MUSTAFA DURMUŞ yazdı: Geçen yılın ilk çeyreğinde sabit sermaye yatırım harcamalarındaki büyüme yüzde 6,6 idi ve ekonomi yüzde 4,5 büyümüştü. Oysa bu yılın ilk çeyreğinde yatırım harcamalarında büyüme hızı sadece yüzde 2,2 oldu. Buna rağmen büyüme hızı yüzde 5 oldu. Bu nasıl mümkün olabilir ya da bunun ne tür sonuçları olabilir?
MUSTAFA DURMUŞ
Bu yılın ilk üç ayına ilişkin ekonomik büyüme oranı açıklandı: Yüzde 5.
Ardından da yorumlar ve değerlendirmeler gelmeye başladı. Bir toplantıda TÜSİAD sözcüsü, diplomatik bir dille, bunun “sürpriz derecede yüksek bir büyüme hızı” olduğunu açıklarken, aynı toplantıda konuşan Dünya Bankası Türkiye Direktörü Zutt “bu büyümenin Kredi Garanti Fonu tarafından tetiklenen yapay bir büyüme” olduğu uyarısında bulundu.[1]
2016 yılının son çeyreğinde yüzde 3,5 ve ardından gelen çeyrekte, yani bu yılın ilk üç ayında yüzde 5 büyüme. “Böyle giderse yılın geri kalan kısmında bu yüzde 6, yüzde 7… diye devam eder” diyesi geliyor insanın. Keşke öyle olabilse.
Bunun gerçekleşmesi mümkün mü?
Konu üzerine değerlendirmeler yapan birçok yorumcunun üzerinde anlaştıkları bazı noktaları sıralarsak[2]:
-Yüzde 5 büyüme oranı beklenenin çok üstünde.
-TÜİK’in yeni hesaplama yönteminde kullandığı veriler bu sonuca yol açmış olabilir. Dolayısıyla da bir hesaplama hatası olabilir.
-Büyüme, son 6-9 aydır aşırı biçimde sermayeye kullandırılan vergi teşviklerinin, hızla artan kamusal tüketim harcamalarının, bol, düşük faizli ve devlet garantili kredi politikasının bir sonucu. Dolayısıyla da bu teşvikler sürdürülebilir olmadığı gibi, bunların faturası ileriki dönemlerde önümüze gelecek.
– Ekonomik büyüme oranı ile büyümenin bileşenleri olan, sınai yatırımlar başta olmak üzere, diğer verilerin zayıflığı arasında ciddi bir uyumsuzluk var.
– Böyle yüksek oranda büyümüş olan bir ekonomide ortaya çıkması gereken olumlu gelişmeler yok. Tam tersine, geçen yılın ilk çeyreğine göre, işsizlik artmaya devam ediyor, yeni istihdam artışı çok cılız, kamu gelirleri artmıyor, buna karşılık bütçe açığı artıyor, turizm gelirlerinde ciddi düşüş görülüyor, enflasyon bir türlü düşmüyor, yoksul sayısı artıyor, faiz oranları çok yüksek, bu arada hanelerin ve özel sektörün borç stokları giderek büyüyor, kur ise hala 3,50’nin üzerinde seyrediyor.
Yani hasta kendini iyi hissetmiyor, tetkiklerinin, tahlillerinin büyük bir kısmı kötü çıkmış ama doktor ısrarla hastanın iyi durumda olduğunu söylüyor.
Sınai yatırımlarda alarm durumu
Bu değerlendirmelerde gerektiği kadar üzerinde durulmayan bir veri üzerine odaklanmak istiyorum.
Geçen yılın ilk çeyreğinde sabit sermaye yatırım harcamalarındaki büyüme yüzde 6,6 idi ve ekonomi yüzde 4,5 büyümüştü. Oysa bu yılın ilk çeyreğinde yatırım harcamalarında büyüme hızı sadece yüzde 2,2 oldu. Yani yatırım harcamaları üçte bir düzeyine kadar düştü. Buna rağmen büyüme hızı yüzde 5 oldu. Bu nasıl mümkün olabilir ya da bunun ne tür sonuçları olabilir?
Eğer hesaplamalarda bir yöntem hatası ya da kullanılan verilerde bir hata yoksa bunun açıklaması TÜİK’in yaptığı gibi olabilir[3]: Harcamalar yönünden büyümeyi sağlayan faktörler; bol, ucuz kredi ve teşvik politikaları sonucunda özel tüketim harcamalarındaki artış (yüzde 5,1), kurdan kaynaklı ihracat artışı (yüzde 10,6) ve kamunun tüketim harcamalarındaki artıştır (yüzde 9,4).
Birkaç banka ve holdingin kârı artınca ekonomi büyüyor
Bu büyümenin bir başka boyutunu gelirler yönünden ele almak mümkün. Daha önceki bir yazımızda da vurguladığımız gibi[4] bu çeyrekte bankaların kârlarını ortalama yüzde 65 oranında artırması, büyük holdinglerin ve inşaat şirketlerinin kârlarını yine milyarlarca lira artırmaları ve borsa kazançlarındaki süper artışlar ekonomiyi büyüttü diyebiliriz.
