Ertuğrul KÜRKÇÜ yazdı – Bugün aramızda olsaydı Teslim, herkesin dikkatini kapitalist merkezleri kuşatan krizlere yöneltmeye teşvik eder ve bu krizlerin içinden çıka gelecek dönüşüm fırsatlarından payımıza düşecek olanın hayaliyle coşar ve kendi sloganını içinden haykırırdı: “Fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar, her şey emeğin olacak!”
Ondan ayrılalı bir yıl olmuş. Hakkında hiçbir şey bilmeyen bir yabancı bile Bern’de Kasım sonunun buz gibi soğuğuna aldırmaksızın onu yurduna uğurlamak için bir kilisenin avlusunda bir araya gelen sürgünlerin oluşturduğu alacalı çokluğa baktığında, orada öyle dağ gibi yatan adamın ardında istisnai bir hayat bırakmış olduğunu kavramakta zorlanmazdı. Malatya’nın bir köyünde başlayıp, Ankara’ya, İstanbul’a, Filistin’e, Suriye’ye, Rojava’ya, İsviçre’ye uzanan uzun yaşamının her bir evresinde birlikte yürüdüğü, ya da hiç bir zaman birlikte yol yürümediği pek çok insanın o veda anında orada olmak için yüzlerce hatta binlerce kilometre yol kat etmekten yüksünmediğine bakınca, Teslim Töre’nin yaşamının sonuna varırken devrimci hareketimizin ana yolunu bir uçtan ötekine kat etmiş olduğunu da anlardınız.
Teslim Töre’yi anmak, onun yaşamı ve ölümü üzerine; siyasi çizgisinin sürekliliği ve kopuşları, kişisel meziyetleri ve kusurları üzerine gerçekten düşünmek, genel olarak devrimci hareket içinde istisnai roller oynama şansı bulmuş insanların değerini tartmak biçmek için de bir dayanak sunabilir. Teslim Töre’nin her hangi bir arketipe sığmayan istisnai niteliklerinin kendisinden başkasının oynaması mümkün olmayan rolleri nasıl kolayca üstlenmesini sağladığını bugün geriye baktığımızda daha iyi görebiliyoruz. Bu istisnailiğin, otomatik olarak başlı başına bir olumluluklar toplamı, bir kusursuzluk anıtı sunmayacağını en iyi bilecek olanlar Teslim Töre’nin mesai ve mücadele arkadaşlarıdır. Onların dolaysız, ortak deneyimleri bir araya gelip bir yapbozun parçaları gibi birleştikçe mutlaka çok daha zengin ve çok yönlü bir Teslim Töre tablosu ortaya çıkacaktır. Gene de, onun başını çektiği Mücadele Birliği’nden devrimci hareketimize devreden insani kapasiteyi tarttığımızda, elimizdeki cevherde onun işçiliğinin izlerini hemen ayırt edebiliriz.
Teslim Töre, devrimci hareketin öncü kadroları arasında akademik eğitime sahip olamayan az sayıdaki kişilerdendi. Devrimci hareketin öncülüğünün toplumsal kaynağı genel olarak hangi kökenden gelirse gelsinler ait oldukları dönemin aydınları arasından çıkagelmişti. “Batı”dan bakıldığında Teslim’in doğduğu yıllarda -ve bugün de- Malatya kırlarında dünyaya gelmek, “mâkus talih”ti. Gerçi, onun o manada “okumamış” olması, genel nedenden, yoksulluk ve yoksunluktan kaynaklanmıyordu. Ancak içinde yetiştiği iklimin “akademizm”i beslediği, özendirdiği de söylenemezdi. Ne var ki, Teslim Töre’nin, ilkokuldan sonra hiç okula gitmemesi ve akademik formasyondan geçmemesi, nispeten uzun yaşamı boyunca ortaya koyduğu eserler ve eylemler toplamıyla karşılaştırılınca formel eğitimden uzak kalmanın bir kural olarak bir yoksunluk olduğunu söylemek yavan bir ezberi tekrardan ileri gitmeyecektir. Hatta daha ileri giderek, Teslim Töre’yi daha sonra olacağı kişiliğe kavuşturan şeyin formel eğitim-öğretimin tornasından hiç geçmemiş olması olduğunu da söylemek mümkün.
Topraktan öğrenip kitapsız bilenler…
Böylece Kürtlerle Türkmenlerin, Ermeni ve Süryaniler ile Müslümanların, Aleviler ile Sünnilerin yüzyıllar boyunca iç içe yaşadıkları çok dilli, çok kültürlü dünyayla genç Teslim Töre’nin arasına Milli Eğitim müfredatı, resmi öğreti hiç bir zaman girememişti. O, “topraktan öğrenip kitapsız bilenler”in kültürüyle yoğrulabilmiş, bunun böyle olduğunun ayırdında olmasa da Selçuklu ve Osmanlı saraylarını yüzyıllarca tehdit eden Babai ve Celali isyanlarının, Kürt ayaklanmalarının söylenceleri, ahlakı ve kültürüyle büyümüştü. Bunun, geleceğin devrimcisi için başlı başına bir nimet olduğunu henüz ne Teslim Töre ne de devrimci hareket biliyordu. Bu bilgi her ikisinin bir araya geldiği zemindeki patlayıcı reaksiyonun içinden çıkacaktı.
