Gayrimüslimleri Türkleştirilme politikaları gerçekleşmeyince bir takım yaptırımlara gidildi. “1934 Trakya Olayları” diye geçen Yahudilere yönelik yaygın tehdit, sindirme pogromu 6-7 Eylül’ün küçük bir provasıydı. Ardından 20 Kura Askerlik uygulaması ve Varlık Fonu gibi yaptırımlar hayata geçirilmişti.
29 Ağustos 1955’te Londra’da başlayan Kıbrıs görüşmelerinde Türkiye’yi dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu temsil ediyordu. Ancak görüşme Türkiye’nin isteği doğrultusunda gelişmeyince Fatin Rüştü Zorlu “elimizi güçlendirecek bir şeyler yapılmalı” dedi. 20 bin tirajlı İstanbul Ekspres gazetesi, 6 Eylül 1955’te öğleden sonra Selanik’te bulunan Atatürk Evi’nin “Atamızın evi bomba ile hasara uğradı” manşetiyle haber yaptı. 290 bin tirajla yapılan ikinci baskı dağıtıldı. Devlet radyosu da bu haberi yayınladı.
Bu haber üzerine çeşitli öğrenci birlikleri ve Kıbrıs Türktür Cemiyeti’nin “Kıbrıs Türktür, Türk Kalacaktır” çağrısı doğrultusunda Taksim meydanında protesto mitingi düzenlendi. Anadolu’nun farklı şehirlerinden insanlar kamyonlarla getirildiler ve hepsinin ellerinde aynı tip sopalar, Türk bayrakları, Atatürk ve Fatih Sultan Mehmet’in posterleri ve Ekspres gazetesi vardı. Belli gruplar, azınlıkların yaşadığı semtlere yönlendirildiler. Hedefleri belliydi. Birkaç hafta önce muhtardan bazı evlerin isimlerini almışlar ve işaretler koymuşlardı. Bunlar çoğunlukla Rumlara, Ermeni ve Yahudilere ait olan ev ve iş yerleriydi. Akşam saatlerinde önceden işaretlenmiş olan yerler yağmalanmaya başladı. Vitrinler kırıldı, insanlar dövüldü.
Polis herhangi bir müdahalede bulunmadı. Neredeyse yağmacıları koruyan bir halde davranıyorlardı. Kısa sürede Taksim civarındaki gayrimüslimlerin ikamet ve iş çevresi olarak bilinen Beyoğlu, Kurtuluş, Şişli, Nişantaşı gibi bölgeler, çeşitli araç ve gereçlerle donanmış olarak gelip iş yerlerini, evleri, okulları, kiliseleri ve mezarlıkları tahrip eden insan yığınlarının saldırısına uğradı. Aynı biçimde Eminönü, Fatih, Eyüp, Bakırköy, Yeşilköy, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek gibi daha uzak semtlerde, Moda, Kadıköy, Kuzguncuk, Çengelköy gibi semtlerinde ve Adalar’da şiddet olayları meydana geldi. Daha sonra aynı saatlerde Ankara, İzmir ve İskenderun’da da yağmalamalar olduğu anlaşıldı.
Birçok papaz sünnet edilmeye çalışıldı
Dükkanları yağmalayanlar yağmaladıkları yerlerdeki ayakkabı, palto gibi giysileri kat kat üstlerine giyiyorlardı. En çok da kuyumcu dükkanları yağmalandı. Mezarlıklardan cesetleri çıkardılar. Yunan Konsolosluğu basıldı ve Yunan polisleri öldürüldü. Ada’ya çıkan saldırganlar her tarafı yağmaladı, kiliseleri yaktılar ve dinamitlediler. Birçok papazı sünnet etmeye çalıştılar. Balıklı Rum Kilisesi’nin papazını öldürdüler. Gelen itfaiye su beklediğini söyleyerek yangına müdahale etmedi, su geldiğinde ise baltalarla su hortumları parçalandı.
6-7 Eylül’de en az 11 kişi hayatını kaybetti, Rum kadınları tecavüze uğradı.
Bu saldırılara aşağı yukarı 100 bin kişinin katıldığı düşünülmektedir.
7 Eylül gecesi sıkıyönetim ilan edildi ve ‘vur emri’ çıkarıldı. Dönemin İstanbul Valisi askeri geç gönderme sebebini “ortalık kan gölüne dönsün istemezdim” diye açıkladı.
