Korkut AKIN yazdı: “İşte o süreci yaşayanlar haklı haksız, yerli yersiz tutuklanıp da hüküm giydirilerek hapsedilenler, yapılması gerekeni yapmaktan kaçınmadılar. Onların görevi yakalamaksa bizim görevimiz de kaçmak dediler.”
Korkut AKIN
Toplumların da bir dönüm noktası vardır, bayram sayılan önemli günlerinin dışında. Bizim ülkemizde çok var o günlerden… Belli bir yaşın üzerindekiler 1960’la birlikte düzenli ve sürekli yaşadı o dönüm noktalarını… Muhakkak ki öncesinde de vardı, sonrasında da var(dı) ve görünen o ki, hiç bitmeyecek.
27 Mayıs 1960’la açılan bu kapı, 1971’de üç devrimcinin asılmasıyla devam etti. 12 Eylül 1980’de bu kez asılanların sayısı 50’yi buldu, ne yaşı küçük dediler ne de doğru düzgün yargıladılar, zaten “asmayalım da besleyelim mi” diyorlardı.
İşte o süreci yaşayanlar haklı haksız, yerli yersiz tutuklanıp da hüküm giydirilerek hapsedilenler, yapılması gerekeni yapmaktan kaçınmadılar. Onların görevi yakalamaksa bizim görevimiz de kaçmak dediler.
İşkence görmek pahasına…
Devrimciler, işkence görmek pahasına düşüncelerinden ödün vermeden alnı dik yatarlarken hapsedildikleri hücrelerde, bir an önce oradan çıkmak için artı bir örgüt daha kurdular. Erzincan’da, Metris’te, Sağmalcılarda, Mamak’ta, Eskişehir’de… aklınıza gelen her hapishaneden kaçmak için tırnaklarıyla kazdılar betonu. Kimi başarılı oldu kimi başarısız… Kimi aynı anda birkaç tünel birden kazıldığı oldu aynı hapishanenin tabanında, birbirlerinden habersiz… Kimi ortak karar alıp birlikte kazdılar, güçleri tükeninceye dek… Kimi içeriden (dışarıdan da olabilir) ispiyonlandığı, kimi çıkar uğruna kulaklara üflendiği için “patladı” tünellerin kimi de yarım kaldı.
Yılmadan, bıkmadan, usanmadan ince eleyip sık dokuyarak, kimseye duyurmadan… bırakın duyurmayı sezdirmeden aylarca çalıştılar daracık oyuklarda… Neler yaşandığını Mehmet Kılıç, “Mahpus Kaça Kaça Biter”de anlatıyor. Bakmayın güldüklerine, içleri kan ağlayarak, yorgunluktan bitap düşmüş olarak, işkencede yitirdiklerinin, darağaçlarında kaybettiklerinin, kurşunlarla katledilenlerin acısını içlerine gömerek kazıyorlar… Mehmet Kılıç, akıcı bir dille anlatıyor yaşananları… Birbirleriyle şakalaşanlar, birbirlerine espri yapanlar aslında gizliyorlar içlerindekileri. Fark ediyorsunuz satır aralarında…
Yaptıkları değil, yapacakları önemli…
Dünyaca ünlü bir reklam yönetmeni, basın toplantısıyla bütün merak edilenleri açıklamıştı çok yıllar önce… Bunlar için tutuluyorsun, artık herkes öğrendi, dolayısıyla kendi işini baltalamış oldun diyenlere, “yaptıklarımı anlattım ben, yapacaklarımı değil” yanıtını vermişti.
Mehmet Kılıç da, küçük ama bir o kadar önemli noktaları anlatmıyor. Demek ki ileride aynı aşamaya gelebilir birileri, görevliler önlem almasınlar şimdiden veya onlar da kafalarını çalıştırıp bulsunlar nasıl yapıldığını, nasıl yapıp da başarıldığını…
Tamam, zaman önemli, hapiste bir mahpus için zamandan bol bir şey yok… Ama o zamanı verimli ve işlevsel kullanmak, titiz ve özenli olmak, çıt çıkarmadan, sezdirmeden aylarca sürecek tüneller açmak için kararlı olmak yeterli mi tek başına? Sadece zamanları bol tünel kazıcıların, bunun yanında olanakları da, üstüne üstlük alanları da kısıtlı. Umutları ve yürekleri var yenilmeyen sadece.
Mahpus Kaça Kaça Biter
Mehmet Kılıç
Roman
Dorlion Yayınları
2019, 335 s