KORKUT AKIN yazdı: “Emin Şir’in dizeleri, çağırıyor bizleri hayatı savunmaya… Çünkü “kapısı açık bırakılmış kafeste bir kanarya neşesi”dir gülümseyerek izleyen sokağı. Hüzün dolu bir dize bana sorarsanız…”
KORKUT AKIN
Edebiyat bir anlatı ise şiir iki kere anlatıdır. Her okuyuşta, her dize bir başka anlam yüklenir. Çünkü okur da aynı okur değildir, ilk okuduğundan farklı. Her seferinde yeni bir düş yeni bir dünyadır ortaya çıkan.
Şiirin bir başka güzelliği de aynı anlamı yüklenmese de aynı coşkuyu yakalamamızı sağlamasıdır.
Ayna tutalım…
“sözlerinin içinden yaralı bir kuş uçuyor
ben içimdeki merdiven
basamaklarını tırmanıyorum
akşamın mıhlandığı pencereden
gelip geçiyor rüzgâr”
Şair kendi düş dünyasındaki özellikleri ve güzellikleri (bunlar hüzün de olur kimi zaman, ama ağırlıklı olarak güzelliklerdir hep) taşır ileriye… Bu, “illa ki” anlamına gelmez hiçbir zaman. Öyle olmasa da dizeler size o yolu gösteren rehberdir her zaman… Tabii ki rüzgâr da geçer o pencereden, hem de “rüzgâr gibi”. Aşk da taşır beraberinde, bahar da… umut ve barış taşıdığı gibi.
Dizeyse eğer…
Emin Şir, kendi çizgisinde bir şair… güçlü imgelemi olan, okurun hep belleğinde kalan. Bazen bir anlık bakışın içinden gelir koşarak, bazen bir sözcüğün arasından sıyrılır… O resme (ister düşünüzde yaratın onu ister fotoğraf olsun, ister anlatı) yakışır.
“yürüyelim meydanlarına şehrin
tıpkı eski günlerdeki gibi
sevinci coşkuyu katık ederek
git gide azalan sayımıza”
Gerçekten somut bir eleştiridir güncel yaşama… Hukukun bile ayaklar altında kaldığı, barışın ve demokrasinin can çekiştiği yaşamı şiirce savunmasıdır bu dizeler Emin’in.
“kaybederek öğrenilmiş yalnızlık” bir aforizmadır belki tek başına, ama Emin Şir, o denli güçlü ve güvenlidir ki şiirinde; sıradan bir dizedir, diğer bütün dizeleri taşıyacak, şiiri oluşturan. Kendince oluşturduğu düş gücüyle ayağa kalkan sözcükler birer dayanaktır biz okurların yaşamına da. İlk bakışta sıradan gibi gelen, ama her okuyuşta yeni bir anlamla güçlenip yükselen dizeler okurun da ilham kaynağıdır aynı zamanda.
Sanmayın ki şiir, okunur geçer… unutulmasa bile bir kenarda sırasını bekler. Şiir, kendisini gizlemeyi bildiği gibi hayatın ritmini de takip eder ve tam zamanında çıkar ortaya, taşır anlamını… ve taşıtır da…
Hayatı savunmak…
“yanyanayken büyüyen sessizlik
kitaplara çarpıp çarpıp dağılıyor
boşlukta boynubükük yapraklar kalmış
mevsimle hesaplaşmaya”
Emin Şir’in dizeleri, çağırıyor bizleri hayatı savunmaya… Çünkü “kapısı açık bırakılmış kafeste bir kanarya neşesi”dir gülümseyerek izleyen sokağı. Hüzün dolu bir dize bana sorarsanız… Bir biletin arkasına düşülen not bambaşka çağrışımlar yapıyor bana… Size de yapabilir, bilet -kim bilir belki de tek yönlü- varsa işin içinde. Ben bir arkadaşımı düşünürüm içim kanayarak, siz sevgilinizi… Kan her yerde kandır, yeterlidir…
“bitmesin diye aynada zaman
görüntüyü dondurdum
içimin yangınını
ayakta tutacak kadar
içindeydim ateşin”
Bu gün, tam da Aralık’ın ilk günü, nasıl da soğuk hava… değil öylece yanında durmak, gerçekten içinde olmak istiyor insan ateşin. Tam da onun için zaten…
“çiçekleri şımartılmış
içimizin mayıslı bahçelerinde
şimdiyi gösteren zaman
değiştirmiyor sırasını
kederlerimin”
Yapayangın, Emin Şir, şiir, Hayal Yayınları, Ekim 2018, 88 s.