Bir süredir yapay zeka ve onunla bağlantılı olarak robotik teknoloji, hemen herkesin gündeminde. Bu başlık altında en çok tartışılan konu ise yapay zekanın insandan bağımsız bir etkinlik kazanacağı ve gelecekte bedensel ve bilişsel tüm üretim sürecine hakim olacağı. Peki böylesi bir hakimiyet koşulunda değer ve artı-değer üretimi için neler söylenebilir?
Mekanik insansılar
Grundrisse’de, yapay zeka ve robotik teknolojiyle doğrudan ilişki kurulabilecek birkaç önemli kısım bulunur. Marx bunlar arasında öne çıkan iki pasajdan birinde, emek yoğunluğunu minimuma indirecek üretim araçlarının başkalaşımında son noktayı, üretim aracının otomasyonun ötesine geçerek kendi kendini hareket ettiren mobilize bir güce dönüşmesi olarak niteler.1 Bu niteleme metindeki bütünsel bağlamıyla, yapay zeka ve robotik teknolojiyle birlikte okunabilir bir içerik sunar.
Marx sık sık, “kendi kendini hareket ettiren mobilize güç” de dahil olmak üzere, bir makinenin kendi başına değer üretemeyeceğinin ancak diğer üretim araçları gibi emek-gücü aracılığıyla kendisinde içerilen değerin ürüne aktarılabileceğinin altını çizer. Zira değerin kaynağı insan emeğidir. İşçi, üretim araçlarını kullanarak, üretimde harcadığı zaman boyunca ürüne emeğini katar. Bir üretim metası olarak üründen daha önce üretilen makine de bu süreçte emek-gücüne eklemlenir; işçinin fiillerine bağlı olarak içerdiği değeri metaya aktarır ve nihayetinde aşama aşama tüketilir. Marx’a göre makinenin burada insan emeğinin dışında bir başka değer kaynağı olarak düşünülmesi için emek-gücünden bağımsızlaşması ve dolayısıyla üretim araçları kategorisinin dışına çıkması gerekir. Bunun koşulu Grundrisse’de öne çıkan diğer bir pasajda şu şekilde ifade edilir:
“Eğer makine varlığını sonsuza dek sürdürseydi, tekrar üretilmesi gereken (ki bu, o makineyi bir makine olma niteliğinden çıkaracak daha mükemmel makinelerin icadından tamamen ayrıdır) geçici materyallerden oluşmasaydı, devridaim özelliği olsaydı, işte o zaman kavramını tam anlamıyla karşılarlardı. Değerinin ikame edilmesi gerekmezdi çünkü yok edilemez bir maddilik içinde var olmayı sürdürürdü. … Bir üretken emek-gücü işlevi görmeye ve aynı zamanda üçüncü anlamda para olmaya, yani kendisi için sürekli değer olmaya devam ederdi.”2
Marx metin akışında makinenin üretim sürecindeki ve dolayısıyla değer yaratımındaki yardımcı rolünden bahsederken, olağanüstü bir koşula işaret ederek, bir yandan üretim aracının sınırlarını anımsatır, bir yandan da bu sınırların ötesine işaret eder. Marx’ın örneğinde kurgulanan, içerdiği değer emek-gücü aracılığıyla metalara aktarılan ve bileşenleri zaman içinde aşınarak fiziksel bütünselliğini yitiren ve kısmen ya da tamamen yenisiyle değiştirilen bir makine değil, bir insana ihtiyaç duymadan değer aktarımında bulunmasının yanında, kendisinden eksilenleri de yerine koyan ve böylece fiziki varlığını sürdüren ve yenileyen, kısacası makine olmaktan çıkan bir “makine”dir. Başka bir deyişle, bir üretim aracının sınırlarını aşarak insan fiillerini taklit edip emek-gücüne denk bir işlev kazanan “mekanik” bir insansıdır.
Marx’ın yaşadığı günlerde “olağanüstü”, hatta bir phantasia olan bu koşul, bugün artık adım adım olağanlaşma yolunda ilerliyor. Bu noktada yapay zeka ve ona bağlı olarak robotik teknolojinin henüz Marx’ın kurguladığı örneği mümkün kılmaktan epey uzak olduğu itirazı elbette gelebilir. İtiraz haklıdır – ancak söz konusu mesafenin süratle kapandığı da aşikar. Şimdilerde, birer üretim aracı olarak, gözetim, denetim, müdahale, planlama, veri girme, hata ayıklama, bakım ve onarım gibi insan fiillerine muhtaç olan yapay zeka ve robotik teknoloji ürünleri, belki de sarsıcı teknolojik ilerlemelerle bundan birkaç on yıl sonra bağımsızlaşarak, “emek-gücüne denk bir işlev kazanan mekanik insansılara” dönüşecekler. Bunun olması, olmamasından çok daha muhtemel gözüküyor artık.
