Ülke genelinde meydana gelen ve söndürül(e)meyen orman yangınları, hektarlarca ormanlık alanı kül etti. Bu yangınların ardından halk arasında yükselen rant kuşkuları, yeni yapılan otel inşaatlarıyla desteklendi ve bu kuşkuların yersiz olmadığını gösterdi. İzmir Karşıyaka günlerce yanarken, insanların feryatlarına kulak tıkanmış ve yangının ardından inşaat yapılacağına dair duyumlar yayılmıştı.
Bu durum, akıllara 102 yıl önce günlerce yanan İzmir’i getirdi. 1922 İzmir’inde de bir yangın çıkmış ve İzmir egemenler tarafından yeniden inşa edilmişti. Türk ordusunun İzmir’e girişiyle başlayan yangın, dört gün boyunca sürmüş ve şehri kasıp kavurmuştu. Yazının ilerleyen bölümlerinde yangının sebeplerine bakacağız ama ilk olarak sonucuna bakalım. Yangının kimin tarafından çıkarıldığı ve neden söndürülemediği tartışmalarının altında, aslında “binlerce insanın yaşamını değiştiren, şehirdeki etnik ve kültürel yapıyı kökten dönüştüren bir yıkım” olmasına bakmak ve burayı öne çıkarmak gerekiyor. Bugün çıkan yangınlarda ağaçlar, kuşlar, kaplumbağalar ve sayamayacağımız birçok canlı yaşamını yitirdi; o gün olduğu gibi…
Başlangıç ve bitiş: İzmir Yangını
30 Ağustos’ta Büyük Taarruz’da galip gelen Türk ordusu, hedefine “Akdeniz”i alarak İzmir’e kadar ilerledi. Ordu ilerlerken, evlerini ve binlerce yıllık yurtlarını bırakan Rumları da önüne kattı ve “Kurtuluş” Savaşı bittiğinde, Osmanlı’nın resmi nüfus kayıtlarında 800 bin olan Küçük Asyalı Rum’un akıbeti bilinmez olarak kaldı.
9 Eylül’de İzmir’e giren Türk ordusuna; Pontos soykırımı, sivil halkın yerinden edilmesi, zorla göç ve sivil halka yönelik saldırılar gibi savaş suçlarını işlediği yönünde iddialar olan Sakallı Nurettin Paşa’nın komutanlık etmesi bir tesadüf müydü? İzmir’e girildikten sonra yaşanan olaylar, Sakallı Nurettin Paşa’nın İzmir’e gelmesinin tesadüf olmadığını gösteriyor. Türk ordusunun İzmir’e girdiğinin ikinci gününde, İzmir Rum Ortodoks Kilisesi Metropoliti Hrisostomos Kalafatis, Sakallı Nurettin Paşa’nın emriyle tutuklandı ve bilerek kitlelerin içinden geçirilerek linç edilerek katledildi.
Türk ordusu İzmir’e girdikten sonra şehir içinde ilerlemeye devam etti. Takvimler 13 Eylül’ü gösterdiğinde, İzmir’in Rum ve Ermeni mahallelerinden alevler yükselmeye başladı. 16 Eylül’de söndürülen yangın, Rum ve Ermeni mahallelerini yakıp yıkarak Kordon’a kadar ulaştı. Yangında İzmir Tiyatrosu, Kramer Oteli, İzmir Palas, Posta ve Telgraf Dairesi, Sporting Klüp, Paris Kahvesi, Fransız ve İngiliz Konsoloslukları, Tütün Rejisi, Frenk Mahallesi’ndeki mağazalar, pasaport daireleri ve bankalar başta olmak üzere şehrin üçte ikisi kül oldu.
Yeniden kurulan bir şehir: İzmir
Yangın, yerleşim yerlerini yakarak binlerce insanın yerinden yurdundan olmasına neden oldu. Rakamlara vurduğumuzda, 100.000 ila 150.000 kişi olduğu tahmin ediliyor. Göç edenlere baktığımızda, yangının asıl “mağdurlarını” görüyoruz. Özellikle Rum ve Ermeni toplulukları, bu yangın sonrası evlerini terk etmek zorunda kalmış ve büyük bir kısmı Yunanistan ya da başka ülkelere göç etmiştir.
Yangın sonrasında şehir yeniden inşa sürecine girdi; şehrin demografik ve sosyolojik yapısı tamamen değiştirildi ve yaşanan acıların üzerine yeni yerleşim yerleri kurulmaya başlandı. Kozmopolit bir şehir olan İzmir’de, o dönemde Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Levantenler ve Türkler bir arada yaşıyordu. Yangın, Ermeni ve Rum mahallelerini yok ederken, binlerce Ermeni, Rum ve diğer halklardan yurttaş malını, evini, her şeyini geride bırakarak yangından kaçtı. Büyük İzmir yangını, bu kozmopolit şehri vurmuş ve geriye, üzerine yenisi inşa edilmek üzere “eskinin” küllerini bırakmıştı. Egemen zihniyet bunu yaptı ve “eskinin” üzerine kendi zihniyetine, ideolojisine uygun bir kent inşa etti.
