Mehmet CAN yazdı – Birçok devrimde olduğu gibi, 1908 devriminin de süreç içerisinde kazanımları kırpılmaya, ortadan kaldırılmaya başlandı. Bab-ı Ali baskını, Balkan Savaşları ve İttihatçıların kendi içindeki çelişkileri, bütün bu saydığım nedenler 1908 devriminin ortaya çıkardığı olgulara büyük bir darbe vurdu.
“Geçmişi kontrol eden geleceği kontrol eder, bugünü kontrol eden geçmişi kontrol eder.” George Orwell
“Bazı yazarlar, burjuva devrimini idealize ederek hangi devrimin burjuva karakter taşıdığı konusunda kriterler çıkarırlar. Ancak gerçek burjuva devrimlerinin çoğu, bu kriterlere uymaz. Burjuva devrimleri farklı tarihlerde, farklı yerlerde, farklı biçimler almış ve farklı sosyal gruplar tarafından gerçekleştirilmiştir. Hepsinde ortak olan sadece bir şey var: Kapitalist sınıfın ve kapitalizmin gelişmesi önündeki engelleri kaldırmak.” (Kemalizm Sol Değil, 1908-1923: Türkiye Devrimi’nin Tarihi, Cem Uzun S. 68)
Yazarın da ifade ettiği gibi, ana mevzu burjuva devrimlerinde iktisadi ve sosyal hayatı daraltan engelleri aşmak, var olan sermayenin genişleyebilmesi için yeni bir hukuk yaratmak, yani burjuva hukukunun egemen olmasını sağlamaktır. Resmi tarihin anlattığının aksine, bu topraklardaki asıl devrim 1923’te değil 1908’de yapıldı. Kemalizm ve Kemalistler, yani Türk egemen sınıfı, birçok tarihsel olay ve olguda olduğu gibi 1908 Burjuva Devrimi’ni de unutturmaya çalışarak onun toplumsal belleğe, toplumsal hafızaya karışmasını, işlemesini engeller. Kemalizm’in ideolojik anlayışı yukarıdan aşağıya doğru olduğu için, aşağıdan gelecek her devrim hareketine karşı Anadolu devrim geçmişini kasıtlı olarak yok etmiştir.
Tekçi bir anlayış olan Kemalizm’in 1908 Burjuva Devrimi’ni unutturmasının kendi egemenliğini ve elitist pozisyonunu koruyabilmesi noktasında önemi inkâr edilmeyecek bir çıkarı vardır. Bu devrimde Abdülhamit’i ilk etapta reformlara, daha sonra ise tahttan inmesine zorlayan sadece tekçiliğe dayanan homojen bir muhalefet yoktu. Çoğulcu, heterojen, birbirinden etnik, dinsel ve sınıfsal olarak ayrılan bir muhalefet vardı. Ve bu çoğulcu muhalefet sultanı devirerek 1908 devrimin gerçekleştirdi. Devleti, muhalefet hareketinin birçok eksikliğine rağmen, yeniden bir anayasal anlamda düzenlemeye zorlayan alttan gelen Rum, Ermeni, Yahudi, Türk ve İstanbul’da yaşayan Kürt entelijansiyasının ortak başkaldırısıyla, ortak isyanıyla gerçekleşmiştir 1908 devrimi…
İşte Kemalizmi rahatsız eden ve devrimi unutturmaya çalışıp perdelemesinin altında yatan en önemli olgudur budur, halkların 1908 devrimine giden yolda ortak hareket etmeleri. Devrimin çoğulcu bir anlayışa sahip olması; tekçi bir anlayışa sahip olan Kemalist modernleşme, çoğulcu aşağıdan gelen ve gelişen, günümüzde birbirine düşmanlaştırılmış olan halkların aynı muhalefet cephesinde yer alıp dönemin egemeni olan hanedana karşı ortak hareket etmesi, Kemalizmi ve onu ideolojik bayrak edinmiş olan iktidardaki azınlık bir kesim olan Türk egemen elit sınıfını rahatsız etmektedir. Yani bu unutturmada kendi iktidardaki pozisyonunu koruyabilmek için tarihsel bir çıkarı vardır.
Birçok devrimde olduğu gibi, 1908 devriminin de süreç içerisinde kazanımları kırpılmaya, ortadan kaldırılmaya başlandı. Bab-ı Ali baskını, Balkan Savaşları ve İttihatçıların kendi içindeki çelişkileri, bütün bu saydığım nedenler 1908 devriminin ortaya çıkardığı olgulara büyük bir darbe vurdu. 1908 devrimiyle beraber, özgürlük bağlamında ciddi ilerlemeler ve gelişmeler oldu. Ortaya çıkan bu özgürlük ortamından gerek burjuvazi, gerek ise diğer toplumsal kesimler fazlasıyla yararlandı.
Abdülhamit’in devrilmesinden sonra ilk defa, işçi sınıfı da siyasi hayata müdahil olmaya başladı. Grevler örgütlenmiştir… Sendikalar oluşturulmuştur… Birçok toplumsal kesim gibi sesi çok çıkmaya başlamıştır. Aslında Osmanlı toplumu içinde 1800’lerin sonundan beri bir demokratikleşme çabası var. Hem yöneticiler içerisinde hem de ülke dışından gelen basınçtan ötürü Osmanlı toplumunda demokratikleşme yönünde bir talep vardı. İmparatorluk kriz içerisinde olduğundan, bunun ancak batılılaşma ile aşılabileceği yönünde bir takım reformlar yapılmaktaydı. Ama Abdülhamit iktidarı bunları baskıladı. Ne yaptı Abdülhamit? Abdülhamit bu anlamıyla gerici bir adamdır ama öte yandan da bir takım askeri reformlar vs. modern teknik gelişmeleri takip etmek gibi gelişimlerin içindedir Abdülhamit… Fakat aydınlanma anlamında daha liberal bir anlayışın gelişmesi anlamında ise Abdülhamit müthiş bir engeldir. Bu anlamıyla 1908 dönemi bu baskılamadan kurtuluş dönemidir.
