Memleket bir süredir kara para operasyonlarıyla yatıp, mahkemelerin serbest bıraktığı isimlerle kalkıyor. Mevcut yasalarla suç gelirlerinin, özellikle de uyuşturucu kaçakçılığından elde edilen gelirlerin aklanmasının önlenmesi imkânsız, elde edilen varlıklara el koymak yani müsadere ise hayal bile edilemez.
Peki neden?
Türkiye Barolar Birliği dergisinin son sayısında (174) hayli ilginç bir makale yayınlandı; başlığı “Uyuşturucu Ticaretinden Sağlanan Kara Paranın Aklanması Suçunda İspat Yükümlülüğü”. Başlık kadar yazarı da dikkat çekici; İbrahim H. Seydioğulları, 2017 ile 2023 yılları arasında yani İçişleri Bakanı Süleyman Soylu döneminde “Narkotikle Mücadele Başkanlığı” yapan, suç gelirlerine odaklanan operasyonlar geliştiren, kimi yasal düzenlemeler için çaba gösteren bir bürokrat.
Makalesi teknik bir konu gibi gözükse de özü itibarıyla para aklama soruşturmalarının çarptığı duvarı anlatıyor. Seydioğulları bu duvarı “Bağımsız bir uyuşturucuyla mücadele kanununun olmaması ve soruşturma yöntemlerinin bu düzenlemede detaylandırılmaması durumu iyice zorlaştırmaktadır. Ayrıca yargılama sırasında, uyuşturucu ticareti öncül suçuyla mal varlığını aklama suçu arasındaki illiyet bağının mutlak ve şüpheye yer vermeden ortaya konması gerektiğinin kabulü, bu ağır suçla mücadeleyi olanaksız hale getirmektedir” sözleriyle ifade ediyor. Uyuşturucu ticareti ve para aklama arasındaki özel ilişkiye dikkat çekiyor ve daha fazlasını söylüyor.
Uyuşturucuya bağımsız tek yasa
Seydioğulları uyuşturucu sorunu için, uyuşturucu ticareti ve bu ticaretten elde edilen kara paranın aklanmasıyla ilgili yol, yöntem ve tedbirleri ayrıntılı olarak düzenleyen, tersine ispat yükümlülüğünü de içeren bağımsız bir uyuşturucuyla mücadele kanununun çıkartılmasını öneriyor. Tersine ispat için de şüpheli ya da sanığın sahip olduğu mal varlığı değerleriyle yasal gelirleri arasındaki orantısızlığın iddia makamında olmasını, mal varlığının yasal kaynağını açıklamayı şüpheli ya da sanığı bırakan bir model öneriyor.
Seydioğulları, TBMM’de 2006 yılında kabul edilerek yürürlüğe giren BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi’nin Dondurma ve Müsadere başlığını taşıyan 31. Maddesi başta olmak üzere Avrupa Parlamentosu, Mali Görev Eylem Gücü (FATF) ve AİHM’in tersine ispatı destekleyen mevzuatını ve kararlarını hatırlatıyor. Bu uyuşturucuyla mücadelenin bir numaralı ismi olarak görev yapmış bir bürokratın çizdiği önemli bir çerçeve.
Aslında bu 1990 yılında kabul edilen, 2005 yılında Varşova Sözleşmesi adıyla güncellenen sözleşmede de var. Kara para konusundaki isteksizlik bu sözleşmenin kaderini de etkiledi.
Türkiye’nin 2007 yılında imzaladığı sözleşme ilk kez 7 Temmuz 2008’de TBMM’ye sunuldu. Ancak Dışişleri Komisyonu’ndan çıkamadan kadük kaldı. İkinci kez 22 Eylül 2011’de TBMM’ye geldi, 7 Ekim 2011’de Dışişleri Komisyonu’ndan çıktı ancak 28 Mart 2013’te Genel Kurul gündemindeyken geri çekildi. Üçüncü deneme 7 Kasım 2014’de yapıldı, Dışişleri Komisyonu 6 Mart 2015’te raporunu verdi ancak genel kurulda görüşülmediği için hükümsüz kaldı.
