31 Mart yerel seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte, Türkiye Komünist Partisi (TKP) Kadıköy Belediye Başkan adayı olan Fatih Mehmet Maçoğlu’yla yerel seçimlerdeki adaylığını ve Kadıköy’ün sosyal, kültürel yapısıyla ilgili yaklaşımlarını ele aldık.
SiyasiHaber’e konuşan Maçoğlu, Dersim Belediye Başkanlığı deneyimlerinden ve Kadıköy’e yönelik stratejilerinden bahsetti. Belediyecilik anlayışında ve halk dayanışmasının önemini vurgulayan Maçoğlu, sosyalistlerin ve demokratik güçlerin ülkenin geleceği için önemli bir alternatif olabileceğini dile getirdi. Ayrıca, deprem riski taşıyan bir bölgede deprem önlemleri, afet yönetimi ve sosyal farklılıkların yönetimi konularında da stratejilerini açıkladı.
“Marx, 150 yıl önce işçilerin kurtuluşunun, sınıf siyaseti ve demokrasi güçlerinin birlikte çalışarak kazanacağı bir dünyadan bahseder. Bu dünya, güçlülerin ve ezilenlerin, emekçilerin ve zayıfların ortak bir geleceği olarak tasarlanır. Marx’a göre, insanlar sadece kendi zincirlerinden kurtulacakları bir dünyadan bahsetmiyor; aynı zamanda daha adil, insan merkezli ve vatandaş odaklı bir düzenin mümkün olduğunu da belirtiyor. Bu nedenle, birlikte hareket ederek mevcut kapitalist emperyalist sistemine karşı daha insancıl ve adil bir düzeni inşa etme fırsatımız olduğunu vurguluyorum. Birlikte güçlenerek, bu zalimlik anlayışına karşı direnebilir ve daha yaşanabilir bir dünya için çaba harcayabiliriz. Bu süreci birlikte yürütmek ve devam ettirmek son derece önemlidir.”
31 Mart yerel seçimleri bir anlamda İstanbul seçimleri anlamına geliyor. Büyük kentlerde AKP- MHP blokunun yerel yönetimleri alması, tek adam rejiminin kurumsallaşmasını tamamlamasında bir aşama olarak görülebilir. Bu bağlamda adaylığınızı İstanbul yerel seçimleri açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Birçok alanda halkın karşısına çıkmak, programımızı halka anlatmak, yerel olanakları halkın lehine kullanmak; bu ihalelerden elde edilen geliri, ağaçları tahrip eden veya sadece birkaç kişinin yararlandığı anlayış yerine, kamucu ve halkçı bir yaklaşım için bir adım atmaktır aslında. Aldığımız kararlar, bu anlayışın bir parçası olmamızı gerektirir. Bilinmelidir ki, 2009’dan beri Dersim Halk Dayanışmaları, şimdi Kadıköy Halk Dayanışması olarak evrim geçirdi ve demokrasiyi destekleyen çeşitli güçler tarafından desteklenen bir anlayışa dönüştü. Bizler, bu meseleyi CHP veya AKP’nin ideolojisine yönelik bir tartışma olarak değil, aksine sosyalistlerin artık bu ülkede somut bir sorumluluk alması gerektiği ve tüm alanlardan buraya odaklanmadan, belki de CHP veya AKP gibi burjuva partilerinin ayrımına değil, kapitalist ve emperyalist sistemlere karşı bir direniş ve alternatif örgütlenme çabası olarak görüyoruz. Bu anlamda, AKP, CHP veya başka partilerde de bu çabanın bir parçası olunabilir.
Temel yaklaşımımız, kapitalizme karşı bir programı savunmak ve bu programın, ülkenin her kesiminde daha özgürlükçü, daha kamucu bir anlayışı desteklediğini düşünüyoruz. Bu nedenle, programımızın daha ileri bir düzeyde olduğuna inanıyoruz.”
Dersim Belediye Başkanlığı döneminizde gerçekleştirdiğiniz projelerden yani kısacası Dersim Belediye Başkanlığı deneyiminizden bahseder misiniz? Bu deneyimlerinizin Kadıköy Belediye Başkanlığı sürecinize nasıl yansıyacağını düşünüyorsunuz?
“Bu program aslında ülkenin her yerinde rahatlıkla uygulanabilir nitelikte bir programdır. Kentin temel ihtiyaçlarını ve sorunlarını, meclislerle birlikte yönetme kültürüyle tespit edip ona uygun kararlar alması esasına dayanır. Kentler arasında belediyecilik anlayışı açısından büyük farklılıklar olmayacaktır. Sadece büyük kentlerin sorunları farklı bir şekilde ortaya çıkar. Örneğin, ulaşım, yapılaşma ve imalat gibi konular büyük kentlerde öne çıkarken, küçük kentlerde daha çok istihdam, sosyal projeler ve örnek üretim araçları gibi alanlar ön plandadır.
