Ozan Cırık Sendika.Org’a yazdı: Taşeron hizmet almak tüm dünyada yaygın olsa da, bu hizmeti çalışan bazında almak (gig model) yeni gelişen bir istihdam modeli. Sermayeyi iş kanunlarının işçilere verdiği haklardan kurtarmak isteyen neoliberalizm “Kendi işinin patronu ol” sloganı ile taşerondan bile daha aşağı duran bu çalışma biçimini yaygınlaştırıyor.
Fotoğraf: Devrim Orhan Koç
Trendyol Express çalışanlarının, düşük ücret zammı ve kötü çalışma koşullarına karşı başlattığı ve 3 gün süren “grev” kazanım ile sonuçlandı. Şirketin çalışanlara teklif ettiği 9 bin lira ücret, çalışanların kontak kapatması ve çok sayıda ilde çalışmayı reddetmesi ile 12 bin 500 liraya çıkarıldı. Bu teklif, paket başı ödeme alan çalışanların aylık hak ediş miktarları bu tutarın altında kaldığında yapılacak en az ödemeyi temsil ediyor. Trendyol çalışanlarının açtığı yoldan, Aras Kargo, HepsiJet ve daha bir çok şirket çalışanları da direnişe geçti.
Direnişin ilk başladığı günlerde firmanın dezenformasyon amacıyla sosyal medya üzerinden paylaştığı bu asgari ücretin iki katından fazla olan teklif, Trendyol Express’in çalışma biçimini bilmeyenlerin “Bunun nesini beğenmediler?” yorumlarına neden oldu.
Trendyol Express nedir?
Trendyol Express, Trendyol şirketinin web sitesi üzerinden sattığı ürünlerin teslimatını yapan bir çeşit kargo organizasyonu. Şirketin belli lokasyonlarda bulunan depolarından veya satıcılardan alınan ürünleri, müşterilere teslim etmekle görevli.
Ancak şirketin sahada teslimat yapan çalışanların hiçbiri şirketin işçisi değil. Trendyol her biri bir şirket olan bu çalışanlarla bir hizmet sözleşmesi imzalıyor ve esnaf kurye olarak çalıştırıyor. Çalışanlar da belli kotalarda kendilerine tanımlanan paketleri, kendi araçları ile adet başı ücretlendirme ile teslim ediyor.
Burada önemli olan nokta, “kendi araçları ile” kısmı. Her biri bir şirket olan çalışanlar, hukuken işçi statüsünde değil. Teslimat operasyonunu tamamen kendileri finanse ediyorlar. Araçların yakıtı, SGK ödemeleri, yemek gibi birçok harcama kalemi bu ücretin içine dahil. Trendyol çalışanlarının hesaplarına göre aylık gider kalemleri ise şu şekilde:
Araç trafik sigortası 150 TL, araç kasko 200 TL, araç bakım 350 TL, lastik değişimi 300 TL, motorlu taşıtlar vergisi 237,5 TL, araç yakıt 2 bin 800 TL, muayene 83,33 TL, yemek 750 TL, Bağkur bin 476 TL, muhasebe ücreti 150 TL, damga vergisi 90 TL, toplam 6 bin 586 TL.
Güvencesizliğin doruk noktası
Taşeron hizmet almak tüm dünyada yaygın olsa da, bu hizmeti çalışan bazında almak (gig model) yeni gelişen bir istihdam modeli. Sermayeyi iş kanunlarının işçilere verdiği haklardan kurtarmak isteyen neoliberalizm “Kendi işinin patronu ol” sloganı ile taşerondan bile daha aşağı duran bu çalışma biçimini yaygınlaştırıyor.
