Volkan Yaraşır yazdı: “Yaşayan Komünalite”: Alevilik
Elias Canetti “ Eğer hayatımda tanrısal bir şey olduysa, o da hayvanlara olan ürkek sevgimdi” der, “Hayvanlar arasında tek bir arkadaşın bile yok. Buna hayat mı diyorsun?” diye ekler. Canetti, Ölümün farklı yönlerini hayvanlar üzerinden anlatır :“ Soyu tükenen her hayvan türü, bizim yaşama olasılığımızı biraz daha düşürüyor” diye vurgu yapar. Hayvanlar özelinde yanımızdaki ve bizimde suç ortağı olduğumuz ötekileştirmenin, katliamların, kolektif cinayetlerin altını çizer. Mezbahanelerde, sokaklarda, gündelik yaşamda hepimizin yemek yerken, yürürken, her hangi bir yerde ya da kullandığımız her üründe hayvanlara yaşatılan modern Auschwitzleri çıplak biçimde ortaya koyar. Ve o sessizliğin ve suç ortaklığının yıkıcılığını gösterir. Bütün bunların ruhun ölümü olduğunu söyler.*
Canetti varoluş krizine karşı, komün rezervine sahip bir Kızılderili, bir Alevi, bir Çerkes, bir Arap Nüsayri ve Kürt gibi hareket eder ve düşünür. Aslında kapitalist toplumda yaşanan yokedeci tinsel, moral ve kültürel krizin cevabını arar. O cevap, komündür.
Kelebeğin izinden gitmek
Komünalite yeryüzü kardeşliğidir. Ateşin, suyun, ağacın, yağmurun, kurdun, kuşun, börtü böceğin, taşın, dağın, canlı cansız herşeyin kardeşliğidir. Komünalite ruhun özgürleşmesi ve Sussana Tamaro’nun dediği gibi yüreğinin götürdüğü yere gitmektir. O yürek ya bir kedinin patisini ya da kelebeğin izini takip eder ve arkadaşları gökyüzü, akarsular, dağlar ve hayvanlardır.
Komünalite yaşayan diyalektiktir. Ya da diyalektiği ruhudur. Muazzam bir uyumun ve harmoninin ifadesidir. Eşitlik, kardeşlik, dayanışma ve paylaşma komünün ruhudur.
Komünalitenin özü aşktır. Aşkın yaratıcı gücüdür. Sevgidir, her şeyi sevebilme hem de karşılıksız ve “nedensiz” sevebilmedir.
Komün armağan kültürüdür. Vererek çoğalmadır. Paylaşmanın sıradanlığıdır. Dayanışmanın “cisimleşmiş”, oluşmuş halidir. Komünalite sınırsız, sömürüsüz,efendisiz bir yaşam ve bir toplumdur. Ve herkesin, herşeye karşı sorumluluğu ve saygısını içerir.
Komün inanç sistemi aslında otantik bir paradigmadır. Işık, toprak, insan üçlemesiyle kendini dışavurur. Işık makro kosmosu yani hayatı, sonsuzluğu, evreni simgeler. Toprak yaşamı, devr-i daimi, hayatı ve hayatın döngüsünü, doğumu simgeler. İnsan mikro kosmosdur ya da canlı cansız herşeydir, mikro kosmos herşeyi kavrar ve anlatır.
Komün “çağı”, tanrıçalar çağıdır. Kadın merkezli bir dünya ve yaşam demektir komünalite. Daha kadın tarihsel yenilgisini yaşamamıştır.
Panteizm ve Anemizm komün inanç sistemini oluşturur. Komün dün ya da geçmiş değil, dün- bügün- yarın diyalektiğidir. Ve bugünün anti- tezidir.
Alevilik ve Komünalite
Alevilik başka bir dünyanın, başka bir alemin arayışı ve inanç sistemidir.
Bu kendini sevgide, aşkta ve insan olarak kendini aşmada gösteren bir başka bir dünyadır. Erdemin, paylaşma ve dayanışmanın somutlaşmış halidir. Kamil insan olma bundan başka bir mana taşımaz.
Alevilik, kendi özgünlüğünde(tarih boyunca sistematik asimilasyon ve şiddete rağmen) yaşayan komündür. Aleviliğin ütopyası Rıza Şehri bir komündür. Komün tasavvurudur.
Tanrı- doğa- insan üçlemesi Aleviliğin inanç sisteminin özünü oluşturur.
Komün inanç sistemini oluşturan panteizmin ve anemizmin temel özelliklerini Alevilikte görebiliriz. Alevilik bir otantik paradigmadır. Kendine has bu otantik paradigma, en net Hallac-ı Mansur’un düşüncesinde kristalize olur. Enel- Hak bir inanç manifestosudur. Tanrının içselliğinin ve sevginin olağanüstü derinliğinin ifadesidir. Aleviğin inanç sistemi ruhunu buradan kazanır.
Alevilikte soyut bir tanrı anlayışı yoktur. Tanrının özü sevgi ve sonsuz aşktır. Tanrı bir bütünleşme halidir.
Heterodoks bir inanç sistemi olan Alevilik, tarihsel bir devrimci dinamiktir. İslamlaştırılarak ve sistematik baskı, şiddet ve asimilasyonla ehlileştirilmeye çalışılan Alevilik, tarih boyunca isyanın ve direnişin adı oldu.
Aleviğin tarihsel devrimci dinamiği onun komünalite dinamiğidir. Bu dinamiğin sosyal mücadeleyle rezonansı bügün açısından yaşamsal önem kazanmıştır. Faşist bir gelecek ancak böyle engellenebilir. Faşizme karşı direnişin zeminleri ancak yaşayan komünaliteyle örülebilir.
*Rojava Devrimi muhteşem adımlarından birini daha attı. Devrimin özünün yeryüzü kardeşliği olduğunu somut olarak gösterdi. Rojava Devrimi, Hayvanların varlığına saygıyı esas alan ve yeryüzü kardeşimiz olduğunu gösteren yasal düzenlemeleri hayata geçirdi. Hayvanlara dokunulmazlık hakkını yasalaştırdı. Hayvana yapılan eziyet 8 yıldan başlayan cezaya tabi tutulacak. Bu ve benzeri adımlar ve adımların derinleştirilmesi devrimci inşa sürecinin en temel yönleri olduğu unutulmamalıdır. Yeni insan, insan doğa uyumu, canlı cansız herşeyin yeryüzü kardeşliği devrimlerin yaşayan ruhlarıdır.