2. Dünya Savaşı’nda Yahudilerin Nazilere karşı direnmediği düşünülse de Yahudiler, Avrupa’nın dört bir yanında direnmişlerdi. Varşova Gettosu Ayaklanması ise Yahudilerin en büyük isyanlarındandır. Bir ay süren bu isyan 16 Mayıs 1943’te kanlı bir şekilde bastırıldı.
2. Dünya Savaşı sırasında Yahudilerin direnmediği veya isyan etmediği her ne kadar gelen bir kanı olsa da Yahudiler farklı yönetmelerle soykırıma karşı direnmişlerdi. Binlerce Yahudi Avrupa’nın dört bir yanında Partizanlara katılarak faşistlere karşı sabotaj, suikast veya isyanda rol oynadı. Yahudiler, Fransa’da Hollanda’da, Polonya’da ve toplama kamplarında tüm imkansızlıklara rağmen direnişin önünde yer aldılar. Yahudi ayaklanmasının en meşhur örnekleri; Varşova Gettosu Ayaklanması, Bialystok Gettosu Ayaklanması ve Çestohova Gettosu Ayaklanması’dır. Varşova Gettosu Ayaklanması ise en uzun süren ve en şiddetli geçen isyandı. Tüm olanaksızlıklara karşın bu ayaklanma ile Yahudiler, teslim olup gaz odalarında öldürülmek yerine direnerek ölmeyi seçmişleri.
Varşova Gettosu Ayaklanması
2. Dünya Savaşı sırasında Naziler işgal ettikleri hemen her yerde Yahudileri toplama kamplarına göndermeden önce tecrit için kurulan gettolara yerleştiriyordu. Hitler’in, “Yahudi Problemine Nihai Çözüm” adını verdiği bu plana göre Polonya’nın Varşova şehri de bir gettoya dönüştürülmüştü. 340 hektarlık bir alanı kapsayan Varşova Gettosu’na 1942’ye kadar yaklaşık 500 bin Yahudi doldurulmuştu. 1942 yazından itibaren her gün 5 binden fazla Yahudi Treblinka’daki imha kampına gönderiliyordu. Aslında gaz odalarında yapılan katliamlar öğrenilene kadar Yahudiler, Varşova’da açlıktan ölmek yerine çalışma kamplarına gitmeyi tercih ediyordu. Treblinka kampından kaçan birkaç kişinin sayesinde kampa yollanan Yahudilerin gaz odalarında katledildiği Varşova Gettosunda bulunan Yahudi Muharebe Örgütü (ZOB, Zydowska Organizacja Bojowa) tarafından öğrenilmesi ile bu durum değişti.
18 Ocak 1943’te Yahudileri kampa götürmek için gelen Alman askerleri beklenmedik şekilde Yahudi Muharebe Örgütü’nün silahlı direnişi ile karşılaştı. Dört gün süren direniş Almanların geri çekilmesi ile sonuçlandı. Almanlar imha kamplarına sevkiyatı 18 Nisan’a kadar ara vermek zorunda kaldılar. Bu süre zarfından direnişin sonuç vermesinin verdiği motivasyonla Yahudiler şehri savunmak için hazırlıklara başladı.
Almanlar, daha önce yaklaşık 300 bin Varşovalı Yahudi’yi Treblinka imha kampına ölüme göndermişti ve Avrupa’nın en büyük Yahudi gettosunu boşaltmak üzere geri dönmüşlerdi. Ancak Yahudiler bu kez Almanların hiç beklemediği yoğunlukta bir direniş gösteriyorlardı. Yaklaşık bin Yahudi direnişçi karşılarındaki 2 bin Nazi askeriyle tam dört hafta boyunca savaşacaktı. Bu, “Varşova Getto Ayaklanması” olarak bilinen, soykırım süresince Yahudilerin gerçekleştirdiği en büyük direniş hareketiydi.
Alevlere yenilen direniş
Yahudiler, ellerindeki tüfekler, el bombaları ve Molotof kokteylleriyle düzinelerce Nazi’yi öldürdüler ve yaraladılar. Hatta Muranowski Meydanı’ndaki Nazi karargâhını da ele geçirdiler. 22 Nisan 1943’te, Nazilerin direnişe yanıtı ise bütün gettoyu yakıp yıkmak olacaktı. Yahudilerin gizlendiği evler bir bir ateşe veriliyor ve insanlar diri diri ‘bodrumlarda’ yakılıyordu. Direniş, Almanlar gettoyu moloz yığını hâline getirene kadar, haftalarca devam etti.
