GÜLFER AKKAYA yazdı: “Uzun yıllar sonra CHP’nin seçim talepleri de bu kadar açık ve net demokrasiden, özgürlüklerden, birlikten, insandan yana oldu. Bu çok önemli. Bu atmosferin yakalanmasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun emeği, çabası inkâr edilemez. Üstelik Kemal Bey partisi tarafından Alevi olduğu gerekçesi ile aday gösterilmemiş bir kişiydi.”
GÜLFER AKKAYA
24 Haziran seçimlerinin kazananı, tek adam rejimine karşı oluşan toplumsal ittifak oldu. Ülkenin yüzde 30’luk sol kesimi uzun yıllar sonra ilk kez bu toplumsal ittifak içerisinde aynı tarafta buluştu, kendisini gösterdi. Bu önemli bir başarı. Kimi konularda hala eleştiriyor olsak da bu başarıda emeği geçen kişilerin başında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu geliyor.
Kılıçdaroğlu 24 Haziran seçim sürecini Adalet Yürüyüşleri ile başlattı. Ankara’dan İstanbul’a dek uzayan yolda yürüyüşe adalet isteyen her kesimden insan katıldı, destek verdi. İktidar partisi olan AKP’yi bu yürüyüş çeşitli açılardan ürküttü, rahatsız etti.
Çünkü Adalet Yürüyüşü toplumu kutuplaştırıp bölüp düşmanlaştırarak yönetmeyi amaçlayan AKP politikalarının aksine dayanışma, birlik, yan yana gelme mesajları veriyordu. Çok uzun yıllardır evlerine kapanan ve umutsuzluğa kapılan kesimleri evden çıkartıyor, ‘yapabiliriz’ hissi aşılıyordu.
Adalet Yürüyüşünün devamını getiremeyen Kemal Kılıçdaroğlu, baskın 24 Haziran seçimleri sürecinde doğru bir strateji sürdürdü. AKP’nin seçimlere girmesini engellemeye çalıştığı İyi Parti’nin seçimlere girmesini sağladı. Aynı şekilde Saadet Partisi’ni de kendi etrafında tutmayı başardı. Her ne kadar “HDP fobisini” aşamasa da Millet İttifakı’nı kurarak parlamentoya bu iki partinin de girmesini sağladı. Ayrıca bu süreçte HDP’nin Meclis’te olması gerektiğini açıktan deklare ederek AKP’nin HDP’yi kriminalize etme girişimini önemli ölçüde sarstı. Şimdi parlamentoda iki yeni parti var ve bu iki parti eğer seçimler sürecindeki duruşunu koruyabilirse biri MHP için, diğeri AKP için rahatsız edici olabilir. Malum aynı kökenlerden geldikleri, ortak geçmişleri oldukları için AKP-MHP blokuna İyi Parti ve Saadet Partisi’nin muhalefeti baskılayıcı olabilir.
24 Haziran baskın seçimine girerken Kılıçdaroğlu’nun verdiği doğru kararlardan bir diğeri Abdullah Gül dayatmasına teslim olmaması ve Muharrem İnce’yi Cumhurbaşkanı adayı göstererek ikinci Ekmeleddin hatasına düşmemesi oldu. Muharrem İnce’nin adaylığına parti tam destek verdi. Partinin ve İnce’nin çabaları da sonuç verdi. İnce’yi çok çeşitli kesimlerden insanlar destekledi.
CHP ve İnce, AKP-MHP’nin tüm baskı ve sindirme çabalarına rağmen HDP’yi ve HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Demirtaş’ı ötekileştirmediler. HDP de buna aynı karşılığı verdi. Böylece muhalefetin ihtiyaç duyduğu yan yana duruşun yoluna karşılıklı olarak birer taş daha döşenmiş oldu.
Baraj sorunu olmamasına rağmen seçim hileleri ile HDP’yi baraj altında bırakarak Meclis çoğunluğunu elde etmek isteyen AKP’nin tuzakları CHP’li tabanın desteği ile de rahatça aşıldı. HDP’li taban da İnce’nin adaylığını sahiplendi. İkinci turda sonuçlanması beklenen cumhurbaşkanı seçimlerinde HDP tabanı İnce’yi destekleyecekti. İkinci tura kalınmadıysa da ilk turda da hatırı sayılır miktarda HDP’linin İnce’yi desteklediği açık. Bu meselede kimin kimi ne kadar desteklediği tartışmasını yapmanın kimseye bir yararı yok. Aksine bu tartışma, faşizme karşı oluşturmamız gereken en geniş ittifak zemininin yakalanmış önemli bir halkasının zayıflatılmasına yol açmakta.
