Atlantik Ötesi Serbest Ticaret Antlaşması (Transatlantic Free Trade Agreement), ABD ile Avrupa Birliği (AB) arasında serbest ticareti kısıtlayan
bütün engellerin kaldırılmasını öngörüyor. ABD ve AB yeryüzündeki toplam mal ve hizmet üretiminin yaklaşık yarısını gerçekleştiriyorlar ve 800 milyon kadar tüketiciyi barındırıyorlar.
Avrupa Parlamentosu’nun bile yeterince bilgi sahibi olmadığı görüşmelerin şimdiye kadar bilinen içeriğini incelemeden önce, “Bu da nereden çıktı?” diye sormak gerekir.
ABD ve AB rakip iki emperyalist güç değil midir? Özellikle 1945 sonrası gerçekleşen yoğun karşılıklı yatırımları bulunmakla birlikte (ABD’nin
AB ülkelerinde 50 bin 800, AB’nin ise ABD’de toplam 24 bin firması bulunuyor), karşılıklı olarak pazarlarının açılması için görüşmeler yapılması açıklanmaya muhtaç bir gelişmedir.
Kapitalist emperyalizmi açıklayan ilk dönem teorileri (Hobson-Hilferding-Lenin) vasıtasıyla TAFTA’nın açıklanması mümkün değildir. Lenin’in
çağdaşlarından aldığı teoriye yaptığı en önemli katkı, emperyalist ülkeler arasında savaşa kadar uzanacak sert rekabettir. 1945 sonrasında bu teori emperyalist sistemi açıklayabilmekten artan oranda uzaklaşmıştır.
Tekelci kapitalizm ve finans kapital egemenliği tarihsel gelişimi içindeki evrimiyle birlikte genel kabul görüyor. Emperyalist ülkeler arasındaki rekabet ve çelişki bitmemiş olmakla birlikte değişik merkezlerin –reel sosyalizmin varlığının sona ermesinden sonra da birbirlerinin açıkça karşısına geçmemesi söz konusudur.
Çağdaş emperyalizm konusunda çözücü özellikler taşıyan bir teoriye göre, emperyalist ülke devleti başından itibaren emperyalizm analizine dahil edilmeliydi. Devlet ve ekonomi iç içedir, devlet ekonomiye dahildir. ABD eski Dışişleri Bakanlarından Albrigt’ın bir yardımcısının veciz sözü bunu iyi açıklar: “Piyasanın görünmeyen eli ancak görünen bir yumruğun varlığında işlevini yerine getirebilir. Bu yumruk ABD ordusudur.”
TAFTA sadece ekonomik birlik değildir
TAFTA’nın amacı AB ile ABD arasında gümrüklerin kaldırılmasının ötesindedir. Kotalar da kaldırılacaktır ve ek olarak üretim ve tüketimde ortak standartlaşmaya gidilecektir. Standartlaşma sadece dar anlamda ekonomiyle sınırlı değildir. ABD ve AB’deki işçi haklarının aynılaştırılması da buna dahildir. Zaman içinde başka ülkelerin de bu normları kabul etmek zorunda kalacakları düşünülmektedir. TAFTA
dünya çapında amaçları olan bir projedir.
Çokuluslu şirketlerin hareket serbestliklerinin ve kazançlarının artması önemli bir amaç olmakla birlikte; TAFTA, aynı zamanda birbiri olmadan yaşayamayacak ABD ve AB’nin daha da yakınlaşması projesidir. Burada AB denilince öncelikle nüfusu fazla ve ekonomisi güçlü ülkelerin; Almanya, Fransa ve İngiltere’nin söz konusu olduğunu belirtmek gerekir.
Şirketlerin devletleri mahkemeye vermesi
Merkezleri ABD ve başlıca AB ülkelerinde bulunan tekeller, bu alanın dışındaki ülkelerle değişik konularda anlaşmalar yaparlar. Bu ülkelerden birisi olan Mısır, Kahire’nin çöp toplama işini yapan Fransız firmasına belirli bir kazanç garantisi verir. Mısır’da asgari ücrete zam yapıldığı
zaman, söz konusu firma Mısır hükümetini “kazancını azalttığı” gerekçesiyle uluslararası bir mahkemeye verebilir. (Bu mahkemenin işleyiş özelliklerini burada anlatmayacağım.)
ABD ve başlıca AB ülkelerinde bulunan çokuluslu tekeller yukarıdaki örneğe benzeyen yaklaşık 3 bin anlaşma yapmış durumdadır. En çok şikâyet edilen ülkeler Venezüella ve Arjantin’dir. Bolivya, Ekvador ve Venezüella hükümetleri geçmişte yapılmış benzeri anlaşmaları feshettiler.
TAFTA ile aynı anlayışın ABD ve AB içinde de uygulanması hedefleniyor.
TAFTA ne oranda gerçekleşebilir?
Görüşmeler bugüne kadar ABD Maliye Bakanlığı’ndan bir komisyon ve AB Ticaret Komisyonu arasında mümkün olduğu kadar gizli sürdürüldü. Plana göre anlaşma metni hazırlandıktan sonra 2015 yılında Avrupa Parlamentosu’nun onayına sunulacak. Ardından ulusal parlamentoların onayı gerekiyor.
Bu zaman alacak bir süreçtir. Ek olarak sol partiler, sendikalar ve ATTAC görüşmelerden sızan bilgilerden hareketle TAFTA’nın felaketli sonuçlarına karşı şimdiden kamuoyunu bilgilendiriyorlar. Sosyal demokratların ve Yeşiller’in bir bölümünün de TAFTA’ya karşı çıkması, anlaşmanın bütün boyutlarıyla uygulanma ihtimalini azaltıyor.
Sert protestolarla karşılanacak yeni uygulamaların hayata geçirilme yöntemi hep aynıdır: Önce az tepki çekecek bölümün uygulanmasından başlanır ve zaman içinde şartlara göre diğer bölümler de uygulamaya sokulur. Protestolar uzun ve şiddetli olursa karşılıklı yatırımları düzenleyen MAI Antlaşması gibi TAFTA da devre dışı kalabilir ya da yeniden görüşülmesi için ertelenebilir.
AB’de yıllardan beri var olan ekonomik kriz, tek tek ülkeleri aşan kıta çapında protesto eylemlerini gündeme getirmedi. ATTAC’ın bir dönem yaptığı ve değişik ülkelerden birkaç yüz bin kişinin katıldığı büyük protesto eylemleri yeniden gerçekleşecek mi? Kıta çapındaki görece sessizlik bitecek gibi görünüyor…