Öncelikle nedir vicdani ret? En genel tanımıyla “bir bireyin politik görüşleri, ahlaki değerleri veya dinsel inançları doğrultusunda zorunlu askerliği reddetmesi” olarak bilinmektedir.
Türkiye’de zorunlu askerliğin reddedilebilmesinin bir hak sayılmasını isteyen, önem verdiği konu “insan olmak” olan bireyler Vicdani Ret’i sadece bu ülke için değil, tüm insanlık adına dilemektedirler fakat zaten Avrupa’da ilk olarak Danimarka’nın onayıyla başlatılan ve uluslararası hukukta “insan hakkı” olarak görülen bu uygulamayı kabul etmeyen iki ülke Türkiye ve Azerbaycan kaldığı için Vicdani Ret hakkını Türkiye üzerinden konuşma gereği duyulmaktadır aslında.
Peki bu uygulamanın kabul edilmesine yanaşmayan yönetenler, “vicdanen zorunlu askerliği reddediyorum” dedikleri için bölücü sayılan, toplumda vatan haini damgası vurulan, mahkeme ve hapishanelerde sürünen, işkence gören, toplumda dışlanan bireylerin, bu bireylerin ailelerinin, insanlığı savunan, ele silah almak ve insanları öldürmek ya da yönetenlerin uğruna ölmek istemeyenlerin seslerini hiç gerçekten dinlemişler midir? Gerçekten anlamak istemişler midir, yaftalamadan, tüm bu Vicdani Ret savunucularının neden bu konuda bu kadar ısrarcı oluşunu? Bilemiyorum.
Militarizmi ve militarizmin dayattığı tüm gereklilikleri reddeden bir kadın olarak bir nebze bu konudaki yoğun ısrarımızın sebeplerinden bahsetmek istiyorum.
Vicdani ret istiyoruz, evet belki bu yazıyı bir “kadın” olarak yazıyor oluşum, Vicdani Ret konusundaki önyargılı zihinler için biraz gariptir fakat bunu isteyebilen onlarca kadının olması şaşırılmaması gereken bir durumdur aslında. Çünkü askerliği “erkekliği kanıtlama” düşüncesi ile bağdaştıran militarist düzen zaten doğası gereği, sağlık problemleri olan, eşcinsel, engelli ya da yaşlı erkeklerin askerliğe alınmamasıyla erkekler arasında da hiyerarşik bir düzen oluşturmakta olup, sadece kadını değil, kadınsı tüm yönelimleri de saf dışı bırakmaktadır en başından beri. Çünkü militarizm erkeği; savaşan, vatanını, ailesini, ülkesini koruyan, güçlü, cesaretli olarak nitelendirirken, kadını; oğlunu, sevgilisini, eşini, arkadaşını, kardeşini vatan uğruna kaybetmeye razı, onlara bu konuda her daim destek olan, gerekirse ölüm haberlerinin ardından “vatan sağolsun” çığlıklarıyla göz yaşı dökecek olan pasif bireyler olarak tanımlamaktadır. Tam bu noktada Vicdani Retçi kadınların yaptıkları açıklamalarda yer alan “kadınlar savaşın tam ortasında!” cümlesi anti-militarist kadınlara düşündüklerinde ‘kadın olmaları’ yönünde yöneltilen eleştirilere tam anlamıyla bir cevap niteliğindedir.
Vicdani ret istiyoruz çünkü, milliyetçilik duygusuyla şişirilmiş toplumlardaki yasal silahlanmaya, yönetenler için öldürmeye, ölmeye karşıyız, bizler yaşamın kutsallığına inanıyoruz.
Vicdani ret istiyoruz çünkü, hangi ülkeden, hangi ırktan, hangi dilden, hangi renkten olursa olsun yaptırım gücü ile bir insandan karakteriyle bağdaşmayacak şeyleri beklemenin, topluma “rahatsız” bireyler yetiştirmekten başka bir işe yaramayacağını biliyoruz.
Vicdani ret istiyoruz çünkü, savaşma arzusu içindeki, nefret etmekten yılmayan, “düşman” devlet politikaları uğruna olaylarla hiçbir ilgisi olmayan masum insanların faşist düzene hizmet etmesini istemiyoruz.
Vicdani ret istiyoruz çünkü, “vatan borcu” denilen şeyin zorunlu askerlik ile yerine getirilebileceğini düşünmüyoruz, bunun bir tabu ve dayatmadan başka bir şey olmadığını biliyoruz
Vicdani ret istiyoruz çünkü, yönetenlerin oğulları 20′li yaşlarını huzur içinde geçirirken, gencecik yaşında eline silah tutuşturulan, bu uğurda ölen o tertemiz insanlara yapılan adaletsizliğin farkındayız.
Vicdani ret istiyoruz çünkü, “vatan, millet” kavramları uğruna yitip giden insanların ardından söylenen “vatan sağolsun” cümlelerine inanmıyoruz, savaşmaktan bıkmayan devletler ve politikaları uğruna ölen insanlar olduğu sürece vatan sağolsa ne olur yönünü sorguluyoruz.
Vicdani ret istiyoruz çünkü, Yılmaz Odabaşı’nın “Ve and olsun ki hiçbir kursun, hiçbir çelik, hiçbir toprak ve hiçbir vatan; daha kutsal değildir insandan.” sözüne yürekten katılıyoruz.
Vicdani ret istiyoruz çünkü, “ülkesini korumak” adına silahlarla tanıştırılan, ideallerine, hayallerine ara verdirilen, hayatını riske atması istenilen insanların umutlarının, yaşamlarının, düşünce özgürlüklerinin de korunması gerektiğini fark etmelerini istiyoruz.
Çünkü, çünkü, çünkü…
Sayfalarca ‘insani’ sebep daha sıralanabilir, neden Vicdani Ret hakkının sayılmasında bu denli ısrarlı olduğumuz konusunda.
Keşke buna gerek kalmasaydı, keşke bunun neden bir insan hakkı sayılması gerektiği yönünde açıklama yapmak zorunda kaldığımız bir düzende olmasaydık, keşke yönetenler, iplerimizin kendilerinin elinde olacağı birer kukla haline dönüştürmektense bizi, “önce insan” düşüncesine sahip olabilselerdi tıpkı bizim inandığımız gibi.
Keşke…
Gözde Önder