Hasan KUL yazdı: İstanbul’da havalar soğuk, Omicron korkusuyla lokale gidemiyoruz. Televizyonlarda içimiz dışımız rakam oldu. Ben de biraz mavra yapmaya karar verdim. Yalnız bu mavraların çoğu daha önce kullanıldığı için yeniden okuyacaklardan özür dilerim.
Ayşenur Aslan ekonomist Selçuk Seçer’le program yaparken TRT’de bir söyleşiyi ekrana getirdi.
Söyleşide sunucu/gazeteci günün manâ ve ehemmiyetine uygun bir soru soruyor: “Efendim, son uygulamalarla dövizin durumu ne olacak, bize rakamlar verebilir misiniz?”
Karşısındaki Devlet Görevlisi Coğrafya’dan sözlüye kalkmış, öğretmenin sorduğu soruyu bilmediği için işi lâf kalabalığına getiren öğrenci cinliğiyle: “Siz bırakın rakamları, gözlerime bakın, gözlerimdeki ışıltıyı görebiliyor musunuz? Ekonomi güven, istikrar, gözlerde ışıltı demektir” deyince ben koptum ve aklıma şu mavra geldi. Eyvah dedim. Sunucu o mavrayı biliyorsa, gülmekten kırılacak…
Adamın biri sinemaya gitmiş. Filim bir Yeşilçam melodramı. Filmin bir yerinde esas oğlan esas kıza dönerek soruyor: “Nalân gözlerime bak ne görüyorsun? Esas kız cevap veriyor: Aşkımı, umutlarımı, geleceğimi, ışıltıları görüyorum” diyor.
Bu diyalogdan çok etkilenen adam eve geliyor ve karısına soruyor: “Haçça, gözlerime bak ne görüyon?” Eşi umursamaz bir tavırla bakıyor ve yanıtlıyor: “Çapaak.”
Siyasal iktidar CB’nın iki hafta boyunca neredeyse her gün bir vesileyle yaptığı konuşmalarla, Bakara suresinden yapılan Nas referanslarıyla ABD dolarının TL karşısında 18 liraya kadar yükselişini izledi ve 20-21 Aralık kararlarıyla ABD dolarını 13 lira seviyesine indirdi. Şimdi soru şu: Siyasal İktidar madem elinde böylesi bir enstrüman vardı da bunu neden ABD doları 13 lirayken yapmadı?
Şimdi gel de o mavrayı yazma…
Köyün zengini atına binmiş, kâhyası yanında kasabaya gidiyorlar. Yolda bir inek tersi görürler ve ağamız eğlenmek için kâhyaya yönelir:
“Kâhya şu tersten biraz yersen sana bu atı veririm” der bir yandan da nasıl olsa yemez diye düşünür. Kâhya ata sahip olacağı sevinciyle gider ve tersten biraz yer, ağamız atı kâhyaya verir ve yayan gitmeye başlarlar. Dönüşte tersi olur ve aynı öneriyi kâhya ağaya yapar bu kez ağa aynı şeyi yapar ve at tekrar ağaya geçer. Kâhya konuşur: Ağam giderken siz ağa ben kâhya idim, dönüyoruz aynı durumdayız. Peki biz o b*ku niye yedik?
Şimdi de size “Bay İzzetin İzzeti Nefsi” oyunundan bir sahne. Bir adamın sırtına iki adam binmiş gidiyorlar. Üstttekiler neşeli, gülüyorlar, ağızlarındaki puroyu keyifle tüttürüyorlar. Allttaki adamın cılız sesi duyuluyor: “Değişelim. “
Üsttekiler önce duymazdan geliyorlar alttaki adamın sesi gür çıkmaya başlayınca, “tamam değişelim” diyorlar ve üstteki adam ortaya, ortadaki adam da üste çıkıp ” Hadi istediğin oldu, değiştik” deyince. Alttaki adam bir an duruyor ve sözlerini duyuyoruz: Ne oldu şimdi ben önce de alttaydım, şimdi de alttayım, başlarım ben böyle değişmeye” deyip, kollarını açarak doğruluyor ve iki adam da patır patır yere düşüyorlar.
Kıssadan hisse dostlar. Aslında tüm numara sayıları bir milyonu geçmeyen makbul yurttaşların paraları, dolarları nasıl daha çok rant geliri sağlayacak?
Simit 3.5 lira olmuş, yurttaş etin, sütün peynirin yanına yaklaşamıyor, kiralar uçmuş, elektrik, doğalgaz faturaları ödenemiyor bunlar enflasyon hesaplamalarında sepete dahil bile edilmiyor.
Espri yapalım derken yine gerildiniz. Çok güldüğüm bir asker mavrasıyla sözü noktalayalım: Birliğe yeni bir komutan gelmiş ama çok sert, bakışlarıyla korkutuyor erleri. “Bana bakın, benim adım Mustafa, soyadım da Aslanoğlu, sorduğumda bilemeyeni yakarım.” Askerleri alıyor bir korku, adı ve soyadı ezberlemeye çalışıyorlar. Derken bir denetimde komutan askerin karşısına dikiliyor ve soruyor: “Söyle ben kimim?”. Asker şaşkınlıkla “Vallahi komutanım adın Mustafa, bir hayvanın da oğlusun ama hangisiydi çıkaramadım