Erdal Kara yazdı: Dolar her geçen gün yükselirken hakikat gün gibi ortada. Başkan olma hırsıyla Türkiye’yi bir ateş çemberi içine sokan Tayyip Erdoğan’ın eli emekçilerin cebindedir. Yoksullaşmanın nedenini başka yerde aramak beyhudedir. Sorumlu ayakkabı kutularının içindekileri ne yapması gerektiğini Bilal’e izah eden şahsın ta kendisidir.
12 Eylül Askeri Darbesi’nden sonra yayımlanmaya başlayan Bilim ve Sanat Dergisi’nin en ilgi çekici sayfaları Nazif Tepedelenlioğlu’nun kaleme aldığı sayfalardı. “Matematik Eğlendirir” başlığı altında yazan Tepedelenlioğlu, arkadaş ortamlarında hava atmamız için bize harika malzemeler sunuyordu. Ansızın, “bana bir rakam söyle, sana onun kare kökünü söyleyeyim” diyordunuz. Bir rakam telaffuz ediliyordu. Kara kökü şıp diye söylüyordunuz. Otuzikimilyar onbirmilyon ikiyüzdoksanikibin sekizyüzseksendokuz deniyordu örneğin. Siz yüzyetmişsekizbin, dokuzyüzonyedi diye cevap veriyordunuz. “Nasıl yani” deniyordu. Ellere kağıt kalem alınsa da, hesap doğru çıkıyordu. Raslantı diye düşünüyordu haliyle. Siz kendinizden emin, el yükseltiyordunuz: “İsterseniz, bir rakam daha söyleyin, size onun küp kökünü ya da hangi dereceden olursa olsun kökünü söyleyeyim”. Eller yine kağıt kaleme gidiyor ve bir başka rakam telaffuz ediliyordu. Mesela 16’ıncı dereceden kökü soruluyordu bir rakamın. Siz 15 bilemedin 20 saniye içinde cevabı yapıştırıyordunuz. Tepki aynı oluyordu: “Nasıl yani?”
Tepedelenlioğlu Bilim ve Sanat Dergisi’ndeki makalelerini daha sonra “Kim Korkar Matematikten?” adıyla kitaplaştırdı. “Matematik Eğlendirir”di, öyle değil mi? Eğlendiren şeyden korkulur muydu? Matematiği halka sevdirmeye niyetlenen bir yazarın kitabına daha muhteşem bir isim verebileceğini sanmıyorum.
Rakamlarla ilgilenir halk. Lakin sadece onun gündelik yaşamına değdiği haliyle… “Bir kilo elma 2,5 lira” ya da “3 metre patiska 15 lira” kadarı ilgilendirir halkı. Rakamlar soyutlamanın nesnesi olmaya görsün, aşılmaz bir duvar koyar halk rakamlarla arasına. Sislerin ardında anlaşılmaz sayıklamalar haline dönüşür rakamlar.
Matematik hayatın rakamlarla dile getirilmiş halinden başka bir şey değil aslında. Hayatı rakamların gözünden görme yeteneği edinildiğinde bu hakikat de anlam bulur. Rakamlarla arası iyi olmayan halklar köle olmaya da mahkumdurlar bu nedenle.
Rakamların hakikati
Forex piyasası… Dünyadaki en büyük piyasalardan biri. Hatta en büyüğü. Ölçü vermesi için onu seçelim. Günlük işlem hacmi 6 trilyon dolar. Soyut rakamlar yabancılaştırır insanı. Canlandıralım, ete kemiğe bürünsün 6 trilyon dolar. Ortalama 100 milyon lira maliyetle iyi bir üniversite kurulabiliyor. 222 bin 222 üniversite kurmak mümkün bu parayla. Maliyet hesabında söz konusu edilen üniversitede 2500 öğrenci okuyabiliyor. 222 bin 222 çarpı 2500… Forex’in günlük işlem hacmi ile 555 milyon 555 bin öğrenci için üniversite kurmak olanaklı demek ki! Yani bu işlem hacmi ile üniversite yaşına ulaşmış tüm dünya yurttaşlarını üniversite öğrencisi yapmak mümkün.
İşlem hacmi kar anlamına gelmiyor tabi ki. Rakamları yine ete kemiğe büründürelim isterseniz…
Forex piyasasında değerli her şey alınır satılır. Döviz, değerli madenler, petrol, diğer ürünler vb. Biz örneği dövizden, dolardan verelim. Gündelik hayattaki zorunlu ilişkimiz nedeniyle, dolar-TL ilişkisi olsun örneğimiz. Aktüel olması için de, vurgunun allahının vurulduğu 3 Ocak ile 10 Ocak tarihleri arasını baz alalım.