Bu baskıda biriken özlemler, ertelenmiş talepler, ertelenmiş hareketler ve kapak açıldığı anda 1908’de bütün bu olgular gün yüzüne çıkmıştır. Bunun içinde işçi hareketi de vardı… Bunun içinde feminist hareket de vardı… Bunun içinde Ermeniler, Rumlar başta olmak üzere birçok farklı ulus da vardı. 1908’in kazanımları, Abdülhamit döneminde baskılanmış olan özgün düşünce olsun, basın özgürlüğü olsun, eleştiri özgürlüğü olsun, buradan çıkacak bir takım ideolojik rekabetler, farklı yaklaşımlar, tabii bunun içinde biraz önce de yazdığım gibi çok çeşitli toplumsal kesimlerin talepleri var. Ermenilerden tutun da Rumlara, Kürtlere, Yahudilere kadar… Bütün bu toplumsal kesimlerin de baskılandığı, baskı altına alındığı bir dönemdir.
O dönem sadece Osmanlı yönetici kesimlerindeki ya da Osmanlı aydını içindeki daha liberal reformların kesin bir şekilde yapılması, işte saltanatın meşruti bir monarşiye dönüştürülmesi, sembolik bir makama dönüştürülmesi şeklinde mücadele eden bir kesimle sınırlı değil Osmanlı’da muhalefet; aslında bütün toplumsal kesimlerim susturulduğu baskı altına alındığı bir dönem. Dolayısıyla 1908 bütün politik eğilimlerin öne çıktığı, kendilerini ifade edebildikleri bir dönem.
Çok geçmeden İttihat ve Terakki burjuva yanlarını gösterecek ve 1908 devrimiyle nefes alan sınıfsal ve toplumsal kesimlerin talepleri yavaş yavaş bastırılmaya çalışılacaktır. 1913 Bab-ı Ali baskınıyla 1908 devrimine büyük bir darbe indirilmiştir ve devrim, bu darbeden sonra gericileşmeye başlamıştır. Tabii bu dönemin zamanın ruhu, savaş yani inanılmaz bir yıkıcı savaş var. Balkan Savaşları, Osmanlı için müthiş bir faciadır. Balkanların kaybedilmesinin getirdiği büyük psikolojik yıkım ki İttihatçı kadroların birçoğu Balkan kökenlidir. Osmanlı hemen hemen bütün yatırımlarını Balkanlara yapmıştır. Sanayisi orada, mimarisi orada (yani imparatorluğun kalbini kaybediyorsun), Balkanların kaybedilmesinden sonra Abdülhamit döneminde başlayan Rumsuzlaştırma ve Ermenisizleştirme politikası İttihatçılar ile beraber kaldığı yerden devam etmiştir.
1908’de devrimin önemli müttefiki olan gayrimüslimlere yönelik baskı katlanarak artmaya başlamıştır. Yani 1908 devrimi, birçok kez de ifade ettiğim gibi amacından saparak gericileşmeye, kendi varlık koşullarını inkâra doğru evrim geçirmiştir. Orduda geri hizmet adı altında Amele Taburlarında gayrimüslimlerin pasifize olmasını, bu yolla ölmesini ve etkisiz kalmasını sağlıyor İttihat ve Terakki. Daha sonra ise Techir adı altında, İttihatçıların gerçekleştirdiği Ermeni soykırımı.
Amele Taburları, belli bir saatten sonra insanları yok etmenin, ortadan kaldırmanın adına dönüşmüştür. Cumhuriyetin ön koşulları yavaş yavaş hazırlanmaya başlıyor. Halklar, İttihatçılar eliyle bir birine kırdırılarak Anadolu’nun homojenleştirilmesi süreci başlıyor. İttihatçıların gerçekleştirdiği Bab-ı Ali baskınından sonra kafalarındaki proje daha bir netleşiyor. Burjuva; Türklerden oluşan yerli bir sermaye sınıfının yaratılması, bu anlamıyla da eskiden bir kopuş gerekiyor, 1908’den bir kopuş gerekiyor. 1908 evet bir burjuva devrimiydi ama dönemin burjuvazisi Türklerden değil gayrimüslimlerden oluşmaktaydı. İttihat ve Terakki, 1912 sopalı seçimler ve yine 1912 Balkanların gitmesi vs. bütün bu nedenlerden dolayı 1913 Bab-ı Ali baskınıyla burjuva bir yerli sermaye sınıfı yaratmaya çalışarak sermayenin Türkleştirilmesinin önünü açmıştır.
Dolayısıyla 1908’in resmi tarih ve resmi ideoloji tarafından bu saydığım nedenler yazılmadan, söylenmeden içi boşaltılarak bir okuma yapılması tesadüfü bir şey değil. Gerek devrimin heterojenliği, gerek ise aşağıdan gelişip kitle radikalizmini esas alıp ilerlemesi, Kemalist tarih yazımı ve onun arkasına aldığı besleme sınıfları korkutup ürkütmektedir. Bitirirken Marks’ın şu ifadeleri durum özetlemektedir: “Bize öğretilen tarih, büyük adamların, kralların, generallarin ve imparatorların efsanelerinden oluşuyor. Oysa tarihteki asıl büyük değişimler, milyonların kendi eylemiyle gerçekleşmiştir. “ (K. Marks)