Sözleşme 3 Aralık 2015’te dördüncü kez Meclis’e geldi, Dışişleri Komisyonu da 7 Ocak 2016’da raporunu verdi ve 29 Ocak 2016’da TBMM’de kabul edildi.
Meclis’te konuşulmadı
Meclis 29 Ocak 2016 günü yapılan 35. birleşiminde bu sözleşmeyi de gündemine aldı. Parti temsilcileri maddeler üzerine söz aldılar ancak MHP grubu adına konuşan Erhan Akçay dışında hiç kimse sözleşmenin önemine, suç gelirleri ve terörizmin finansmanıyla mücadeleye değinmedi. Akçay böyle önemli bir sözleşmenin neden 10 yıla yakın süre meclisten kaçırıldığını, neden defalarca geri çekildiğini ya da kadük duruma düşürüldüğünü sordu. Birleşmiş Milletler’in, ABD ve Avrupa Birliği’nin terörün finansmanı nedeniyle yaptırıma tabi tuttuğu Yasin El Kadı’yı Kadı’nın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yakınlığını hatırlattı. CHP ve HDP temsilcileri tasarı üzerine söz alsalar da gündemdeki Hendek olaylarından söz etmeyi tercih ettiler.
Faili meçhul çekince
Yasa 198 milletvekilinden 195’inin oyuyla kabul edildi, fakat bir farkla; daha önceki taslaklarda olmayan bir çekince, Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığını yaptığı Ali Babacan’ın başbakan yardımcısı olduğu ve Maliye Bakanlığı koltuğunda Mehmet Şimşek’in oturduğu hükümet tarafından tasarıya konuverdi.
Türkiye sözleşmenin 3. Maddesinin 4. Fıkrasını uygulamayacaktı.
Peki neydi 4. fıkra?
“Taraflar ulusal hukukta tanımlandığı şekliyle ağır suç ve suçlar bakımından, failin müsadere edilebilirliği iddia gelirlerin ve diğer malın kaynağını göstermesini, iç hukukun ilkelerine uygun şekilde gerektirmek için yasal ve gerekli olabilecek diğer önlemleri alacaklardır.”
Yani sözleşme basit biçimde “tersine ispat” olarak anılan yöntemin soruşturmalarda kullanılmasını öngörüyordu. Suç geliri failinin gelirlerine ve mallarına el konup, bu gelir ve malların “yasalara uygun” kaynağını göstermesini istemek. Fakat Türkiye bu maddeyi uygulamayacağını bildiriyordu.
Kara paranın müsaderesi gerçekten de uyuşturucu gibi kapsamlı bir sorunun sadece bir boyutu. Uyuşturucu konusunun bağımlılık, kaçakçılık gibi farklı cepheleri de gözetilerek bir bütün olarak düzenlenmesi gerekiyor. Bu çerçevede uyuşturucu kaçakçılığını önlemenin en etkili yolu olan suç gelirlerine ve mal varlıklarına el konması gerekiyor. Ancak 2007 yılında imzalanan sözleşmenin dokuz yıl boyunca mecliste beklemesi, tersine ispat ve müsaderenin, tıpkı 1996 yılında kara paraya ilişkin düzenlemede olduğu gibi, küçük bir değişiklik ve çekinceyle işlemez hale geldi.
Oysa mesele sadece uyuşturucuyu yakalamak değil, kaçakçılığın finansal sürekliliğine karşı “sıkıysa ispatla” sorusuna yasalara uygun bir yanıt verilmesi de gerekli.
KAYNAKLAR
Uyuşturucu Ticaretinden Sağlanan Kara Paranın Aklanması Suçunda İspat Yükümlülüğü, İbrahim H. SEYDİOĞULLARI, TBB Dergisi 2024 (174) s. 39-81
TBMM Tutanak Dergisi, 35’inci Birleşim, 29 Ocak 2016
TBMM Suç Gelirlerinin Aklanması, Araştırılması, El Konulması, Müsaderesi ve Terörizmin Finansmanına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/332) 24. Yasama Dönemi, 2. Yasama Yılı, Sıra Sayısı 15
TC Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü 7 Temmuz 2008, 7 Kasım 2014 ve 2 Aralık 2015 tarihli kanun tasarıları.