SEÇTİKLERİMİZ – İrfan AKTAN Gazete Duvar için yazdı: Erdoğan veya emrindekilerin son bir yıl içinde, hem kendisini MHP’den etmeyecek hem de kendisine yeni bir “dayanak” kazandıracak formül arayışı sonucu “çözüm süreci denemesi” yaptığı anlaşılıyor.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya’yla 12 Aralık 2020 tarihinde yaptığımız söyleşinin başlığı, sözlerinden iktibasla şöyleydi: “Yeni bir çözüm sürecinin kıyısındayız.”
Kaya söz konusu söyleşide AKP’nin mevcut Kürt politikasıyla yola devam edemeyeceğinin farkında olduğunu ve yol, yöntem olarak öncekinden farklı yeni bir çözüm sürecine hazırlandığını iddia etmiş, bu iddiasını da yaptıkları bazı görüşmelere dayandırmıştı.
Kaya’yla söyleşimizden beri ara ara farklı kişilerden ima yoluyla da olsa yeni bir “sürecin” başlatılmak istendiğine dair iddialar işitiyorduk. AKP’nin MHP’yle ilişkisini de gözeterek neredeyse çözüm süreci hiç yaşanmamış gibi davrandığı bir dönemde, Erdoğan’ın 9 Temmuz tarihli Diyarbakır seyahatinde “çözüm sürecini biz sonlandırmadık” sözü de enteresandı.
Ayrıca iktidara yakın bazı köşe yazarları belli aralıklarla Erdoğan’ın Kürtlerle ilişkisini düzeltmeye meylettiğini yazıyor. Örneğin Abdülkadir Selvi, 12 Temmuz tarihli yazısında, “İstanbul seçimleri de gösterdi ki AK Parti Kürtleri kazanmadan seçimleri kazanamıyor. Erdoğan Kürtleri kazanmak için yeniden harekete geçti” diyordu.
Oysa öğrendiğimiz kadarıyla Erdoğan, Selvi’nin yazısından çok daha önce harekete geçmiş. HDP’liler kadar AKP’li yetkililerin de bihaber olduğu anlaşılan birtakım girişimlerde bulunulmuş. Yani son bir yıl içinde “iktidar” ile Kürt hareketi arasında “hiçbir şey olmadıysa da, kesinlikle bir şey olduğuna” dair yabana atılmayacak duyumlar aldığımızı belirtelim. Ayrıca PKK yöneticilerinden Murat Karayılan’ın 10 Haziran tarihinde basına düşen açıklamasında, Erdoğan’ın kendilerine “ateşkes ilan etmeleri için” bir heyet gönderdiğini iddia ettiğini, devlet veya iktidar cenahından bu konuda ciddi bir yalanlama gelmediğini de hatırlatalım.
Görüştüğümüz HDP yetkilileri, herhangi bir trafik yaşandığına dair en azından kendilerinin haberi olmadığını ve bu süreçte HDP’nin muhatap alınmadığını, ama kendilerinin de bazı duyumlar aldığını söylüyor.
Aynı soruyu iktidar partisi yetkililerine de sormak üzere 2013-2015 çözüm sürecinin kritik isimlerinden Efkan Ala’yı aradık, mesaj da attık. Fakat Efkan Ala yanıt vermek yerine AKP Genel Merkezi’nden bizi arattı, görüşmek istediğimiz konuyu bu şekilde öğrendi ve ama geri dönmedi.
AKP Grup Başkanı Naci Bostancı’ylaysa bu konuda uzunca bir sohbet yaptık. Son dönemde herhangi bir çözüm süreci girişimi olup olmadığına dair sorumuza Bostancı’nın yanıtı şöyle: “Benim bilgim dahilinde böyle bir şey yok ama birileri böyle bir yoklama yaptı mı, ne düşündüler, ne yaptılar, onu bilmiyorum. Ama herhangi bir şekilde bir müzakere konusu haline gelmesi, konuşulması, tartışılması, öyle bir durum ben hiç görmedim.”