Teslim Töre’nin içinden çıktığı değişim ocağı, 1960’lar başının Türkiye İşçi Partisi’ydi (TİP). Teslim Töre ve onun emsali ve akranı devrimciler, gözlerini 27 Mayıs döneminin kentlerden kırlara taşan büyük siyasi kaynaşmaları içinde siyasete açmışlardı. Toplumun çoğul tabiatına doğuştan aşinaydılar; ortaklaşa çalışmaya ve müştereklere birlikte tasarrufa alışıktılar; bedenleriyle zihinleri arasında çok daha az bölünmüş bireylerdi. TİP, onların içine doğdukları, yaşadıkları ve çalıştıkları taşra il ve ilçelerine ulaştıkça onlar da TİP’e yaklaştılar. İçine girdikleri TİP örgütlerine hayatiyet ve sağlamlık ve daha önemlisi hiç bir zaman ehlileştirilemeyen bir özgürlük duygusu ve tutkusu aşıladılar. Sosyalist hareket de onları Marksizmle tanıştırdı; Alevi, Bektaşi kültüründen, Kürtlerin komünal geleneklerinden edindikleri isyancı ruhlarını maddeci tarih görüşüyle terbiye etmelerini sağladı. Sosyalist düşüncenin genişliği onları kırsal yaşantının darlığını alt edecekleri bir donanımla buluşturdu ve değme üniversitenin sağlayamayacağı paha biçilmez bir toplumsal ve politik “eğitim” fırsatı sundu.
Teslim Töre’nin daha çok üniversite öğrencilerinin devrimci hareketini kodlayan bir 1968 devrimcisi olduğu bir “galatı meşhur”, yani çok tekrarlandığı için gerçek sayılan bir yanlıştır. Teslim Töre, hem 1968’in üniversite gençliğinden bir önceki kuşaktandı hem de üniversite dışındandı. Ama bu yakıştırmada gene de haklı bir yan var. Teslim ve onun akranı taşralı devrimciler 1968’in devrimci gençlik hareketinin yüzünü topraksız köylülere döner dönmez karşılaştığı ilk halk devrimcileriydiler. Onlar için peşine düştükleri devrimin bir hayal değil, toplumsal bir karşılığı, insani maddesi mevcut olan bir hakikat olduğunun elle tutulur kanıtlarıydılar. O yüzden TİP içinde devrimci öğrenci hareketinin dile getirdiği temalarla en çabuk reaksiyona girenler de Teslim ve akranlarıydılar.
Bu vesileyle, kendi deneyimimden tanıdığım, Teslim Töre’nin 1968-70’de Malatya, Antep ve Adıyaman’da oynadığına eşdeğer bir rolü Aydın, Söke yöresinde oynayan Halil Özmen’i, bu enerjiyi Ordu, Fatsa ve Ünye yörelerine taşıyan Fikri Sönmez, Ziya Yılmaz ve Ertan Saruhan’ı, Samsun, Çarşamba yöresinden İsmet Öztürk’ü bir kez daha anmak isterim. Bu döneme daha yakından ve ayrıntılı baktığımızda bu kalibrede daha yüzlerce devrimcinin varlığını yeniden keşfetmemiz, saymamız mümkün. Teslim Töre istisnai kişisel yetenekleriyle emsallerinden hep bir baş ilerideydi ama onun ve emsallerinin zuhur edişinin böyle bir nedenselliği vardı. Büyük halk kitlelerinin uyanışı, aralarında kişisel meziyetleri, kavrayışları, mizaçları bakımından en yetkin olanları bir anda devrimci hareketin öncü kadrolarıyla kaynaştırıp tanıştırdı ve içlerindeki potansiyellerin bir anda açığa çıkmasına yardımcı oldu; Teslim Töre’nin Teslim Töre oluşunu mayalayan toplumsallığın kimyasının, onun iradesini de aşan rolünü atlamak geride kalanların kolayca kişi tapıncının boş edebiyatına kapılmalarına neden olabilir.
Onu toprağa vereceğimiz gün “Yeni Yaşam”a şöyle yazmıştım: “[Teslim Töre] geride kalanların kendisini göklere çıkarmasını değil, yürüdüğü yolu yürüdüğü biçimde kat edişini anlamlandırmalarını beklemişti hep ve bunu hak ediyor: Eğer, devrimci hareket devrimci teoriyi kırların ve varoşların, doğar doğmaz kulaklarına isyan türküleri fısıldanmış gençliğine taşımak üzere sebatla hep aynı güzergahı takip etmiş olsa, Teslim Töre bir istisna olarak kalır mıydı?”
Geçen bir yılda bu bakımdan çok yol kat edemediğimizi söylesem haksızlık etmiş sayılır mıyım? Belki de bu doğrultuda çabalar gösterilmiş ama onların bilgisine ben ulaşamamış olabilirim. Gene de Teslim’in daha çoğunu beklediğini ve buna layık olduğunu kaydetmeden geçemeyeceğim.
Eminim, aramızda olsaydı Teslim, bugün dünyayı yeniden kat etmeye başlayan değişim rüzgarlarının önüne katıp götürdüğü diktatörlüklerle birlikte sosyalizmin yeni bir çağının açılmakta olduğunu mutlaka büyük bir hevesle tartışmaya girişir; herkesin dikkatini kapitalist merkezleri kuşatan krizlere yöneltmeye teşvik eder ve bu krizlerin içinden çıka gelecek dönüşüm fırsatlarından payımıza düşecek olanın hayaliyle coşar ve kendi sloganını içinden haykırırdı: “Fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar, her şey emeğin olacak!”