“Az mı sud kostiğe girdi elimiz, az mı bulaştı giysilerimize… Tutkal olarak kullanılırdı -şimdilerde lavabo açıcı hizmeti veriyor, faydalı bir madde- unutmadan polisin biber gazına karşı da yararlı olduğunu belirtmeliyim… Malum birkaç gün sonra 1 Mayıs ve bu en güzel bayramı coşku, heyecan, barış içinde kutlamayı istiyoruz…”
KORKUT AKIN
En başarılı iletişim, kuşkusuz ki yüz yüze iletişimdir. Ancak o olanağı yakalayamayınca, farklı iletişim araçları girer devreye. Biraz da muhalifseniz hemen her alanda engellenirsiniz. Hatta öyle ki, hukuk sözcüğünü dillerinden düşürmeyenler bile hukuksuzlukla tutuklatır, zindana attırır sizi. Sadece düşüncenizi açıklamak, hedef kitlenizin yanınızda olmasını istemektesinizdir aslında. Onlar sizi engelledikçe yeni yollar bulursunuz…
Duvar yazıları…
12 Eylül öncesi bir karış boşluk bulunan duvara düşüncenizi iletebileceğiniz sözcükleri yazardınız. Gecenin bir vakti, ihbar edilme telaşı ve polis korkusuyla üç beş kelimeye kadar düşürmek zorunda hissederdiniz kendinizi. Sloganlar böyle çıktı ortaya… mitinglerde de aynı şey geçerliydi. Ancak duvar yazıları istenilen etkiyi yaratamazdı, istenildiği kadar dikkat çekmezdi her zaman. Afişler daha bir güçlüydü bu bakımdan. Renkliydiler, düzenliydiler… Her yerde aynı oldukları için de belli bir ahengi olurdu. Onda da para ve teknoloji girerdi devreye. 1970’li yıllarda matbaaların polisten baskı için izin alması gibi bir zorunluluk da vardı, yanılmıyorsam.
Az mı sud kostiğe girdi elimiz, az mı bulaştı giysilerimize… Tutkal olarak kullanılırdı -şimdilerde lavabo açıcı hizmeti veriyor, faydalı bir madde- unutmadan polisin biber gazına karşı da yararlı olduğunu belirtmeliyim… Malum birkaç gün sonra 1 Mayıs ve bu en güzel bayramı coşku, heyecan, barış içinde kutlamayı istiyoruz…
Tek renk ve estetikten uzak…
Bunca engel arasında kendini yetiştiren insanlar (var olan sendika ve/veya kitlesel örgüt afişlerinden de yararlanarak) hazırlarlardı. Hem zaman hem para hem de teknik yetersizlikler dolayısıyla tek renk afişler yapılır ve hemen yapıştırılırdı. Hasan Barutçu, (Yılmaz Aysan’a, “Flörtten korkan bir anlayıştan güzel bir afiş nasıl beklersin” (s. 107, Afişe Çıkmak, İletişim Yayınları, 2013) diyor… Demek ki başka nedenler de varmış altında yatan.
Zaman geçip de örgütlü yapılar yeniden ortaya çıkınca, teknoloji de yaygınlaşıp ucuzlayınca… bir de üniversitelerin güzel sanatlar fakülteleri çoğalınca Barutçu’nun gerekçesi elinden alınmış oldu.
Tartışmaların eşiğinde…
Estetik kaygının öne çıkması, görüntüye sözden daha çok önem verilmesiyle afişler(imiz) de canlandı, güçlendi, renklendi ve güzelleşti. İnsanca yaşam isteğiyle buluşan demokrasi, eşitlik, özgürlük, barış talepleri, 1 Mayısların, 8 Martların ve diğer özel günlerin mesajlarını daha da güçlü ulaştırdı kitlelere. Kuşkusuz yine engellenmeye çalışıldı, yine söküldü onca çaba harcanarak sabahlara kadar yapıştırılan afişler ama yine de asgari ücret, işsizlik, yoksulluk gibi ekonomik sendikal yasaklar, sömürü ve savaş karşıtı mesajları iletti, iletmeye çalıştı.
Bir iletişim biçimi olarak afiş…
Üniversiteden mezuniyetiyle birlikte demokratik kitle örgütlerinde ve sendikalarda çalışmaya başlayan Fahrettin Engin Erdoğan, aradan geçen yirmi yılı aşkın sürede yaptığı afiş çalışmalarının -yer darlığı dolayısıyla sadece bir kısmını- sergiliyor Kadıköy Belediyesi Barış Manço Kültür Merkezi’nde… Slogandan çok renge ve görselliğe önem veren Erdoğan, son birkaç yıldır DİSK’in bütün afiş çalışmalarını üstlenmiş.
Fahrettin Engin Erdoğan’ın, “Eylem Afişleri” ve karikatür sergisi, bir boyutuyla ikinci bir 1 Mayıs eylemi… 12 Mayıs’a dek sürecek sergiyle 1 Mayıs etkinliği sadece Taksim’le ve bir günle sınırlanmıyor. Toplumsal muhalefetin yaklaşık 20 yılını bir araya getiren sergi, eylem fotoğrafları ve karikatürlerle aynı zamanda hafızaları da tazeleyecek.
“Emek Hareketi Afiş ve Karikatür Sergisi”, Fahrettin Engin Erdoğan, Kadıköy Belediyesi Barış Manço Kültür Merkezi, 30 Nisan – 12 Mayıs 2016