İzmir, yangından sonra köklü bir demografik değişime uğradı. Yangının asıl vurduğu Ermeni ve Rum nüfusunun olduğu yerler boşaltıldı; çoğu bina ve ibadet yerleri yanmıştı. Cumhuriyet Meydanı, İzmir Fuar Alanı, Hükümet Konağı, Pasaport İskelesi, Alsancak ve Konak bölgeleri yeniden inşa edilerek yangının izleri kapatılmaya çalışıldı. Yaşanan acıların üstü “yeni” alanlarla kapatıldı ve yaşanan acılar unutulmaya bırakıldı. Yanan Ermeni mahallesinin yerine bugün, konserler düzenlenen Kültürpark inşa edildi. Yangının ardından yapılan yeniden inşa çalışmaları, İzmir’i bugünkü haline getiren sürecin ilk adımları oldu.
Kim yaptı?
Yangının kim tarafından çıkarıldığına dair çeşitli görüşler vardır. Olayın içinde olan taraflar, karşı tarafı yangını çıkarmakla veya yangının söndürülmesini engellemekle suçlamıştır. Kimileri Türk ordusunu, kimileri ise Ermeni ve Rum milislerini suçladı.
Teorilerden ilki, yangının sorumlusunun Yunan, Ermeni kuvvetleri ya da milisleri olduğunu öne sürüyor. Bu iddialar, Ermeni ve Rum milislerin Türk ordusunun ilerleyişini durdurmak ve evlerinin geriye kalmaması için yangını başlattığına dayanıyor. İzmir’i, kaçan Yunan ordularının ateşe verdiği söylemi ise, Türk birliklerinin kente girdiği 9 Eylül’den sonra kentte hiçbir ‘işgal’ kuvvetinin kalmadığı gerçeğiyle çelişiyordu.
Bir diğer iddia ise yangının, Rum ve Ermeni nüfusundan kurtulmak için kullanıldığına dair. Yangın sonrasında ortaya çıkan tablo, bu iddianın daha güçlü olduğunu düşündürüyor. Yangın öncesinde Rum ve Ermenilere ait olan yerlerin el değiştirmesi ya da devlet eliyle farklı hizmetlere açılması gibi durumlar gözlemlenmiştir. 1922 yangınından önce, Ermeni ve Rum mahalleleri ve kiliselerinin olduğu alanlar bir eğlence alanına çevrilerek bugünkü Fuar Alanı’na dönüştürülmüştü.
Yangının çıkışı ve yayılmasında etkili bir isim olarak görülen Nurettin Paşa ile ilgili birçok belge ve bilgi bulunmaktadır. Batılı gözlemcilerin raporlarına göre, Türk askerlerinin kontrolündeki bölgelerde kaos ve şiddet yaşanmış, Türk askerlerinin yangını söndürmek yerine yağma ve şiddet eylemlerine karıştığı belirtilmiştir.
İzmir yangını sırasında Batı Anadolu’daki İngiliz kuvvetlerinin komutanı olan General Sir Charles Harington, İzmir’deki yangın sırasında yaşanan olaylar hakkında Londra’ya ayrıntılı raporlar göndermiştir. Harington’un raporlarında, Nurettin Paşa’nın yangını kontrol altına almak için yeterli çabayı göstermediği ve yangının çıkmasında veya yayılmasında Türk ordusunun bazı unsurlarının yer alabileceği iddialarına yer verilmektedir. Amerikan konsolosu George Horton’un tanıklıkları ve yazıları, İzmir yangınının Türkler tarafından çıkarıldığı teorisini destekler niteliktedir.
Yangın sırasında İzmir’de bulunan bazı Ermeni ve Rum tanıklar, yangının Türk askerleri tarafından başlatıldığını ve yangının yayılmasına bilerek müdahale edilmediğini iddia etmiştir. Bu tanıklıklara göre, Türk askerleri, yangının başladığı bölgelerdeki gayrimüslim mahallelerde yangının hızla yayılmasına göz yummuş veya yangının söndürülmesini aktif olarak engellemiştir. Bu iddialar, yangının özellikle gayrimüslim mahallelerinde yoğunlaşması ve Türk mahallelerine sıçramamasına dayandırılmaktadır.
