hem de kişisel deneyimleriyle bir Filistinli olarak konuşabileceği bir dil arıyordu. Amerika'daki diğer eleştirmenlerden çok daha önce, sömürgecilik, ırk ve kimlik hakkında yazmış yeni bir düşünür grubu –CLR James, Tagore, Fanon– keşfetti ve onların görüşlerini Henry Louis Gates, Subaltern araştırma grubu, Rushdie ve Marquez, Achebe ve Mahfouz’u da içeren yazarlar ve teorisyenlerin fikirleriyle birleştirerek ortaya koydu.
30 yıl boyunca, entelektüel moda ve enerjiler nereye gittiyse, Said zaten oradaydı. Moda olduğu için orada değildi. Aksine deneyimlerle konuşacak fikirler bulmak için bir arayış içinde olduğundan oradaydı. Bu fikirlerin artık yerine ulaşmadığını gördüğünde ise yoluna devam etti. Foucault çok kötümserdi, Williams çok İngiltere odaklıydı, vb. Hayatının sonuna gelindiğinde, hastalık ve yakın ölüm deneyiminden bahseden sanatçılarla konuşmaya başlamıştı. Son büyük denemesi Beethoven’in son zamanları hakkındaydı.
Akademik bağlam Said'in şöhreti için elbette önemliydi. Bununla birlikte, siyasi bağlam daha da önemliydi. Said'in yaşamı Amerika ile Ortadoğu arasındaki çatışmanın artmasıyla kesişti. Said'in Conrad hakkındaki ilk kitabını yayımlamasından bir yıl sonra Altı Gün savaşı başladı. Oryantalizm ise 1978'de Şah'ın yıkılmasından bir yıl önce, İran-Irak savaşından iki yıl önce yayımlandı. Said'in son önemli eseri olan Kültür ve Emperyalizm, Körfez Savaşından iki yıl sonra, 1993'te yayımlandı.
Kudüs’te Filistinli ve Hristiyan Lübnanlı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Said, Kahire’de akıcı bir Arapça öğrenerek büyüdü ve günümüzün en büyük jeopolitik sorunlarının ortaya çıktığı Arap, İsrail ve Ortadoğu coğrafyasında en iyi tanınan Filistinli entelektüeli oldu. 1914’ten Stalin’in ölümüne kadar geçen sürede Rusya ve Almanya Batının ana sorunlarıydı. Kore ve Vietnam savaşları arasında, Asya, en azından Amerika'da tartışmaya hakim oldu. 1967'den ve özellikle 1970'lerin sonlarından itibaren ilgi Sovyetler Birliği ve Asya'dan İslam'a ve Ortadoğu’ya kaymaya başladı. Said 1971’de ilk yazısını Le Monde Diplomatique için yazdı, 1973’te New York Times’a ve 1979’da da Time’a yazdı. Serbest köşe yazıları ile oryantalizm ve emperyalizm hakkındaki daha geniş teorik yazılarıyla Said önemli bir figür haline geldi.
Bu da bizi Said'in büyük itibarını anlamak için üçüncü önemli bağlama getiriyor. Hayatı ayrıca medya entelektüellerinin yükselişiyle de kesişti. Said, belki de 20. yüzyılın ortalarında Amerika'da en etkili siyasi gazeteci olan Walter Lippmann gibi figürlerden etkilendi ve 1970'lerin sonu ile 1980'lerin başında entelektüelin rolü üzerine bir dizi makale yazdı.
Said bu makaleyi 1981 yılında yazdı. Aynı yıl, medya ve uzmanların, dünyanın geri kalanının bakışımızı nasıl belirlediği alt başlıklı İslam’ı Kapsamak eseri basıldı. Bu makalelerde ve İslam’ı Kapsamak’ta Said dışlanmış bir öteki olarak yazmaktadır, fakat bu sırada kendi medya kariyeri de yükselişe geçmiştir. Yakışıklı, genç, kendini iyi ifade eden ve düşünceli biri olan Said, bir nesil medya yöneticileri ve yapımcıları için bulunmaz bir nimet olmuştur. Channel 4'ün 1986'daki The Arabs dizisi için bir program sundu, BBC2 Arena'da Kültür ve Emperyalizm hakkında konuştu, 1993’te Reith konferanslarını verdi, The Late Show'da ve Start of the Week'de düzenli bir konuşmacı oldu, İngiltere, Amerika, Fransa ve Ortadoğu’da önemli gazeteler için yazdı. Said’in fikirleri, Anglo-Amerikan üniversitelerinde en şık ve etkili fikirler örtüştü; Ortadoğu ve Filistin sorunu haberleri gündem olduğu zamanlar geldiğinde tutkulu bir Filistinli sunucu olmuştu ve entelektüellerin dersliklerden televizyon stüdyosuna taşındığı bir dönemde akıcı bir konuşmacı haline gelmişti.
Her şeyden önce, Said, batı liberalliğini ve sol kesim aydınlarını ayrıştıran Filistin ve Siyonizm konusunda şimşekleri üzerine çeken bir paratoner olmuştu. Bu sömürgeciliğin mirası ve Batı ile Batı olmayan arasındaki ilişkilerin bir simgesi haline gelerek daha geniş bir tema oluşturdu. Said, Kültür ve Emperyalizm'de "yeni bir entelektüel vicdanın ortaya çıkışından” bahsetmektedir. Bu vicdanın merkezinde, özellikle de İngiltere, Fransa ve Amerika'daki sol ve liberal çevrelerde, Batının, beyaz olmayan Batılı olmayan nüfusa yaptıkları mesele haline gelmişti ve Siyonist İsrail politikalarına yaklaşım bu vicdan için bir turnusol işlevi görüyordu. Çünkü İsrail, Portekiz sömürgeciliğidir, Zimbabwe'de beyaz yönetimidir ve Güney Afrika’da apartheid rejimidir.
