TUNCAY YILMAZ yazdı: “Efrin’e yönelik saldırıya karşı durmak sadece sınırlarımızın ötesindeki bir “operasyona” karşı durmak değil, demokrasiye, özgürlüğe, eşitliğe sahip çıkmaktır! Görevimiz dayanışma değil, her yolu yöntemi kullanarak Efrin halkıyla birlikte mücadele vermektir.”
TUNCAY YILMAZ
15 Temmuz danışıklı darbe girişiminin ardından ortaya çıkan Yenikapı Ruhu'ndan sonra bu kez de Efrin saldırısının ardından "Zeytin Dalı Ruhu" zuhur eyledi. CHP'den FETÖ'ye, İYİ Parti'den Saadet Partisi'ne, Abdullah Gül'den Doğu Perinçek'e gündelik siyasette muhalif rolü oynayanların hepsi Erdoğan'ın, devlet politikasının arkasına diziliverdi!
Kılıçdaroğlu’nun “adamsan çık karşıma” “babalanmaları”, Akşener’in dış politikada itibar vaat eden “analanmaları”, Gülen’in bol beddualı “ağlanmaları”, Abdullah Gül’ün sırıtkan “mızmızlanmaları” söz konusu Kürdün hakkı, devlet bakası olunca yandı bitti kül oldu gitti!
Erdoğan adeta tüm muhalefeti, burnuna “Kürt Sorunu” zincirini takmış oradan oraya sürükleyip duruyor. Kürt düşmanı, şovenist, milliyetçi, tekçi kafa değişmeyince “muhalefetin” sırtı yerden kalkmıyor.
Görünüşte Erdoğan’a karşı muhalefet yapan bu unsurlar memleket siyasetinin en önemli konusu olan Kürt Meselesinin çözümünde Erdoğan’la aynı kafada olduklarından muhalefet için her diklendiklerinde Erdoğan-Bahçeli koalisyonunun “milli” tokadını yiyip yerlerine oturuveriyorlar.
Erdoğan Efrin’e neden saldırıyor?
Erdoğan açık ki içeride OHAL uygulamalarıyla dahi tesis edemediği müesses nizamı şimdi arkasına “Fetih Duası” alarak tesis etmeye çalışıyor. 7 Haziran’dan sonra canlı bombalar, danışıklı darbe girişimleri, OHAL ve KHK’larla tabuta konulan yarım yamalak demokrasinin son çivisi Efrin’de çakılmak isteniyor.
İçeride elinden gelen her türlü rezilliği ve hukuksuzluğu yapmasına rağmen faşizmi kurumsallaştırma sürecini tamamlayamayan, karşısındaki gerçek muhalefeti susturamayan Erdoğan, şimdi bir “seferberlik” oldubittisiyle faşizme geçişi tamamlamak istiyor.
Efrin’deki bombardıman sadece Efrin halkına, Kürtlere yönelik değildir. O bombalar aynı zamanda barış istedikleri için işlerinden edilen akademisyenlere atılıyor, çocuklara yönelik, taciz ve tecavüzlere karşı çıkanlara, kadın cinayetlerine susmayanlara, 1600 lira açlık ücretine razı olmayanlara, grev yasaklarını tanımayanlara, kendilerine yönelik tehdide karşı duran Alevilere, soykırımlarla yüzleşmeye çağıran Ermeni’ye, Süryani’ye, Rum’a, Laz’a, Ezidi’ye atılıyor.
Bu saldırının Türkiye sınırlarının güvenliğiyle, beka sorunuyla hiçbir alakasının olmadığını herkes biliyor. Hatta tam tersine bir durum söz konusudur, Türkiye sınırlarının güvenliğini, sükûneti sağlayacak tek güç Kürtler, PYD ve SDG’dir. Bombardıman altındayken dahi “Biz barış içinde yaşamak istiyoruz” diye açıklama yapan PYD değil de “Allahu Ekber” nidalarıyla gözleri dönmüş bir biçimde savaş çığırtkanlığı yapan İslamcı, cihatçı teröristler mi sağlayacak Türkiye sınırlarının güvenliğini?
