8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Bu hafta boyunca ağırlıklı olarak kadınlar üzerine çok şey okuyacak, izleyecek, katılarak yaşayacağız. Kadınlar yaşamımızın yarısından daha fazlası, gerçek anlamda. Yaptıklarımızı, yaşadıklarımızı paylaşsak da paylaşmasak da onlarsız olmuyor, olamıyor. Kadınlar bunun bilincinde ve en tam da o nedenle çok daha direngen, çok daha kararlı, çok daha mücadeleci, çok daha haklı.
Bugüne dek, erkek egemen yaşam nedeniyle “soframızdaki yeri bile öküzümüzden sonra gelen” kadınlar, artık yeter! dediklerini, yaşamlarını kendileri yaratmak için seçimlerini yaptıklarını haykırıyorlar her yerde, her zaman, her fırsatta.
Jin Jiyan Azadi!
Kabul ettirdiler ve “Kadın yaşam özgürlük” sadece bizde değil, dünyanın dört bir yanında haykırılıyor artık. Seçimlerinin, istedikleri dünya olduğunu sakınmadan söylüyorlar; erkek egemen düzene karşı ve bağlı olarak sosyal, siyasal, etnik, ekonomik, kültürel, çevresel ayrımcılığa karşı mücadelelerini, yılmadan, usanmadan sürdürüyorlar.
Bu mücadeleci kadınlar, aralarındaki bir konuşmadan yola çıkarak düş(ünce)lerini, duygularını aralarında kalmasın diye kitaplaştırmaya karar vermişler. Ortaya inanılmaz içten, alabildiğine duygusal, kimsenin yargılayamayacağı kadar dürüst, kimsenin de yadırgamayacağı kadar yaşamsal bir çalışma çıkmış: “Yaşını Gösteren Kadınlar, Yaşlanmanın Feminist Deneyimi”.
Ezber bozmaksa, daha baştan bozmuşlar; kitabı hazırlayanların ve mektup yazanların isimlerini tersten alfabetik olarak sıralamışlar. İlkin şöyle bir duruyorsunuz, alışkanlığınızı bırakamıyorsunuz; kapaktaki isimlerin sondan başa olduğunu fark etmediğinizi, içindekiler sayfasında da karşınıza çıkınca yeniden kapağa dönerek anlıyor ve daha bir seviniyorsunuz bu ezber bozan kitaba. Gerek hazırlayanlar gerekse de mektup yazanlar üzerine hiçbir bilgi yok -keşke olsaydı.
“Artık kenara çekilsinler”
Erkek egemen siyasal mücadelenin içinde “eski tüfek” diye anılanlar vardı, ama artık kadınlar da var mücadelenin hem de en ön saflarında (hatta erkekleri sürüklediklerini bile söyleyebiliriz), meğer onlara da “artık kenara çekilsinler” diyorlarmış. Feminist kadınlar ne yaşlanmayı kabul ediyor ne de mücadeleyi bırakmayı. Mektuplarda müthiş öneriler yer alıyor, belli ki kendi aralarında konuşuyorlar.
“Aslında yaşlanmak ve yaşlılık sınıfsal konuma, cinsel kimliğe, cinsel yönelime, bağlı bulunulan etnik gruba ve kültüre bağlı olarak değişen anlamlar taşıyor” diye yazmış biri… Ardından da eklemiş, “Pek çok şey gibi yaşlılık ve yaşlanma sürecini toplumsal ilişkilerden ve özellikle patriarkal yapının ustaca ördüğü iktidar ilişkilerinden bağımsız olarak değerlendirmek mümkün değil.”
Yaşlanmak da gerçek ama. İster istemez yaş alıyor herkes, doğa kadına yaşlanmayacaksın demiyor. Yaşlandıkça sorumluluklar da yükleniyor omuzların üstüne, hiç taşıyabilir mi diye bakmadan. Kimi çocuk, torun bakmaktan kimiyse ekonomik zorlukları aşmak için hâlâ çalışmaktan kaçamıyor. Oysa yaşlanınca (emekli olunca, çocuklar büyüyünce) gezmek, keyfince yaşamaktan söz ediyordu aileler. “Kır bacağını da otur” diyorlardı gençken, düş(ünce)lerini yıkıyorlardı; yaşlanınca sorumluluk yüklendiklerini, o yükün altından da kalkamadıklarını görmeksizin.
Belli bir bilince varınca, insan yaşlanmanın da keyifli bir şey olduğunu fark ediyor. Kitaptaki mektuplarda, kimi yılın bir yarısını Güneyde, bir köyde diğer yarısını İstanbul’da geçirdiğini yazmış. Kimi çocuklarını (annelerini de) taşıdığını anlatmış, kimi çocuklarının kendisini taşıdığını. Kimi çocuklarıyla, çevresindeki kişilerle paylaştıklarından süzdüklerini… İlginç deneyimler, severek okudum.
Her ne kadar kadın olmasam da (yok, fıkrada anlatılan, bardaki “Temel” gibi kendimi feminist görmesem de) 29 Şubat’ta 94’üncü doğum gününü şen şakrak, güle oynaya kutladığımız sevgili Neboş’umuzun oynadığı oyunlar, ezberden okuduğu şiirler, onun da yaşama ne kadar bağlı olduğunu gösteriyordu. Doğal olarak en yaşlısıydı bulunduğu ortamın, ama hiç oturmadı, hiç sessiz kalmadı; genç kadınlarsa onu izlemekten başka bir şey yapmadı. Şöyle söyledi Neboş: “Armağan getirmenizi değil, bir arada olmayı istedim. Birlikteliği arkadaşlık boyutundan yaşama dönüştürmek istiyorum. O mutluluğu yaşayabilirseniz siz de benim gibi hayata sımsıkı sarılabilirsiniz ömrünüz boyunca”.
Yeniden dönersek “Yaşını Gösteren Kadınlar”a, gerçekten çok geniş bir pencereden ufka bakıyor feminist kadınlar. Keşke herkes bakabilse, baksa.
Yaşını Gösteren Kadınlar, Yaşlanmanın Feminist Deneyimi
Mektuplar
Hazırlayanlar: Hülya Üstün, Hatice Erbay, Gülsen Ülker, Dilek Alıcıoğlu Cömert, Bilgen Tümen, Aynur Demirdirek
Dipnot Yayınları, 2024, 197 s.