Dersim Belediyesi’nde ve Ovacık’ta yaptığımız tüm çalışmalar, hem örgütlediğimiz halk örgütleri üzerindeki kooperatiflerin güçlenmesini sağlamış, hem de belediyecilik sürecinde işbirliği kültürünü geliştirmiştir. Özellikle sınıf temelli ve yoksulluğa karşı mücadele çalışmalarımız önemli olmuştur. Fırınlar, aşevleri ve benzeri üretim araçlarıyla toplumu üretimin bir parçası haline getirmek, aynı zamanda bazı sorunlardan kaynaklanan halk meclisi sorunlarını da ele almak için çaba harcadık. Burada meclisler meselesinin daha hızlı ve etkin bir şekilde ele alınabileceğini düşünüyoruz. Çünkü Dersim’de güvenlik ve eski politikalardan kaynaklanan kaygılar mevcuttu.
Ancak burada kent yönetiminin, tüm sınıf katmanlarının, demokratik kitlelerin bölgelerinin ve siyasi partilerin bir arada çalışabileceği daha rahat bir ortam olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca sosyalistlerin, ihaleleri engelleyerek, makam araçlarını kullanmayarak ve bürokratik anlayışı azaltarak halka daha etkin hizmet verilebileceğini göstermek istiyoruz. Bu çalışmalarla ülkenin her yerine bir model ve mesaj göndermek, bir sonraki seçimde pek çok belediyenin kazanılmasına olanak sağlayabilir. Kadıköy, bu tür çalışmalar için uygun bir yerdir çünkü burada farklı diller, dinler ve kültürler bir arada yaşamaktadır.
Sonuç olarak, sosyalistlerin veya halk dayanışmasının burada bir araya gelerek güçlü bir model oluşturması, ülkenin geleceği açısından son derece değerlidir.”
Kadıköy’ün sosyal ve kültürel yapısıyla ilgili olarak, toplumun farklı kesimlerini temsil etme ve onların ihtiyaçlarına yanıt verme konusundaki yaklaşımınız nasıl?
“Demokrasi, dilini, inancını, yaşam tarzını ve kültürünü özgürce ifade edebildiğin, hayatın her aşamasında herkesin kendisini özgür hissettiği bir ortamın varlığıyla gerçekleşir. Başka türlüsünü demokrasi olarak kabul etmek mümkün değildir. Kadıköy Belediyesi’ni kazanmak, bir ülkenin tüm yasal kurallarını veya bazılarını ortadan kaldırmak anlamına gelmez tabii ki. Bizler, toplumla birlikte hareket ederek yönetimi ve yok sayma politikalarına karşı ortaklaşarak, birlikte yaşam sistemini uygun şekilde örgütleyip, bunların tamamen ortadan kalkacağına inanıyoruz. Kadıköy, bu amaç için uygun bir yerdir.”
İstanbul gibi deprem riski taşıyan bir bölgede, deprem önlemleri ve afet yönetimi konusunda izleyeceğiniz politikaları açıklar mısınız? Acil durum planları ve afet sonrası iyileştirme çalışmaları hakkındaki stratejiniz nedir?
“Deprem öncesi, deprem anı ve deprem sonrasıyla ilgili olarak, yoldaşlarımız fizibilite çalışmaları yaptılar. Bu çalışmalar kapsamında çeşitli önleyici önlemler ve yapılaşmada kullanılabilecek çalışmalar yapıldı. Aynı zamanda deprem sonrasında toplumun erişebileceği barınma alanlarından toplanma alanlarına kadar olan planlamalar da yapıldı. Bizler, temel olarak şöyle düşünüyoruz: Sistem, depremi bir bahane olarak kullanarak çıkar amacı güdüyor ve duran dönüşümler üzerinden rant elde etmeye çalışıyor. Hükümet ise yıllardır bu konuda bir şeyler yapılması gerektiğini biliyor ancak bir adım atmıyor.
Biz, öncelikle yerinde dönüşümle, binaları güçlendirerek yıkımı önlemeyi hedefliyoruz. Çünkü sadece yıkıp yeniden yapmak hem maliyet açısından zorlayıcı olabilir hem de çevreye zarar verebilir. Bu nedenle, gönüllü olarak, dünya genelinde kullanılan bir model olan deprem sonrası alanların düzenlenmesi konusunu önemsiyoruz. Bu, yapıların performans analizleri yapılıp güçlendirilerek korunabileceği anlamına gelir.”
Kadıköy’deki seçmen kitlenizi tanıyor musunuz? Burası kadınlar, LGBTİ+, aktivistler için İstanbul’da yaşanacak son gettolardan birisi. Bu nedenle seçmen, seçim sürecine ve adaylıklarınıza yalnızca kent çalışmaları olarak bakmıyor. Hak temelli belediyecilik anlaşması gibi protokoller yapılacak mı?