Dönemin ünlü gazetecisi Falih Rıfkı Bey (Atay), Nurettin Paşa’nın yangından sorumlu olduğunu şu sözlerle ifade etmiştir: “Gâvur İzmir karanlıkta alev alev, gündüz tüte tüte yanıp bitti. Yangından sorumlu olanlar, o zaman bize söylendiğine göre, sadece Ermeni kundakçıları mı idi? Bu işte ordu komutanı Nurettin Paşa’nın hayli marifeti olduğunu söyleyenler çoktu. (…) Bildiklerimin doğrusunu yazmaya karar verdiğim için o zamanki notlarımdan bir sayfayı buraya aktarmak istiyorum: İzmir’i niçin yakıyorduk? Kordon konakları, oteller ve gazinolar kalırsa, azınlıklardan kurtulamayacağımızdan mı korkuyorduk? Birinci Dünya Harbi’nde Ermeniler tehcir olunduğu vakit, Anadolu şehir ve kasabalarının oturulabilir ne kadar mahalle ve semti varsa, gene bu korku ile yakmıştık. Bu kuru kuruya tahripçilik hissinden gelme bir şey değildir. Bir Avrupa parçasına benzeyen her köşe sanki Hıristiyan veya yabancı olmak, mutlak bizim olmamak kaderinde idi.”
Nurettin Paşa, İzmir Yangını’nın çıkışıyla ilgili kendisine yöneltilen suçlamaları reddetmiştir. Paşa, yangının Yunan askerlerinin geri çekilmesi sırasında Ermeni ve Rum grupları tarafından başlatıldığını ve Türk ordusunun yangını önlemek için elinden geleni yaptığını iddia etmiştir. Bu bağlamda, Nurettin Paşa yangının kendisi veya Türk ordusu tarafından çıkarıldığı iddialarını kesin bir dille reddetmiştir.
1922 İzmir Yangını’nın çıkış nedeni ve sorumluları üzerine farklı teoriler bulunmaktadır. Olayın taraflı ve karmaşık doğası, kesin bir sonuca ulaşmayı zorlaştırmaktadır. Bu nedenle, yangının sorumlusu ve nedenleri hala tartışmalı bir konu olmaya devam etmektedir.
İzmir yangının sonuçları ortadadır. Yangını kimin çıkardığı ile ilgili iddiaları gördük fakat yaşananları, yangın sonrasında şehirde yaşanan demografik ve sosyolojik değişimi göz önüne getirdiğimizde yangının sorumlularını görmemiz kaçınılmazdır. Yangından dolayı Küçük Asya’daki son Hristiyan kitle de ortadan kaldırılmış ya da sürgüne zorlanmıştır. Ermeni, Süryani Soykırımı ile başlayıp, Pontos Rum Soykırımı ile devam eden sürecin Mübadele öncesi son halkası da tamamlanmış oldu böylelikle. “Türk”lerin kaldığı bir memleket olma hayallerine bir adım daha yaklaşılmış oldu.
Sonuç yerine
Yangın nedeniyle değişmeyen tek bir şey var: Binlerce insan hayatını kaybetti ve yüz binlerce insan yerinden, ana yurdundan göçmek zorunda kaldı. Yangından bugüne, yangından kaçmak için denize atlamak zorunda kalanların anılarıyla, “denize döktük” söylemi ve acılar üzerine kurulan 9 Eylül kutlamaları kaldı. Bu kutlamalar, sanki oranın yerlileri olan Ermeni ve Rumlar hiç yaşamamış gibi oraya kurulan fuar alanında yapıldı ve yaşanan acılar üzerinde eğlenildi.
İzmir’de 1914 Osmanlı nüfus sayımına göre 212.810 kişi yaşarken, Yunanistan’ın yaptığı sayımda bu rakam 449.044 olarak belirtilmiştir. Osmanlı verilerine göre nüfusun 73.600’ü Rum, 19.060’ı Ermeni ve 24.700’ü Musevi’ydi. Kentte 198 Ortodoks kilisesi, 82 kız okulu ve 155 erkek okulundan oluşan toplamda 25.000 öğrencili 105 okul vardı. Cumhuriyet döneminde 1927 yılında yapılan nüfus sayımına göre ise kentin nüfusu 500 bini geçerken, sadece 525 Rum ve 50 Ermeni vardı.
İzmir yangını, sadece tarihin bize hatırlattığı bir trajedi değil. Bu yangının kül ettiği sadece binalar değil, aynı zamanda insanların umutları, hayalleri ve gelecekleriydi. Bugün bu olayı hatırlarken, sadece yangının yarattığı yıkımı değil, aynı zamanda yaşanan acıyı ve kayıpları da düşünmeliyiz. Yangının külleri üzerinde kurulan bir şehri yeniden düşünmeli ve kalan hatıralara saygı göstermeliyiz.