SEÇTİKLERİMİZ – Pelin Cengiz’in Artı Gerçek’te yayımlanan yazısı: “Dünya Bankası’nın en büyük kuruluşlarından biri olan sadece IFC’den Türkiye 2017 mali yılında 1.9 milyar dolar finansman sağladı.”
ABD ile gerilen ilişkiler, uluslararası kreditör kuruluşlardan Türkiye'ye yönelik ekonomik ambargo uygulanmasının talep edilmesi niyetine kadar geldi.
Geçen hafta ABD Kongresi'nde Cumhuriyetçi ve Demokrat altı senatör, Türkiye'ye karşı ekonomik yaptırımlar uygulanması için bir yasa tasarısı sundu.
"Türkiye Uluslararası Finans Kurumları Yasası" adı verilen bu yasa tasarısıyla özetle, 'Türkiye Hükümeti'nin ABD vatandaşlarının haksız yere tutuklanmasına son verene kadar" uluslararası finans ve kredi kuruluşlarının Türkiye'ye kredi ve mali destek vermesinin engellenmesi isteniyor.
Tasarı, İzmir'deki Protestan cemaatine ait Diriliş Kilisesi'nin ABD'li Pastörü Andrew Craig Brunson'ın tutukluluk halinin devamına karar verilmesi sonrası sunuldu.
Türkiye'de 'askeri ve siyasi casusluk' ve 'terör örgütü adına suç işlemek' iddialarıyla yargılanan Brunson'un tutukluluk halinin devamına karar verilmesi Washington-Ankara hattında gerilime sebep oldu.
Buna ilave olarak, Türkiye'nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemlerini almayı planlaması da ABD'nin hassasiyetlerinden biri. ABD için, bir ülkenin Rusya ile savunma işbirliği yapması yaptırım sebebi…
Kongre'ye sunulan tasarıda, ABD Hazine Bakanlığı'ndan Dünya Bankası Grubu, IMF, IBRD (Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası), EBRD (Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası), IFC (Uluslararası Finans Kurumu), Asya Kalkınma Bankası ve ilişkili tüm diğer uluslararası finans kuruluşları nezdindeki ABD yönetimlerine Türkiye'ye yönelik kredilerin verilmesi veya devamının veto etmesi talimatını vermesini istiyor.
Vetonun sadece insani yardım amaçlı kredilerde muaf tutulması istisnası var.
Görüşüne başvurulan finans piyasalarından isimler, istinasız ABD'nin Türkiye'ye yönelik böyle bir yaptırımı hayata geçiremeyeceği yönünde. Dünya öyle bir dönemden geçiyor ki, olmaz denilen her şey olabilir, ilişkiler, gelişmeler birden bire tersine dönebilir.
Siyasi analiz kısmına zaten hiç girmeyeceğim, bu yasa onaylanır ya da onaylanmaz, göstermelik olarak kalır ya da kalmaz, ismi geçen kuruluşlarda böyle yaptırımların karşılığı olur ya da olmaz, üzerinde durmak istediğim esas nokta Türkiye'nin son yıllarda yasa tasarısında isimleri zikredilen finansal kuruluşlarla giderek yakınlaşan ilişkileri…
Türkiye aşırı borçlanmasının bir bölümünü bu kuruluşlardan yapmış durumda.
Adı geçen kuruluşlar, Türkiye'nin abartılı büyüme verilerine, inşaat, enerji ve mega projelere dayanan kalkınma politikasına, kamu yararı adı altında hesap verilebilirlikten ve şeffaflıktan uzak kentleri 'dönüştüren' faaliyetlerine çanak tutanlardır.
Son dönemde giderek hızlanan enerji projelerine, Türkiye'yi bir enerji geçiş hattına çevirecek yatırımlara özellikle Avrupalı yatırım bankaları para akıtıyor.
Verilecek kredilerin bu kuruluşların yönetiminde bulunan ABD'li yönetim kurulu üyelerinin aleyhte oy kullanmasıyla engellenmesi planlanıyor. Bu kuruluşların verdiği kredi kararları oybirliğiyle alındığı için pratikte Türkiye'nin bu kuruluşlardan kredi kullanımının bu şekilde önüne geçilmesi isteniyor.