“Söylediğimiz şeyler aslında hepsini tamamlayan sözlerdir. Konuşmalarımız, görüşmelerimiz ve yaptığımız protokoller, halkların oluşturduğu bir dil zenginliğinin ve kültürel çeşitliliğin yansımasıdır. İnançlar, dinler ve kültürler, yaşam biçimlerimizi tanımlayan temel unsurlardır. Bu ülkelerde tek bir dil, din veya inanç yoktur; onlarca farklı dil ve inanç grubu bir arada yaşar ve bunların hepsi ortak bir paydada buluşarak eşitlikçi bir politikayı temsil eder. LGBTİ+ haklarına yönelik protokoller ve politikaları hayata geçirirken, sosyalistlerin bu konuda yeterince deneyimi olmayabilir. Ancak, bu konuyu tartışmak bile onların zorlandığı bir alanı gösterir. Biz, yaşanabilir bir kent, ülke ve dünya için çaba harcayan bir yaklaşım benimseriz.
Dil, inanç ve siyaset gibi unsurları ayrıştırmak yerine, bu çeşitliliği kucaklamayı tercih ediyoruz. Sosyalistler, insan merkezli politikaları savunur ve yaşamı sadece insanların değil, tüm canlıların haklarına saygı duyan bir bakış açısıyla ele alır. Bu nedenle detaylara girmek istemememin sebebi, sizi kullanmak değil, tam olarak bu çeşitliliği vurgulamaktır. Seçmenlerin ihtiyaç duyduğu şey, temsiliyetin ve gösterilen anın gerçekten var olduğunu görmektir.
Politikalarımızı her platformda aynı şekilde anlatıyoruz ve tutarlı bir şekilde hareket ediyoruz. Ancak, bazen farklı alanlarda farklı detayları vurgulayabiliriz, çünkü uzun süre boyunca konuştuğumuz için bazı noktaları detaylandırma ihtiyacı hissedebiliriz. Bu, söylemek istediğimiz şeylerin önemini unuttuğumuz anlamına gelmez; sadece tartışmanın farklı boyutlarına odaklanabiliriz. Bizim için önemli olan, yaşamın tüm canlılar için kutsallığı ve haklarıdır.
Bu çeşitliliği parçalamak değil, bir araya getirmek ve güçlendirmektir. Sosyalist geleneğimiz, bu değerleri yalnızca söylemekle kalmaz, aynı zamanda uygulamada da gösterir. Örnek olarak, Ovacık, Hozat, ve Dersim Merkez gibi yerlerde bu değerleri yaşatmaya çalışıyoruz.”
Son zamanlarda medyada yer alan bazı olumsuz yorumlar ve eleştirilerle ilgili olarak, sizce bu tür tepkilerin arkasında yatan nedenler neler olabilir ve bu eleştirilere yönelik nasıl bir yaklaşım izleyeceksiniz? Toplumsal farklılıkları ve görüş çeşitliliğini nasıl yönetmeyi planlıyorsunuz?
“Toplumda kabul gören bir yanınız varsa, haksız kazanımların önüne geçilmesi endişesiyle eleştirilere ve saldırılara maruz kalmak doğal karşılanabilir. Bu durum sadece burada değil, Ovacık ve Dersim gibi yerlerde de yaşanmıştır ve gelecekte de yaşanmaya devam edecektir.
Önemsediğimiz konu ise şudur: Eğer hata veya eksikliklerimiz varsa, bunları düzeltmek önemlidir. Herkesin zaman zaman hata yapabileceğini ve gelişme sürecinde olabileceğini kabul ediyoruz. Mao Zedong’un da belirttiği gibi, çok fazla saldırıya maruz kalıyorsak, güçleniyoruz demektir.
Sosyalistlerin güçlenmesi, ülke genelinde kayıplar yaşamasına rağmen artık rekabet edebilir hale gelmesi ve bu durumun sistem açısından büyük bir tehdit olarak görülmesi normaldir. Bu nedenle, çeşitli suçlamalarla karşılaşmamız doğaldır ve bu da karşıdaki gücün fark edilmesinin bir işaretidir.
Biz, toplumun her kesiminin birlikte yaşayabileceği alanların yaratılmasını önemsiyoruz ve bu doğrultuda hareket ediyoruz. Bu tür sorunlar bizi rahatsız etmiyor çünkü onları çözmek için adımlar atmaya başlıyoruz.
Ben, sosyalistlerin bir adayıyım. Türkiye Komünist Partisi’nin, Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun, proletarya devrimci odakların, EMEP ve benzeri kurumların desteklediği bir ittifakın adayıyım. Seçimlerden sonra, beş yıl boyunca hizmet faaliyetlerini yürüten bir belediye başkanı olacağımızı ve toplumun tüm kesimleriyle birlikte yaşamayı ve yönetmeyi önemsediğimizi belirtmek isterim. “
(SiyasiHaber – Yeşim Dokur)