Nispi artı-değer
Bahsi geçen insansılar için bilim kurgulardan bilimsel araştırmalara kadar bugün tahayyül edilenler, insanın bedensel ve bilişsel yetkinliğine görece denk fiiller sergileyebilmeleri ve beraberinde üretim araçlarını bağımsızca kullanarak doğada, çevrede ve dijitaldeki hammaddeleri toplumsal ihtiyaçlara uygun metalara dönüştürmeleri; ayrıca kesintisiz bir etkinlik için kendilerinde eksilen materyalleri ikame etmeleri ve bozulan bileşenlerinin bakım ve onarım işlemlerini yerine getirmeleridir. Böylece bir insansı hem üretimde bir işçinin yapabildiği her şeyi yaparak emek-gücü maliyetini sıfırlar hem de kendini yeniden üreterek ve hatta yenileyerek fiziksel bütünlüğünü korur ve sonuç olarak amortisman karşılığının üzerine çıkarak sermaye sahibinin kendisini satın almak için harcadığı para formundaki değerin çok daha fazlasını metalara aktarır. Bir üretim aracı, sözgelimi üretimi için harcanan X kadar değeri A birim üretim yaparak karşılarken, insansı kendini yeniden üreterek A birim üretimin ötesine geçer ve her fazladan üretimi nispi bir artı-değer yaratır. Bu noktadaki artı-değer üretimi işçide yaşanandan farklı bir rota çizer.
İşçi, hammadde ve üretim araçlarının mülkiyetinden ve bu mülkiyetin üretimden değişime sağladığı imkanlardan yoksun olduğundan, ihtiyaç duyduğu meta ve hizmetlerin ücretini karşılayabilmek için emek-gücünün bir başkası tarafından metalaştırılmasına müsaade etmek zorundadır. Bu noktada burjuva, emek-gücünü belirli bir zaman aralığında işe koşmak üzere satın alır ve karşılığında işçiye belirli bir meblağ öder. Ne var ki işçi, emek-gücünün değişim ve kullanım değeri arasındaki farka bağlı olarak, kendisine ödenen meblağın karşılığından çok daha fazla değer üretir, ki bu fazlalık da işçinin ortaya koyduğu artı-değer olarak nitelenir.
İnsansı, bir benlik bilincine sahip olmadıkça ve dolayısıyla ayrı bir tür olma niteliği kazanmadıkça, klasik anlamda bir üretim aracı olmaktan çıksa dahi, alınıp satılabilen bir meta olmanın ötesine geçemez.3 Bu durumda işçi ve burjuva arasında olduğu şekilde bir sömürü ilişkisi burada söz konusu olmaz. Ne var ki Marx’a göre değer ve artı-değer üretiminin ontolojik koşulu iki boyutludur; ilki emek-gücüyken, diğeri toplumsal ilişkilerdeki konumlanmadır. İnsansının durumu ilk boyutla örtüşse de çizilen çerçeve bakımından ikincisiyle örtüşmez. Dolayısıyla üretimde ve sonuçları itibarıyla değişim ve bölüşümde, ortaya koyduğu nispi artı-değerin belirli sınırları vardır. Bununla beraber, insansının üretimdeki etkinliği de salt kendi marifeti değildir – insansının arkasında tarihsel olarak milyonlarca işçinin emeği saklıdır. Başka bir deyişle, insansı bağlamında, gökten bir anda düşen bir deus ex machina’nın müjdelenmesi değil, birkaç yüzyıl boyunca işçilerden koparılıp biriktirilen ölü emeğin diriltilerek nispi bir artı-değer üretilmesi söz konusudur. Bütün bu sürecin temelleri aslında yine işçinin sırtında yükselmiştir. Tarihsel olarak borçlu olunan -bedensel ve bilişsel emeğiyle- işçidir.
Bütün bu anlatılanlar ışığında baştaki sorunun yanıtı, ancak şerhli bir evettir.
1 Karl Marx, Grundrisse, çev. Martin Nicolaus, Penguin Books, 1973, s. 692.
2 A.g.e., s. 766.
3 Diğer koşul akışın seyrini bütünüyle değiştirir.
Not: Yukarıdaki görsel yapay zekâ ile üretilmiştir.