Dünya Bankası'nın en büyük kuruluşlarından biri olan sadece IFC'den Türkiye 2017 mali yılında 1.9 milyar dolar finansman sağladı.
Ondan önceki mali yılda da IFC, kayda değer nitelikte 1.2 milyar dolarlık uzun vadeli finansman ve hisse yatırımı gerçekleştirmiş ve aynı zamanda 860 milyon dolarlık kısa vadeli ticaret finansmanı sağlamış.
Türkiye toplam 5,9 milyar dolar büyüklüğünde bir portföyle IFC'nin tüm dünyada en çok faaliyet gösterdiği ikinci ülke konumunda.
Mesela geçen yıl IFC, kamu/özel sektör ortaklığı çerçevesinde Elazığ'da 1000 yataklı entegre sağlık kampüsü inşasını desteklemiş.
Daha 24 Haziran seçimlerinden kısa bir süre önce Dünya Bankası, Tuz Gölü Yeraltı Doğalgaz Depolama Tesisi'nin genişletme çalışmaları için ilk yedi yılı geri ödemesiz olmak üzere 22,5 yıl vadeli 600 milyon dolarlık kredi onaylandı. Banka Tuz Gölü'ndeki ilk doğal gaz depolama projesi için Kasım 2005'te 325 milyon dolar tutarında bir kredi onaylamış, daha sonra yaklaşık 1 milyar metreküp doğal gaz depolama olanağı tanıyacak olan başlangıç projesi için Temmuz 2014'te 400 milyon dolar tutarında bir kredi daha sağlamıştı. Etti mi sadece tek bir proje için verilen kredi miktarı 1 milyar dolar. Bu sadece dediğim gibi tek bir örnek.
Bu kurumlardan EBRD'den de dünyadan en çok kredi alan ülke yine Türkiye. 2017'de 1.5 milyar eurodan fazla yatırım projesine destek aldı. Geçen yılın sonlarına doğru eski Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, EBRD'nin 2018 için Türkiye'deki yatırım projelerine için 1.65 milyar euro ayırdığını söylemişti.
Yine Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP) için Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), Dünya Bankası ve Asya Altyapı Yatırım Bankası'ndan yaklaşık 2,5 milyar doların üzerinde kredinin onaylandığını ifade edilmişti.
Bu yılın başlarında da Avrupa Yatırım Bankası, TANAP'ın Avrupa bölümünü oluşturacak Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP) için 1.5 milyar euroluk kredinin onaylandığını açıklamıştı.
Bunlar sadece birkaç örnek…
AB hali hazırda Güney Gaz Koridoru çerçevesinde TANAP ve TAP projelerini destekliyor. Çünkü, AB üzerindeki Rusya doğalgazının hegemonyasını kırmak için hem Azerbaycan doğalgazının öneminin farkında hem de Türkiye'yi enerji koridoru olarak kullanabiliyor.
Bu, Türkiye'deki pek çok tartışmalı mega projeyle ilgili Avrupa'nın yaklaşımını da göstermesi açısından önemli.
Özellikle enerji arzı güvenliğinin sağlanması, ulaşım ağının güçlendirilmesi ve bir anlamda Avrupa'nın enerjide geleceğinin garanti altına alınması için ne Türkiye'deki ekolojik yıkım göz önüne alınıyor ne de başka bir şey…
Bu tür uluslararası kuruluşlar özel bankalar gibi kâr amacı gütmediği için, alınan krediler dış piyasadan sağlanan diğer kredilere göre çok daha uzun vadeli ve düşük faizli olarak sağlanabiliyor.
Bu krediler kamu tarafından kalkınma ve altyapı projeleri için kullanılıyor.
Türkiye, yapımı için özel sektörden kaynak bulamadığı birtakım projeler için bu uluslararası kuruluşlar aracılığıyla sağlayabiliyor. Bunlardan sağlanan finansman da, uluslararası bankacılık kuruluşları tarafından takip edilerek bir gösterge olarak dikkate alınıyor.
Bu tasarının hayata geçmesi -eğer geçebilirse- zaman alacaktır, ancak böyle bir ekonomik ambargonun sözünün dahi bir kere edilmesi bile yeterli, Türkiye'ye gerek kamudan gerekse özel finansal kuruluşlardan kredi sağlayanların iştahı kaçmış olabilir, kim bilir…