Bir kuramcı ve polemikçi olarak Said hayatının büyük bölümünü Filistin davasını ve daha sonra her yerdeki sömürge halkları savunmaya adamıştır. Hayatına ve eserine yapılan en anlamlı övgüler, ABD ve İngiltere'nin karşılaştırmalı edebiyat bölümlerinden değil, Filistin’deki, Kürdistan’daki, Irak’taki ve benzer kaderleri yaşayan sömürgeleştirilmiş yahut doğrudan işgal edilmiş ülkelerdeki genç aydınlardan gelmiştir.
Said, büyük bir entelektüel hırsa sahip cesur bir düşünürüdür. Oryantalizm, Kültür ve Emperyalizm gibi kapsamlı, çetrefil ve büyük meseleler üzerine çalışmıştır: Batı'nın yüzyıllar boyunca Doğuyu nasıl düşündüğü, Dante’den T.E. Lawrance’a, edebiyat ve antropolojiye, filolojiye ve seyahat yazılarına emperyalizm ve kültür arasındaki bağlantılara, 16. yüzyıl İrlanda’sından Avustralya'daki Magwitch'e, Jane Austen'den Kuzey Afrika’daki Camus’ya uzanan geniş bir yelpazede açıklamaya girişmiştir.
Said, tarih ve edebiyat, müzik ve felsefe gibi farklı disiplinleri birleştirmeye en azından aralarındaki sınırları geçişken kılmaya çalıştı. Conrad'daki ilk kitabın haricindeki edebi ve kültürle ilgili diğer tüm yayımlanmış çalışmaları akademik uzmanlığın dar dünyasından kopmuştur. Sürgündeki Yansımalar’da (2000), piyanist Glenn Gould'dan 1930'lardaki Tarzan filmlerine, Hemingway'den Cezayir Savaşı filmine, Mısırlı oryantal dansçılardan Bach'a kadar uzanır.
Said aynı zamanda döneminin önde gelen muhalif entelektüellerinden biriydi. Kendi sözleriyle "iktidara karşı hakikati konuşan" bir Parrhesiastes’ti. Said için iktidar sadece askeri, siyasi veya ekonomik güç değildi. Bilgi ile iktidar arasındaki ilişki Said'in eserlerinin kalbinde yatmaktadır. Entelektüel huzursuzluğunun büyük bir kısmını, bu ilişkiyi düşünmek, emperyalizm veyahut iktidarın kültürel güç ile nasıl bağlantılandığını araştırmak ve açıklamak oluşturuyordu.
Said’in makalelerinden ve kitaplarından çıkan ses pek çok bakımdan edepli ve insancıldır. Said köktendinciliğe her zaman karşı çıktı ve laiklik onun için her zaman önemli bir konu oldu. Salman Rushdie'yi fetva karşısında tutkuyla destekledi. İsrail'in var olma hakkını diğer Filistinlilerden çok daha önce kabul etti ve iki devletli bir çözüme destek verdi. Sürgündeki Yansımalar'a giriş, inancının tutkulu bir ifadesidir: dünyayı indirgenemez şekilde karışık, heterojen ve çelişkili görmenin erdemlerinin muhteşem bir ifadesi…
Said’den önce çok az kimse oryantalizm, sömürgecilik, Filistin sorunu, emperyalizm ve kültür meseleleri hakkında böylesine yetkin ve iddialıca yazabildi. Said’ten sonra artık çok az kişi Batıda Doğuyu eskisi gibi düşünmeye ve yazmaya devam edebilir.
Etkileyici bir teorisyen, uyarıcı bir öğretmen, elinden gelenin en iyisini yapan bir makale yazarı, Filistinlilerin küresel çapta yılmaz bir avukatı ve belki de hepsinden önemlisi dünyaya, tarihe ve topluma karşı sorumluluk duyan, sorumluluk alan, “tanklara karşı taş atan”, iktidar sahiplerine karşı kendini güçsüzün yanında konumlandıran, güçlüye karşı hakikati söyleyen hakiki bir entelektüel olan Edward Said’in tavrı, erdemleri, görüşleri hala güncelliğini korurken dünya ve memleket ahvali göz önüne alındığında tarihin bu anında temsil ettiklerini yeniden hatırlamak elzem ve önemli olsa gerek.
Kaynakça:
http://www.ilaam.net/Intl/EdwardSaidDies.html
http://www.independent.co.uk/news/obituaries/edward-said-37181.html
https://www.villagevoice.com/2003/09/30/edward-w-said-19352003/
https://www.theguardian.com/politics/2003/sep/28/highereducation.israelandthepalestinians
https://www.wsj.com/articles/SB106450142193663400
https://www.britannica.com/biography/Edward-Said
https://www.lrb.co.uk/v22/n11/edward-said/diary
Glass, C., Said E., 2002. “The Last Interview”. Available online from:
https://www.youtube.com/watch?v=6NNuczNFyZM.
Said, Edward. (2013) Kış Ruhu, Metis Yayınları
Said, Edward. (2009) Başlangıçlar, Metis Yayınları
Said, Edward. (2010) Entelektüel, Ayrıntı Yayınları
Said, Edward. (2003) Yersiz Yurtsuz, İletişim Yayınları