Güya Türkiye’nin İslamileştiriliyor olmasından rahatsız olan Kılıçdaroğlu ve CHP şürekâsı nasıl açıklıyor otobüslerle Efrin’e taşınan cihatçıları? Bugün “ateist” Kürdü öldürmek için yemin eden, tekbir getiren bu yobaz sürüsünün yarın (hatta hali hazırda) silahlarını kendilerini destekleyenlere çevireceğini bilmiyorlar mı?
Durdurulamazsa bu hamlenin bir adım sonrası, savaş politikalarını eleştiren herkesin “vatan hainliği” suçlamasıyla hedef alınması, cezaevine gönderilmesidir. Bugün “Allah ordumuzu muzaffer etsin” dualarıyla savaşa destek verenlerin tamamı Erdoğan eliyle inşa edilmekte olan faşizme destek verir duruma düşmektedir. Bunun başka bir izahı olamaz!
Savaş koalisyonu
Başkumandan Erdoğan komutasında kurulan savaş cephesinde bütün devlet/sistem partileri, sermaye çevreleri ve devlet bürokrasisi yerini almıştır. Tek bir sistem gücü yoktur ki savaşa hayır, ne işimiz var bizim Efrin’de desin! Sistem partileri tekçi anlayışta olduklarının, her hangi bir demokratik dönüşüm hedeflemediklerinin ilanını yapmış oluyor. Sermaye suya düşen “yeni Osmanlı” hayallerini zorlayacak yeni hamleler peşinde, satacağı tankın, topun, askeri malzemenin derdinde. 90 yıllık devlet statükosu, Ergenekon güçleri ise eline düşürdüğü Erdoğan’la Türkçü, İslamcı, tekçi paradigmayı sürdürmenin peşinde.
Hakeza Rusya ve ABD aktif ve görünür olarak, AB, İsrail, İran, Çin pasif ve arka planda kalarak Türkiye’nin Efrin halkını bombalamasına destek veriyor, göz yumuyor. Hepsinin hesabı, çıkarı birbirinden farklı. Ama hepsi ortaklaştıkları sömürücü, savaşçı kapitalist sistem dışında demokratik, barışçıl bir alternatifin hayat bulmasını elbirliğiyle boğmaya istiyorlar.
Efrin operasyonuna Kürtlerle birlikte karşı duranlar ise her milletten, ülkeden şovenizme bulaşmamış enternasyonalist sosyalistler, komünistler. Hepimizin görevi dünya devletlerini değil dünya halklarını, AKP, CHP merkezlerini değil Türkiye halklarını savaşa karşı barışı savunmaya ikna etmektir.
Vietnam’da savaşı durduran, devlet diplomasisi değil ABD ve dünya halklarının Vietnam halkının direnişini destekleyerek kendi yönetimlerine “benim adıma savaşma, savaşa hayır!” diyebilmeleriydi.
Efrin, Rojava halkları kendi üzerlerine düşeni yapıyor ve karşısındaki bu devasa savaş koalisyonuna karşı bir adım geri atmıyor, barış isteminden taviz vermiyor, direniyor.
Öyleyse sıra bizlerde, sokak sokak, mahalle mahalle, il il, ülke ülke “Efrin halkı yalnız değildir, savaşa hayır, barış hemen şimdi!” sloganını örgütlemekte. Ancak güçlü bir halk hareketi yaratabilirsek ve öfkemizi savaşı destekleyenlere yöneltebilirsek bu savaş tüccarları ellerini tetikten çekmek zorunda kalacaklardır.
Unutmayalım, Efrin’e yönelik saldırıya karşı durmak sadece sınırlarımızın ötesindeki bir “operasyona” karşı durmak değil, demokrasiye, özgürlüğe, eşitliğe sahip çıkmaktır! Görevimiz dayanışma değil, her yolu yöntemi kullanarak Efrin halkıyla birlikte mücadele vermektir.
21.01.2018