İlk başta Uber ve Airbnb gibi esas hizmeti veren kaynakların (araç, konaklama alanı) bulunmadığı, hizmetin alıcısı ile satıcısını bir araya getiren organizasyonlar ile hayatımıza girdi. “Çalışmak istediği zaman” çalışan ve atıl duran kaynağı gelire çevirmek isteyenler için bir fırsat gibi sunulan bu tarz girişimler, daha sonra tamamen bu işi yapan çalışan gruplarını ortaya çıkardı. İnsanlar Uber ile taşımacılık yapmak için binlerce liralık krediler çekerek araçlar satın aldı. Ancak bu kişilerin Trendyol Express çalışanları ile bir ortak noktası var. Her iki çalışan gurubu da mutlak güvencesiz. Bağlı oldukları şirketin keyfi olarak sözleşmeleri yenilememesi ile işsiz kalmaya mahkumlar. Yasal olarak işçi statüsünde de olmadıkları için iş kanunun getirdiği tüm haklardan da mahrumlar.
“Uber gibi ama hemşireler için”
Pandemi nedeniyle çökme noktasına gelen ABD sağlık sisteminin imdadına neoliberalizm yetişti. Silikon Vadisi’nde yer alan CareRev isimli girişim, kargo taşımacılığında kullanılan modeli sağlık emekçileri için uyarladığı bir sistem üzerinde çalışıyor.
Jacobinmag’de yazan Akil Vicks, CareRev şirketinin strateji ve büyümeden sorumlu kıdemli başkan yardımcısı Craig Allan Ahrens’in yeterli personele sahip olmayan hastaneler için “yenilikçi” bir çözümü olduğunu söylüyor: Esnaf-hemşire.
Esneklik tuzağı
Ülkemizde de “Kendi işinin patronu ol”, “İstediğin zaman çalış” propagandaları ile pazarlanan bu çalışma yöntemi, CareRev tarafından sağlık emekçilerine de aynı şekilde pazarlanıyor. Hemşirelere “esneklik ve özgürlük” vadeden CareRev, sadece ihtiyaç duyduğunda çalıştıracağı sağlık çalışanı arayan hastaneler ile kendi programlarına göre iş arayan sağlık çalışanlarını bir araya getirecek bir sistemi pazarlıyor. Bu sistemde de hemşireler aynı Uber sürücüleri, esnaf kuryeler gibi bağımsız yükleniciler ve tüm masrafları kendilerine ait.
Çalışana ayrı, şirkete ayrı söylem
Yeni modelin savunucularına göre, sağlık işgücünü hastanelerden uzaklaştıran, kâr odaklı hastane yöneticileri değil, “esneklik” eksikliği. Ahrens’e göre sağlık çalışanlarını bakım sağlamak yerine şirket içi oryantasyon ve çeşitli bürokratik işlemlerle oyalayan sistem, emek gücünü boşa tüketiyor.
CareRev hemşirelere standart tam zamanlı istihdamdan daha yüksek ücretler ile reklam yapıyor ancak aynı modeli hastane yöneticilerine tanıtırken, işçiye ödeyecekleri ücretin ötesinde, esneklik fikrine odaklanmaları telkininde bulunuyor.
Esneklik ve güvencesizlik
CareRev yöneticisi Ahrens’in şirketlere yönelik telkini emek mücadelesi için de geçerlidir. Trendyol işçisinin açtığı yolda sürecek direnişler değerlidir, önemlidir. Ancak salt ekonomik koşullar çerçevesinde yaratılacak mücadele kısa vadeli çözümler sağlayacaktır. Emek mücadelesi yalnızca ekonomik talepler üzerine inşa edilemez.
Esnaf-kurye/hemşire modeli ile çalışan işçiler için vadedilen daha fazla gelir ve daha özgür çalışma koşulları, sermayenin işgücü üzerinde istediği kontrolü sağlamasına kadar sürecektir. Krediler, vergiler, yaptığı işin gereği olarak ortaya çıkan masraflar nedeniyle çalışan, istediği zaman çalışma “özgürlüğünden” uzaklaşacak, şirketin sözleşmesini iptal etme tehlikesi karşısında sermayenin isteklerine tâbi bir emek gücü haline gelecektir. Kota dolduracak, daha fazla paket teslim edip, daha fazla hastaya bakım verecek ancak işçi olmanın hukuken sağladığı asgari haklardan dahi yararlanamaz durumda kalacaktır.
Sorunun esası, ücretlerin düşüklüğünün ötesinde, esneklik adı altında pazarlanan güvencesiz çalışmanın kendisidir.