Korkut Akın yazdı – Truva’nın ne olduğunu, ne anlama geldiğini biliyoruz. Ne anlama geldiğini ise sadece (ve yine erkek egemen bakışla) kavrattılar. Bize anlatılan bütün hikâyelerde erkekler savaşır, kadınlar ise yaşamın sürmesi için farklı çabalar içerisinde olur, oysa yine hepimiz çok da iyi biliyoruz ki, kadınlar da savaşır.
Mitolojik öyküler… Kimse onların yaşanmadığını inkâr edemez. Yaşandığını da kanıtlamak zordur. Kuşkusuz bazı öyküleri biliyoruz, kahramanlarını tanıyoruz, yaşanmışlıkları konusunda hemfikiriz, ama bir yerlerde, bir kısmının da olsa, düşlerde geliştirildiğini söylüyoruz, hiç yüksünmeden.
Mitoloji, öyle bir şey ki, sanatın temelinde… Öyküyü, şiiri, resmi, heykeli, dansı, sinemayı kazıyınız altından mitoloji çıkar diyebileceğimiz denli önemli ve belirleyici. Çocuklar için yapılan çizgi filmlerde çok net görülüyor: Kahramanlar da dâhil bütün karakterler (adları bile) mitolojik.
Tüm bunların ışığında…
Mitoloji belirleyici bir disiplin sadece sanatta değil yaşamımızda da. Mitolojik kahramanların yaptıklarını, düşündüklerini, amaç ve hedeflerini öğrenirsek aradan geçen binlerce yıla karşın hayatı ve hatta geleceğimizin yolunu güçle güvenle çizebiliriz.
Bu hafta sinemalarda Kuzeyli adlı bir Viking mitolojisine dayanan bir film oynuyor (Mitolojinin Işığında Viking İntikamı). Erkek egemen bir öz, bir düşünce, bir yapı var; hemen yaşamın her anında, her alanında olduğu gibi. Peki, biraz olsun kadın açısından, kadınları öne çıkaran bir mitolojik roman, kahraman olmaz mı? Olması gerekir. Muhakkak vardır da, ancak işin içine hem erkek egemen düşünce hem erkek egemen medya hem de erkek egemen ticaret girince kadınlar ikinci plana itiliyor. Daha doğrusunu söyleyelim… Kahramanı kandıran, tuzağa çeken, yorgunu yokuşa süren ve bunun için cinselliğini kullanmaktan çekinmeyen kadınlar oluyor hep. Bu hiç doğru olmasa da, erkek egemen bakışın (ekonomiden sosyal yaşama) sonucu olarak beynimize işlediği için olsa gerek, sonucunu hiç sorgulamıyoruz.
Bin Gemi…
Truva’nın ne olduğunu, ne anlama geldiğini biliyoruz. Ne anlama geldiğini ise sadece (ve yine erkek egemen bakışla) kavrattılar. Oysa yaşanan bir savaş var ve o savaşın sonunda haklı haksız ayırt etmeden yaşayanların hepsi etkileniyor, az ya da çok. Özellikle kan dökülüyor, dereler gibi akan kan, doğaldır ki, birbirlerinin kardeşinin, eşinin, babasının, oğlunun kanı. Tanrılar (o zaman daha “kitaplı” dinler yok, insanlar kendi ürettikleri tanrılara tapıyor) bile çözüm bulamıyor bu savaşların sona ermesine…
Natalie Haynes, kadın kahramanları öne çıkarak örüyor romanını. Tamam, o da belirtiyor zaten, hemen hepsi bilinen öykü(cük)ler, kimi öne çıkmış, kimi arada kalmış unutulmuş, kimi ise anlatının doğal akışı içerisinde yazar tarafından oluşturulmuş, yorumlanmış. Bize anlatılan bütün hikâyelerde erkekler savaşır, kadınlar ise yaşamın sürmesi için farklı çabalar içerisinde olur, oysa yine hepimiz çok da iyi biliyoruz ki, kadınlar da savaşır.
Haynes, çok güzel bir konuya çekiyor dikkatimizi… Önemli olduğu kadar belirleyici de… Belki bundan sonra yeni bir kapı aralanır, pencere açılır ve kadın kahramanların öyküleri, romanları, şiirleri yazılır, filmleri çekilir (tabii ki, “erkek” kahraman yerine geçmiş, erkek gibi gösterilen kadınlardan söz etmiyoruz; tam anlamıyla feminist kahramanların, mitolojik kadın kahramanların yaptıklarının anlatılmasını istiyoruz).
Bin Gemi
Natalie Haynes
Roman
Epsilon Yayınevi
Şubat 2022, 343 s.
18 Mart – 4 Nisan 2022 tarihleri arasında…