Yerli ya da yabancı bir yatırımcısınız. Örneğin 100 milyon dolarınız var. 3 Ocak’ta 3.537 lira olan dolar 10 Ocak’ta 3.788 lirayı gördü. Bu tarihler arasında sert iniş çıkışlar yaptı dolar. Piyasayı biliyorsanız -ki kapitalistler bu piyasanın piridir- doları yükseldiğinde satıp, düştüğünde alma döngüsünü iyi değerlendirirseniz akıl almaz meblağlar kazanırsınız. 3-10 Ocak tarihleri arasında dolar yaklaşık 25 sert iniş çıkış yaptı. Bizim yaptığımız hesaplara göre, bu iniş çıkış döngüsünü iyi değerlendirirseniz, yedi gün içerisinde 15 milyon dolar kazanmanız mümkün. 100 milyon dolarınız 115 milyon dolar oluyor yani. Hiçbir şey yapmıyorsunuz, bir ekonomistiniz bilgisayar karşısında kıçının üzerinde piyasayı takip edip tuşlara basıyor sadece.
6 trilyon dolarlık Forex piyasasında, bir haftada yaklaşık 650 milyar dolar kazanıldığı anlamına gelir bu. Kuşkusuz aynı zaman kesiti içinde bütün para birimlerinin TL kadar sert iniş ve çıkışlar yaptığını düşünmek olanaklı değil. Bu yüzden daha mütevazı rakamlar vermek gerekir. Ama bir önemi yok bunun. Telaffuz ettiğimiz rakamlar dudak uçuklatıcı. Bir de dövizi her şeyin alım ve satımına uyarlayın, canlansın kafanızda vurgunun boyutu.
Bu örneği, 15 Temmuz’dan beri her geçen gün değer kaybeden TL’nin gündelik hayatımızdaki etkisini anlayabilmek için veriyoruz.
6 ayda 91 kuruş değer kaybı
15 Temmuz 2016’dan 10 Ocak 2017’ye TL dolar karşısında 91 kuruş değer kaybetti. Yüzde 31,6 değer kaybı anlamına geliyor bu. Matematik hayatın rakamlarla dile getirilmesinden başka bir şey değilse eğer, ne anlama geliyor yüzde 31,6’lık değer kaybı?
2016 Nisan rakamlarına göre Türkiye’nin toplam dış borcu 411,5 milyar dolar. Ekim 2016 tarihli rakamlara göre kısa vadeli dış borcu da 105,2 milyar dolar.
Hepsinin ceremesini biz ödeyeceğiz ama önce kısa vadeli dış borçları dikkate alarak bir değerlendirme yapalım.
15 Temmuz’dan bugüne Türkiye’nin kısa vadeli dış borçlarını ödeyebilmek için yüzde 31,6 daha fazla katma değer üretmesi gerekli hale gelmiştir. Türkiye’nin kısa vadeli borçları 15 Temmuz’dan beri 33,2 milyar dolar artmıştır. Ödenmesi gereken rakam yine 105,2 milyar dolar görünür ama bunun için Türkiye’nin üretmesi gereken katma değer miktarı 33,2 milyar dolar daha fazladır.
Dile kolay… 33,2 milyar dolar… Başında Tayyip Erdoğan’ın bulunduğu AKP çetesinin Türkiye’ye armağanıdır bu. OHAL, Kürt sorunda çözümsüzlük, siyasal istikrarsızlık, toplumsal gerginliklerin bile isteye tavan yaptırılması, büyük şehirlerin her gün bombalı saldırılara maruz kalması, ille de başkan olacağım diye kafayı kırma halleri, memleketin bütün fay hatlarının taammüden parmaklanmasının faturasından başka bir şey değildir bu.
Kamu çalışanı başına 10 bin dolar
2016 Ocak rakamlarına göre Türkiye’de yaklaşık olarak 3 milyon 400 bin kamu çalışanı var. Memleketin kötü idaresinden dolayı, sadece kısa vadeli dış borçlar itibariyle sırtımıza binen 33,2 milyar dolarlık ekstra yük kamu çalışanlarına dağıtılacak olsaydı, her kamu çalışanı 10 bin dolar ek ödeme alırdı. Bu rakam, ortalamaya vurursak, bir kamu çalışanının bir yılda aldığı maaş kadar. Kamu çalışanlarının toplu sözleşme hakkını kırk dereden su getirip hasıraltı eden AKP Hükümeti’nin toplu görüşme masasında kamu çalışanlarına verdiği maaş artışı ne kadar peki? 2017’de ilk altı ay için yüzde 3, ikinci altı ay için yüzde 4. Yani ortalama olarak ilk altı ay için 90, ikinci altı ay için 120 TL.