Yargılanan 3 bine yakın kişi “eğer tutuklanırsak her şeyi ifşa ederiz” dediler ve hepsi serbest bırakıldı.
Selanik’te bulunan Atatürk Evi’ne Oktay Engin ve Hasan Işık tarafından bomba konduğu iddia edilmiş, söz konusu kişiler Yunanistan’da yargılanmıştı. Mahkeme devam ederken Türkiye’ye dönen Oktay Engin emniyette ve MİT’te çalıştı, daha sonrasında valilikten emekli oldu.
Demokrat Parti komünistleri suçladı
Olaylarla ilgili olarak Demokrat Parti komünistleri suçlamış, aralarında Aziz Nesin, Nihat Sargın, Kemal Tahir, Asım Bezirci, Hasan İzzettin Dinamo ve Hulusi Dosdoğru'nun bulunduğu yaşayan fişlenmiş komünistler ile ölmüş dört komünist hakkında dava açılmıştı. Dava beraatle sonuçlandı ve tutukluların çoğu Aralık 1955'te serbest bırakıldı.
Kıbrıs Türktür Cemiyeti de kapatıldı
10 Eylül 1955 günü dönemin İçişleri Bakanı Namık Gedik istifa etti ancak yeniden görevine döndürüldü.
Adnan Menderes ve Fatin Rüştü Zorlu yargılandıkları Yassıada Mahkemesi’nde 6-7 Eylül pogromu nedeniyle 6 yıl hapis cezası aldılar.
Cumhuriyet tarihinde devlet tarafından özür dilenen tek olaydır.
Kadınlar tecavüze uğradı
Dilek Güven’in “6-7 Eylül Olayları / Cumhuriyet Dönemi Azınlık Politikaları ve Stratejileri Bağlamında” başlıklı çalışmasında olayların sadece yağma ve talanla sınırlı olmadığı, kadınların tecavüze uğradığından söz edilir. Tecavüze uğradıklarını söyleyebilme cesaretini gösteren 60 kadının hastanede yattığı, 400’e yakın kadının ise hiç kimseye bir şey söyleyemediği anlatılır.
6-7 Eylül tanıkları anlatıyor
“Mama kiliseyi yakıyorlar” dedi. O anda anladım ne olduğunu. Bizim evden Dolapdere Caddesi görünüyordu. Orada Rum dükkanları vardı ve köşede bir çeşme vardı. Çeşmenin biraz ilerisinde bir manifaturacı dükkanı vardı. Oraya girdiler, bütün kumaşların hepsini bağırarak yıkıyorlardı… Çok kötü bir geceydi. Çünkü bazı komşularımız her girdikleri yerde malları yağmalıyordu ve evlerine götürüyorlardı. Karşımızda bir inşaat vardı. Orada ameleler yatıyordu gece. Onların taşıdıklarını anlatamam size. Sabah olduğunda gördüğümüz şey çok acıydı. Sokaklar, her taraf cam, çerçeve, makine doluydu. Yürüyecek yer yoktu. Gidemedik, gitmedik, gitmek de istemedik. Unuttuk ama aradan bunca sene geçti her sene insan hatırlıyor tabii. Yaşımız ilerledi artık, affetmek lazım.”
“Vapurdan tuhaf tuhaf insanlar indiler ve dükkanlara saldırdılar. O dükkanlar Rumlara aitti. Sabahleyin baktığımızda dükkan diye bir şey kalmamıştı sadece duvarlar vardı. Bizim mahallede tahribat yapanlar Yeniköylüler değildi gibi geliyor bana. Dışarıdan gelmiş insanlardı. Bizim mahalleye Hasan Kızıl isminde Karadenizli bir adam geldi, o mahallenin başında durdu, kimseyi sokmadı mahalleye.
“Camları, malları kendi mallarıymış gibi almaya başladılar. Biz de “günahtır, yapmayın, etmeyin” dediysek de bir şey yapamadık. Dövdüler, ettiler. Mahallenin insanlarıydı. Yabancılar değildi. O karmaşa içinde Hasan’ın, Mehmet’in dükkanlarını da kırdılar. Örfi idare gece saat 2’de çıktı. Örfi idare ne zaman ilan edildi, asker çıktığı zaman da ne oldu? Herkes kaçan kaçana oldu. Bazı evleri aradılar ettiler, o muhitin malzemeleri belli oldu, kim ne almış kim ne etmiş.”