Böyle bir büyümenin, yeterince ve iyi ücretli ve nitelikli istihdam yaratmadığı, faiz oranlarını, işsizliği, yoksulluğu azaltmadığı, işçilerin, küçük üreticilerin gelirlerini artırmadığı için, emekçiler başta olmak üzere toplumun büyük bir kesimine somut bir fayda sağlamadığı açık.
Bir diğer önemli husus da böyle bir büyümenin sürdürülebilir olup olamayacağıdır. Zira kapitalizm altında ekonomik büyüme yeni sınai yatırımlarla ve emek gücü verimliliğindeki artışlarla mümkün olabiliyor (diğer yandan böyle bir kâr amaçlı büyüme sonucunda Dünyanın her yerinde görüldüğü gibi emeğin ve doğanın tahribatı da kaçınılmaz oluyor. Bu durum kapitalist üretim tarzının çözemeyeceği çelişkilerden sadece biri).
Yatırım-ekonomik büyüme rabıtası
Yatırımlar ekonomiyi, hem doğrudan (kısa ve orta vadede), hem de emek gücü verimliliklerini artırarak (uzun vadede) büyütüyor. Yani sınai yatırımlar artmıyorsa (tam tersine düşüyorsa) ortaya çıkan büyüme sadece sanal bir büyümedir, kısa vadelidir. Sorunu böyle tanımladığımızda geleceği daha doğru tahmin etmek kolaylaşır.
Kâr ve yatırımın politik iklimi
O halde yatırımcı neden yatırım yapmaktan kaçınır? Bunun kabaca üç nedeni var:
İlk olarak, yatırım yeterince kârlı değildir, yatırım maliyetleri (örneğin kredi faiz oranları) çok yüksektir. İkinci olarak, firmalar çok borçludur, borçlarını çevirmekte zorlanırlar ve üçüncü olarak yatırım için iyi ve güvenilir bir politik ortam yoktur, geleceğe ilişkin ciddi belirsizlikler ve riskler söz konusudur.
İlki konusundaki en büyük sorun son dönemde Türkiye’de bir ayağı hızlı bir finansallaşmaya yaslanan inşaat ve ranta dayalı büyüme modelinin kendidir. Bu sektörde rantlar çok yüksek ve bu rantların yeniden üretim hızı çok yüksek olunca ya da borsa veya devlet tahvili getirileri sanayi kârının üzerine çıkınca, üstelik devlet bu gelirlerden aldığı verginin oranını asgari ücretlinin gelir vergisi oranının dahi altında tutunca (borsa ve tahvilde yüzde 0 – 10) bu sektöre yapılan finansal yatırımlar kuşkusuz daha cazip hale geliyor.
Bir başka deyimle faiz, rant ve bununla bağlantılı sermaye getirileri, sanayi kârının üzerine çıktığında sanayi sektörüne giderek daha az yeni yatırım yapılıyor.
İkinci olarak, ülkede demokrasi, toplumsal barış tesis edilmemişse, hukukun üstünlüğü sağlanamıyorsa, OHAL gibi uygulamalar sürüyorsa, kaldırılması ufukta gözükmüyorsa ve en son olarak Katar’a asker gönderilmesi örneğinde olduğu gibi dış politika alanında alınan bazı alınan kararlar jeopolitik riskleri yükseltmişse, sadece yerli yatırımcı değil, yabancı sınai yatırımcı da yeni yatırım kararı almıyor, hatta bu kesimlerde ülkeden çıkma eğilimi ağır basıyor.
Yatırımların sürdürülebilir, istihdam ve gelir yaratıcı bir büyüme için ne kadar önemli olduğu, aynı zamanda da yüksek borç stoklarının yatırımları nasıl durdurduğu, en son Levy Ekonomik Öngörü Merkezi’nin yapmış olduğu bir araştırma ile ortaya konuldu.[5]
Sonuç olarak, Türkiye açısından sadece izlenen büyüme stratejisinin, rantların ve faizlerin, özel sektörün yüksek borç stoklarının ve kısa vadeli dış borç ödemelerinin yüksekliğinin değil, aynı zamanda yatırımın politik ortamının da sorgulanması gerekiyor. Yani ülkenin hızla normalleşmesi, demokratikleştirilmesi, ülkede toplumsal barışın tesis edilmesi soyut bir ekonomik büyüme oranı tartışmasından çok daha önemli.
[1] http://www.cumhuriyet.com.tr, 12 Haziran 2017.
[2] http://www.mahfiegilmez.com/…/buyuduk-ama-sorunlar-da-buyud…http://www.hurriyet.com.tr/…/ugur-g…/buyume-neden-sasirtiyorhttps://www.dunya.com/…/buyumemiz-hizlandi-hizlanmaya-ama-g….
[3] TÜİK, Dönemsel Gayri Safi Yurtiçi Hasıla, I. Çeyrek: Ocak – Mart, 2017,
Sayı: 24567, http://www.tuik.gov.tr, 12 Haziran 2017.