Tayyip Erdoğan memleketi babasının çiftliği gibi yönettiği için Türkiye’nin kısa vadeli borçları 6 ay içinde 33,2 milyar dolar artıyor. Bu farkı Türkiye yerli ve yabancı kapitalistlere ödemeye mahkum oluyor ama tepesinde Tayyip Erdoğan’ın olduğu devlet kamu çalışanlarına sadece 90-120 TL maaş zammını reva görülüyor. Böyle adaletin içine tükürmek gerekir…
10 günde asgari ücretin başına gelenler
2017 asgari ücret rakamı açıklandı. 1404 TL… Hepi topu bu. Ne oldu son 10 gün içinde bu asgari ücrete? 1 Ocak’ta 3.522 lira olan dolar 10 Ocak’ta 3.788 seviyelerine ulaştı. TL dolar karşısında 26,6 kuruş değer kaybetti. Yüzde 7,5 değer kaybı demektir bu. 1 Ocak’ta 398,6 dolar olan asgari ücret, 10 Ocak’ta 370,6 dolara düşmüştür. Bunun Türk parası karşılığı 106 TL’dir.
Benim dolarla ne işim olur, demeyin. Geçmiş yılların enflasyon rakamları sizi aldatmasın. Türkiye iktisadi bir fırtınanın eşiğindedir. Çıldırmış gibi yükselen doların ateşini yakında teninizde hissedeceksiniz. TL’nin dolar karşısındaki değer kaybının acısı sizden vergiler, enflasyon ve öderken farkına bile varmadığınız diğer giderler yoluyla çıkacak.
Torunların ödeyemeyeceği dış borçlar
Türkiye’nin toplam dış borcu açısından da manzara içler acısı. 15 Temmuz Darbe girişimini def ettikleri için poz kesen AKP çetesinin 9 Ocak itibariyle Türkiye’ye çıkarmış oldukları faturayı torunlarımızın bile ödemesi mümkün değil. 2016 Nisan rakamlarına göre 411, 5 milyar dolar dış borcu var Türkiye’nin. 15 Temmuz’dan bu yana bu dış borcu ödemek için Türkiye’nin üretmesi gereken katma değer miktarı 130 milyar dolar arttı. Türkiye 80 milyonsa, kişi başına 1625 dolar eder bu. Ortalama bir aile 5 kişiyse, aile başına borcumuza 8125 dolar eklendi yani. Türkiye’yi işte böyle bir mirasyedi çetesi yönetmektedir.
Uluslararası kapitalist haydutlar kimsenin gözünün yaşına bakmaz, hiçbir ülkede parasını bırakmazlar. Kısa vadeli 105,2, uzun vadeli 411,5 milyar doları söke söke alacaklardır. Her işbirlikçi gibi AKP çetesi de bunu bilir. Ödemek zorundadır, ödeyecektir. Peki ne pahasına?
Dış borçların ödenmesi için birkaç gelir kaynağı var. Biri ihracat… İhracat ithalatı karşılamıyor ki, kele merhem olsun. Diğeri turizm gelirleri… Kabadayılık yapıp Rus uçağını vurur, Şam’da namaz kılma hayaliyle Suriye’nin iç işlerine burnunu sokup da cihatçı terörü ithal edersen, Antalya, Alanya, bilcümle turizm beldesi sinek avlar tabi… Geriye kalıyor kara para ve bütçe gelirleri…
Kara para cenneti Türkiye
Yıllar önce insanın cebindeki 100 doların bile hesabı sorulurdu. Özal’la başladı değişim. Neo-liberal politikaların gereğiydi bu. Böylece “memlekete döviz getir de, nasıl getirirsen getir” devri açılıyordu. Yine de bir ölçüde ahlakı vardı bu işlerin. Çizmeyi aşan soluğu kodeste alırdı. AKP bu işin de cılkını çıkardı. Dövizin gelmesine engel olduğu düşünülen bütün yasal kısıtlamalar ortadan kaldırıldı. Ardından altın vuruş geldi: Ülkeye sokulan dövizin kaynağı sorulmayacaktı. Bunun anlamı açıktı. Kara paranın ülkeye transferi yasal güvenceye kavuşuyordu. Nedir kara para? Yasal ve meşru olmayan yollardan elde edilen her türlü kazanç. Uyuşturucu başta olmak üzere her türlü kaçakçılıktan, kadın ticaretinden, kumardan elde edilen kazançlar kara paranın en önemli kalemlerini oluşturuyor.
Her geçen yıl gittikçe artarak, Merkez Bankası’nın açıkladığı ödemeler dengesi verilerinde kaynağı belirsiz, kayıt dışı bir kaynak girişi oluyor. Merkez Bankası bu kaynağın ne olduğunu açıklamaya yelteniyor ama ikna edici olamıyor. Çünkü bu kaynak o kadar büyük ki, MB’nin açıkladığı nedenlerle izah edilebilmesi olanaklı değil. Memleketin aklı başında, namuslu bütün iktisatçıları bu kaynağın kara para olduğundan eminler.