Ayaklanmanın liderlerinden Marek Edelman, yıllar sonra “Almanlara değil alevlere yenildik,” diyecekti. Bir ay süren çatışmalardan sonra, Almanlar Varşova’daki Büyük Sinagog’u havaya uçurdu. Bu olay, ayaklanmanın sona erdiğini ve gettonun imha edildiğini gösteriyordu.
Ocak 1943 sürgünlerinden sonra gettoda yalnızca 50.000 civarında Yahudi kalmasına karşın, General Stroop gettonun yıkılmasından sonra 56.065 Yahudinin yakalandığını, bunlardan 7.000’inin Treblinka imha kampına, kalanının ise zorunlu çalışma kamplarına ve Majdanek imha kampına gönderildiğini bildirdi. Direniş savaşçılarından bazıları gettodan kaçmayı başararak, Varşova çevresindeki ormanlarda yaşayan partizan gruplarına katıldı.16 Mayıs’ta sona eren Ayaklanmada 13 bin Yahudi hayatını kaybetti, 56 bini de sürüldü.
“Sorumluluk Müttefik Devletler’in halklarının ve hükümetlerinin de üzerinde”
Sürgünde kurulan Polonya Hükümeti üyesi olan Sosyalist Szmul Zygielbojm, ayaklanma sırasında daha önce sürgüne gönderildiği Londra’daydı. Nazilerin, Avrupa genelinde bir yıldan fazla süredir gerçekleştirdiği soykırım karşısında sessiz kalmayı reddediyordu. Varşova’daki trajedi Birleşik Krallık ile Amerika Birleşik Devletleri’nin gerçekleştirdiği Bermuda Konferansı’nda büyük ölçüde görmezden gelinmişti. Zygielbojm, Varşova’yı terk edemeyen karısı ve kızı ayaklanma sırasında Naziler tarafından öldürülünce, 10 Mayıs 1943’te ölümcül dozda sodyum amital alarak intihar etti. İntiharıyla dünyanın ilgisini Varşova’ya çekmek niyetindeydi. Geride bıraktığı mektubunda ise şunları yazmıştı:
Polonya’da bütün Yahudi ulusunun katledilmesi suçunun mesuliyeti herkesten önce bu katliamı gerçekleştirenlere düşüyor; ancak dolaylı olarak bütün insanlığın, bugüne dek katliamı durdurmak için hiçbir ciddi adım atmayan Müttefik Devletler’in halklarının ve hükümetlerinin de üzerinde. Polonya’da hayatta kalan son Yahudiler de öldürülürken, onların bir sözcüsü olarak yaşamayı ve sessiz kalmayı sürdüremem. Varşova Gettosu’ndaki yoldaşlarım son kahramanca savaşlarında ellerinde silahlarıyla hayatlarını kaybettiler. Onlar gibi, onlarla birlikte ölmeye iznim yoktu ama onlarla birlikte onların toplu mezarına aitim. Ölümümle, dünyanın izleyerek ve Yahudi halkının katledilmesine müsaade ederek gerçekleştirdiği eylemsizliğe karşı en esaslı itirazımı ifade etmek istiyorum.
“Mesele sadece ne tarzda ölüneceğini seçmekti”
Nazilerin bütün engelleme çabalarına rağmen Yahudi Muharebe Örgütü, 10 Mayıs sabahı geride kalanları kanalizasyon borularından Getto dışına çıkarmayı başarır. Edelman ve dışarı çıkabilen diğer direnişçiler ise dışarıda başlamış olan partizan mücadelesine katılarak faşizme karşı savaşmayı sürdürürler.
1977’deki bir röportajında ayaklanmanın özünün Nazilerin kendilerini kurbanlık koyun gibi boğazlamalarına izin vermemek olduğunu belirten Edelman şöyle der:
“Mesele sadece ne tarzda ölüneceğini seçmekti. Yaşamak için değil, yalnızca savaşa devam edebilmek için yaşadığınızı biliyorsunuz. «Şu halde savaşmak niye?» diye sorulabilir; ancak, direnişimize anlamını kazandıran şey burada gözden kaçmamalı: Almanların planlarını istediklerince uygulama şansı vermedik; bizleri öldürdüler, ama bir tek kişiyi bile Gettodan tahliye edemediler.”