Kısaca, bu süreçte tek adam diktatörlüğüne karşı oluşturmamız gereken toplumsal ittifakın önemli örnekleri sergilendi, yolu aydınlandı. Hep beraber kazanabileceğimize inandık. Bu sefer tamam dedik. Sokaklardaydık. Başka bir zeminde görünür olduk. Nefis mitingler oldu. Öyle ki bu durum iktidarı, kuyrukçusu MHP’yi ürküttü. Uzun yıllar sonra CHP’nin seçim talepleri de bu kadar açık ve net demokrasiden, özgürlüklerden, birlikten, insandan yana oldu. Bu çok önemli.
Bu atmosferin yakalanmasında Kemal Kılıçdaroğlu’nun emeği, çabası inkâr edilemez. Üstelik Kemal Bey partisi tarafından Alevi olduğu gerekçesi ile aday gösterilmemiş bir kişiydi. Yani haksızlığa uğramış ama buna bile gönül koymamış biriydi. Rakibi olan İnce’yi aday gösterdi. Arkasında durdu. Onu büyüttü.
İnce’nin, daha önünde kendisine oy verenleri hayal kırıklığına uğratmasının hesabı dururken parti içi tartışmalara yol açan tutumu doğru olmadı. Kılıçdaroğlu’nun yarattığı “birlikte yapabiliriz” atmosferini korumak yerine, seçimlerde partisinden fazla aldığı oyların neden olduğu bir “güç sarhoşluğu” ile davranmamalıydı. Ardı ardına gelen bu hatalı davranışları kimi seçmenlerinde kendisine dair hayal kırıklığına neden oldu.
Seçimlerin hemen ardından başlamasına yol açtığı parti içi iktidar tartışmaları, Kılıçdaroğlu tarafından aday gösterildiğinde siyasi rakibini cumhurbaşkanı adayı göstermenin erdem olduğunu söyleyip “siyasi rakibi olarak bir daha karşısına çıkmayacağım” sözünü anımsattı herkese.
Kemal Bey bir çalım daha atarak bu karşı karşıya getirilme oyununu da İnce’yi kapsayıp kucaklayarak bozdu. Yeri gelmişken Kemal Bey’in seçim sonrası konuşması son derece yerinde, adil olmayan şekilde seçimleri kazanan Erdoğan’a gereken tavrı koyan, İnce’nin hatalarına işaret eden, seçim süreci ruhunu taşıyan bir konuşma oldu.
Bu seçimleri kaybettik. Ama referandumdan sonra bir kez daha diktatörlüğe karşı diri bir bloğun olduğunu gördük, bu atmosferi de hep beraber yakaladık. Açık ki bu atmosferin oluşmasında en heyecan verici gelişme HDP ve CHP’nin birlikte mücadele verebiliyor oluşuydu. Bunun başarı olduğunu düşünüyorum. Ve bunun büyütülerek sürdürülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Önümüzde yerel seçimler var. Hedefimiz yerel seçimleri benzer dayanışma, yan yana duruş ile nasıl örebiliriz olmalı.
Şüphesiz Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin eleştirdiğimiz pek çok yanı var. Dokunulmazlıklardan Afrin’e, Madımak’ın katillerine gösterdiği toleransı Madımak’ın mağdurlarına göstermemesinden sosyalistlere, kadınlara, Kürtlere, Alevilere koyduğu mesafeye pek çok konuda eleştirilerimiz baki. Ancak şimdi birbirimize hırpalama değil, bir araya gelerek faşizmi durdurma, tek adam diktatörlüğünü engelleme zamanı. Ben sana şu kadar oy verdim, bu kadar aldım tarzı gereksiz tartışmalar yapma lüksümüz yok. Bu, diktatörlüğe, faşizme karşı bir ortak duruş ve dayanışmaydı ve bunu karşılıklı gerçekleştirdik. Biz yaptık. Harikaydık.
Bu dayanışmayı örmekte, umudu diri tutmakta emeği geçen herkese teşekkürler.
Ve tebrikler Kılıçdaroğlu. Bu süreçte bunu fazlasıyla hak ettiniz.