Uluslararası alandaki saygın iktisatçılara göre Türkiye son yıllarda dünyanın kara para cenneti. Siyasal İslam, adil düzen laflarıyla iktidara geldikten 15 yıl sonra Türkiye’yi, dünyanın bütün soysuzlarının ellerini yıkadıkları bir ülke haline getirmiştir. TL’nin dolar karşısında her geçen gün değer kaybetmesi gün geçtikçe daha fazla kara paraya ihtiyaç duymasını zorunlu kılar. Uyuşturucu başta olmak üzere her türlü kaçakçılığın daha fazla artması, kadın ticareti ve kumarın da gittikçe yaygınlaşması demektir bu. Manevi, ulvi değerlerin bayraktarlığını yaparak iktidara yükselen bir siyasal partinin trajik dönüşümünün ta kendisidir AKP. Türkiye’yi her türlü pisliğin bataklığı haline getirmiştir. Yüksek perdeden ahlakçı pozlar kesmelerine bakmayın siz, kadın ticareti, uyuşturucu kullanımı ve kaçakçılıkla ilgili istatistikler AKP iktidarı döneminde verilerin tavan yaptığını göstermektedir. AKP iktidarının ve siyasal İslamın ideolojik olarak bitişinin, ahlaki olarak tükenişinin de göstergesidir bu.
Vergilerin yüzde 85’ini emekçiler ödüyor
2016 Türkiye bütçesinde 540.8 milyar lira gelir öngörülüyordu. Bu gelirin, yüzde 84,9’unun, 459,2 milyar lira vergi geliri olarak gerçekleşmesi bekleniyordu. Gelir vergisinden 98,9, kurumlar vergisinden 36,8, Özel Tüketim Vergisinden 116,3, Katma Değer Vergisinden 138,1 milyar lira gelir hedefleniyordu.
Gelir vergisinin çok büyük bir kısmını çalışanlar ödüyor. Dolaylı vergilerin de öyle. Yapılan hesaplamalara göre vergi gelirlerinin yüzde 85’den fazlası emekçiler tarafından ödeniyor.
105,2 milyar dolar olan kısa vadeli borçlar ile 411,5 milyar dolar olan uzun vadeli borçlar ödenirken de para emekçilerin cebinden çıkacaktır. TL dolar karşısında değer kaybetmeye devam ettiği müddetçe önümüzdeki yıllarda emekçilerin ödemesi gereken vergi miktarı da artmaya devam edecektir.
Türkiye her geçen gün daha kötü yönetiliyor. OHAL, Kürt sorunda çözümsüzlük, başkan olma hırsıyla toplumsal gerginliğin bilinçli biçimde yükseltilmesi, yargının siyasal iktidarın sultası altında tutulması, ithal edilen cihatçı terörün şehirlerimizi kana bulaması, demokrasinin boğazlanması devam ettikçe TL’nin diğer paralar karşısında değer kaybetmesini önlemek olanaksızdır. TL değer kaybetmeye devam edecek, bugün ve gelecekte bunun faturasını emekçiler, onların çocukları ve torunları ödeyecektir.
Dolar her geçen gün yükselirken hakikat gün gibi ortada. Başkan olma hırsıyla Türkiye’yi bir ateş çemberi içine sokan Tayyip Erdoğan’ın eli emekçilerin cebindedir. Yoksullaşmanın nedenini başka yerde aramak beyhudedir. Sorumlu ayakkabı kutularının içindekileri ne yapması gerektiğini Bilal’e izah eden şahsın ta kendisidir.
*Yazıyı bitirdiğimde dolar 3.7984 lira olmuştu. Yayımlandığında bakalım ne kadar olacak?
Erdal Kara’nın diğer yazıları için:
Tayyip’in ipiyle düşülen Suriye kuyusu: http://siyasihaber3.org/tayyipin-ipiyle-dusulen-suriye-kuyusu
Tayyip’in öfkeli çocukları büyükelçi vurdu: http://siyasihaber3.org/tayyip-in-ofkeli-cocuklari-buyukelci-vurdu
Kürt sorunu ve bir sanatçı olarak Tarık Akan: http://siyasihaber3.org/kurt-sorunu-ve-bir-sanatci-olarak-tarik-akan
Faşizmin ayak sesleri: http://siyasihaber3.org/fasizmin-ayak-sesleri
Küresel aktör olma hayalinin hazin sonu: http://siyasihaber3.org/kuresel-aktor-olma-hayalinin-hazin-sonu