AKP’nin neden Kürt meselesi konusunda somut adımlar atmaktan imtina ettiğini sorduğumuz Bostancı şöyle diyor: “Kürt meselesinden ne anlaşıldığı konusunda PKK’nın yaklaşımı ve HDP’nin yaklaşımı ile diğer kesimlerin yaklaşımı arasında önemli farklar olduğunu düşünüyorum. PKK meseleyi bir kolektif kimlik meselesi olarak görüyor ve kimliğin ötesinde, kolektif haklarla ilgili bir husus olarak dile getiriyor. HDP de üç aşağı beş yukarı böyle bir yaklaşım içinde. Tabii şunu sormak lazım aslında: HDP bugün pozisyon olarak farklı bir ittifakın kenardaki ortağı olarak görünüyor. Yani CHP ve İYİ Parti’yle beraber davranıyorlar. Her ne kadar onlar dile getirmese de, sanki yokmuş gibi davransa da, sahadaki herkes aralarında bir tür ittifak ilişkisi olduğunu biliyor. Dolayısıyla bu meseleye ilişkin onlar ne söylüyorlar, bir yaklaşımları var mı, HDP ile biraz dolayımlanmış ittifak ilişkisi içinde bir şeyler konuşuldu mu? Meseleye hangi adımlar içinde bakıyorlar? Bir projeksiyonları var mı? Belki o ittifak bağları içinde bu konuyu düşünmek gerekir. Ama benim gördüğüm, orada da hiçbir şey yok.”
Gerçekten de yok ama öğrendiğimiz kadarıyla CHP Kürt meselesine yaklaşımı konusunda önümüzdeki günlerde bir çalışma yapacak. Lakin muhtevasının, mahiyetinin ne olacağı şimdilik meçhul.
İktidarlarının iki dönemdir HDP’li belediyelere kayyum atadığını, milletvekillerinin hapse atıldığını hatırlattığımız Bostancı şöyle devam ediyor: “Bir taraftan silah marifetiyle domine edilmeye çalışılan bir siyaset olduğunda, orada işleri meşruiyet esasında müzakere etmenin zorlukları da ortaya çıkar. Kimi meşru sayacaksın? Toplumun çoğunluğuna bakarsan, HDP’ye ilişkin şu tür kaygılar oluşuyor: PKK’yla yakın ilişki içinde bir siyaset olarak görünüyor. Toplumdaki algıdan bahsediyorum. Ama diğer taraftan da hukuken eğer bu tescil edilmemişse, algı düzeyinde kalır. Bu da siyasal söylemi belirliyor ve kimi tutumları şekillendiriyor. Belki PKK’nın devreden çıkması, problemin çözümünde daha kolay bir yol açar. İnsanların böyle bir zeminde bakışlarının daha farklı bir hale gelmesinde bir rol oynayabilir. Fakat silahlı bir örgütün varlığı ve hayaleti ortamı çok farklı bir yere götürüyor.”
Hasılıkelam, Bostancı öncekine benzer bir süreci mümkün görmediğini, bunun MHP’yle kurdukları ittifakla da ilgisi olmadığını söylüyor: “2015’teki sonlanma AK Parti’nin bir iradesi değildi. Dolayısıyla AK Parti tekrar aynı şey üzerinden herhangi bir şey yapmaz. MHP’nin de Türkiye’nin toplumsal entegrasyonuna önem veren bir milliyetçilik anlayışıyla hareket ettiğini biliyoruz. Kendi deklarasyonları da o istikamettedir. MHP’nin de temel çizgisi, PKK’ya ilişkin bir hassasiyettir.”
Sahiden öyle mi?
Kısa bir anekdotla devam edelim.
Bundan takriben dört-beş ay kadar önce tesadüfen karşılaşıp sohbet ettiğimiz AKP’li bir Kürt milletvekili, “Bahçeli gözlerimize bant bağlamış, dilediği yere götürüyor” demişti. Söz konusu kişi parti içindeki Kürt milletvekilleri olarak yaşadıkları sıkışmışlığı, “üvey evlat” muamelesinden duydukları rahatsızlığı aktarmak için Tayyip Erdoğan’la görüşmek istediklerini, fakat randevu alamadıklarını söylemişti. Söz konusu milletvekilini ağustos ayı ortalarında tekrar arayıp Erdoğan’la bu görüşmeyi yapıp yapmadıklarını sorduğumuzda, hâlâ beklediklerini, 26 Ağustos’taki Malazgirt Zaferi yıldönümü sonrasında kendilerine randevu verilebileceğini düşündüklerini söylemişti…
… İrfan AKTAN’ın Gazete Duvar’daki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN…