Yerleşik olarak Artvin bölgesinde yaşayan, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında çoğunlukla Karadeniz sahillerine ve Marmara bölgesine Gürcistan-Acara bölgesinden göç eden Müslüman Gürcülerin torunları olan Türkiyeli Gürcüleri ne kadar tanıyoruz?
Gürcüler, Gürcistan’da kendilerine Kartveli, ülkelerine ise Sakartvelo, Türkiye’de ise ağırlıklı olarak Gürcü demektedir.
Dünyada yaşayan yaklaşık 7-8 milyon Gürcü’nün 3,5 milyonunun Gürcistan’da, 2-3 milyon kadarının Türkiye’de yaşadığı tahmin edilmektedir.
Ayrıca nüfusunun yaklaşık 2 milyon kadarı asimilasyonla Türkleştirilmiş olan Türkiyeli Gürcüler, ana dilleri olan Gürcüceyi ve Gürcü kültürünü önemli oranda kaybetmişlerdir. Bunun nedeni, Osmanlı’nın son sürecinde başlatılan, Cumhuriyet’le birlikte son hızla sürdürülen Türkçülüğe dayalı asimilasyon politikalarıdır.
Asimilasyonun nasıl bir devlet politikası olarak uygulandığını aşağıdaki belgeyle gözler önüne sermek olasıdır:
“İskana Tabi Tutulanların Türkleştirilmesi / İçişleri Bakanlığı Gizli Genelgesi / 1930:
Yabancı lehçeyle konuşanların kıyafetlerini, şarkılarını, oyunlarını, düğün ve diğer geleneklerini kötü göstermek, bu kişilerin ve ailelerinin isim ve lakaplarını Türkçeleştirmek, onları hiçbir zaman Boşnak, Tatar, Çerkez, Laz, Kürt, Abaza, Gürcü, Türkmen, Pomak vs. diye adlandırmamak, köylerin o lehçe’deki isimlerini değiştirmek ve evlerinde ve aralarında Türkçe konuşmaya zorlayarak onlara yürekten “Türküm” dedirtmek.
Özetle, “dillerini, adetlerini ve dileklerini Türk yapmak, Türkün tarihine ve bahtına bağlamak her Türk’e teveccüh eden milli ve mühim bir vazifedir.” Kaynak: İskana Tabi Tutulanların Türkleştirilmesi Uygulamasına ilişkin Gizli Genelge. No:1/28 (Ankara 1930). Aktaran Ahmet Yıldız ‘Ne Mutlu Türküm Diyebilene’ syf:289
Gürcüler, yerleşik olarak Artvin olmak üzere, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, Amasya, Tokat, Bolu, Sakarya, Kocaeli, Bursa, Yalova ve Balıkesir illerinde dağınık olarak yaşamakta olup özellikle 1950’li yıllarda başlayan sanayileşme ile birlikte köyden kente göç sürecinde başta İstanbul olmak üzere diğer büyük şehirlere yoğun bir Gürcü göçü yaşanmıştır.
Ayrıca İstanbul’da Müslüman olmayan Gürcülerden olan Katolik Gürcüler ise önceleri 10 bin kişi kadar iken Türkiye’de 1955 yılında yaşanan 6-7 Eylül olaylarında uğradıkları baskı ve göçertme ile çoğu bu ülkeyi terk etmiş, bugünkü sayıları ise bin kişinin altına düşmüştür.
Gürcü tarihinden bazı bilgiler
Diğer halklar gibi gelişkin bir dile ve kültüre sahip olan Gürcülerin tarihlerine ve kültürlerine ilişkin şu önemli bilgiler sıralanabilir:
-Gürcü alfabesi (Kartuli Anbani), günümüzde dünyada kullanılan 14 yazı sisteminden biridir. Beşi sesli olmak üzere 33 harften oluşur.
-Kraliçe Tamar (d.1160 – ö.1213) Gürcistan Krallığı’nı 1184-1213 arasında yöneten ünlü kraliçedir. Hükümdarlık dönemi Gürcistan’ın “Altın Çağı” olarak bilinir.
– Şota Rustaveli’nin yazdığı, Gürcü edebiyatının destansı başyapıtı olan Vephistkaosani’nin (Kaplan Postlu Kahraman) Gürcistan’daki yeri çok büyüktür. Bu eser halk arasında o kadar ilgi görmüştür ki, tıpkı Anadolu’da evlenen gençlerin çeyiz sandığına konan Kuran-i Kerim gibi Gürcistan’da bu eserin konmadığı çeyiz sandığı yoktur.
– Gürcistan tarihi büyük oranda savaşlar ve işgaller tarihidir de. Doğuya açılan tarihi ipek yolu üzerindeki Kafkasya’nın bu bölgesi İranlılar (Persler), Moğollar, Ruslar, Bizanslılar, Osmanlılar vb tarihin güçlü devletleri arasında sürekli egemenlik savaşlarına sahne olmuştur. Bunlardan biri olarak 1600’lü yıllarda Gürcistan’ın 2/3’lük bir bölümü olan Güneybatı, bu günkü Acara-Batum bölgesi Osmanlı İmparatorluğu tarafından yaklaşık 300 yıl kadar işgal edilerek bu bölgedeki Hristiyan Gürcüler büyük oranda Müslümanlaştırılmıştır. İşte Türkiyeli Gürcüler de bu Müslümanlaştırılan, savaşlar sonrası göç ettirilenlerdir.
-1921 sonrası Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin bir üyesi olan Gürcistan’ın en önemli politik şahsiyetlerinden biri olan, birçok olumsuzluğu bir yana özellikle Hitler Almanya’sının dünyayı faşizm ile kana bulamasına ve nihai zaferi ilan etmesi önünde en büyük direnişi sergileyen, dünyayı bu beladan kurtaran Sovyet devlet adamı Josef Stalin bir Gürcüdür.
Bugün varlık-yokluk mücadelesi veren Türkiyeli Gürcülerin tekrardan var olabilmesi için demokratik Gürcülük temelinde, kimliğini yaşatma mücadelesi vermesi, demokratik kurumlarını oluşturması şarttır. Bunun için Türkiye’nin demokratikleşmesi mücadelesinde yer alarak, temel hak ve özgürlükleri için mücadele etmekten başka da yolu yoktur. Ya bu yolu izleyip var olacak ya da tarihte yok olmuş diller ve kimlikler gibi yok olup gidecektir.
[box style=’info’] Bu düşünceler ışığında Türkiyeli Gürcülerin var olabilmesi aşağıdaki asgari taleplerinin hayata geçirilmesi ile olasıdır:
-Anadilde etiğim hakkı.
-TRT’de Gürcüce yayın hakkı.
-Anadillere ve kimliklere Anayasal güvence.
-Demokratik yeni bir Anayasa.
-Gürcüce yer adlarının iadesi.
-Asimilasyona uğratılmış halklara “pozitif” ayrımcılık
uygulanması.
-Asimilasyon politikalarına bir bütün olarak son verilmesi.[/box]