SEÇTİKLERİMİZ – Ayşe DÜZKAN Artı Gerçek için yazdı: “insanların bu uyarıları dikkate almamalarının yaşlarıyla ilgisi yok, otorite ile kurdukları ilişkiyle ilgilisi var.”
çok okunan ve birçok romanı filme alındığı hatta dizi olarak çekildiği için çok tanınan jane austen’ın eserleri kadınlar, erkekler ve insanlık üzerine düşündürmenin yanı sıra 19. yüzyıl ingiliz taşrası konusunda fikir sahibi olmamızı sağlar. onun romanlarında farklı yaşlardan insanların sohbet ettiğine, birbirlerine akıl danıştığına, birlikte eğlendiğine şahit oluruz. balolarda, işin dans kısmında gençler daha hareketli olsa da her yaştan insan vardır. benzer şeyleri aynı dönem avrupa’sını anlatan başka edebiyat eserlerinde de görüyoruz. farklı yaşların, farklı kuşakların birbirinden kopmaya başlaması 20. yüzyılın işi oldu, 21. yüzyılda yaş ve kuşak, kimliklerden biri haline geldi. bu tabii sadece düşünsel bir mesele değil.
kapitalizm koşullarında, hele de sosyal devlet ortadan kalkmışken, yaşlılar toplumun yükü olarak görülüyor. vergileriyle sarayları, savaşları finanse etmeye itirazı olmayanlar, yıllarca vergi ödemiş insanlara verilen sağlık hizmetindeki kendi vergisinin payını dert ediyor.
kadınlar için durum daha da ağır. anneler günü’nde parçalanan edebiyata, annelerle ilgili söylenen, geçen yüzyıldan kalma sözlerin hiçbirine inanmayın. yaşlı kadın, toplumun çöpü olarak kabul ediliyor; çoluk çocuk, torun torba büyümüş, bakacağı, hizmet vereceği kimse kalmamış, erkeklerin arzu nesnesi olmaktan da çıkmış… şöyle gözlerle soymaya bile değmeyecek kadının sokakta dolaşmasına ne gerek var allah aşkına! illa yaşayacaksa evinde otursun.
iş bununla da sınırlı değil. yaşlılar, özellikle yaşlı kadınlar yaptığında ilginç bulunan şeyleri sıralamaya kalksak site yetmez… mesela otobüste 50 yaşını aşmış bir kadının kulaklıkla rap dinlediğini fark ettiniz. bu arkadaşlara anlatılacak bir hikâyedir; “bugün otobüste teyzenin biri kulaklıkla müzik dinliyor, bir ara kulaklık kulağından çıktı, abi sahtiyan dinliyor, çok iyi ya!” o kadın teyzeniz olmadığı gibi sizin hikâyenizin kahramanı, övgülerinizin hedefi olmak istemiyor, canının istediğini yapıyor. bu iyi ihtimal tabii.
geçen sonbahar, ankara’da dr. skull tişörtüyle bir gün geçirdim. en az iki defa, genç adamların bana bakıp aralarında alaycı alaycı fısıldaştıklarını gördüm, “teyzeleri” tabii ki üzerinde ne yazdığını bilmeden giyiyordu tişörtü. (erkek olsam belki, “helal babaya!” olurdum.) …
…Ayşe DÜZKAN'ın Artıgerçek'teki yazısının tamamı için TIKLAYIN