SEÇTİKLERİMİZ – Emine UÇAR İLBUĞA’nın Birgün’deki yazısı: “Yönetmen Rena Lusin Bitmez’in ‘Tanrı Göçmen Çocukları Sever mi Anne?’ filmi 38. İstanbul ve 30. Ankara Uluslararası Film Festivallerinin Ulusal Belgesel kategorisinde en iyi film ödüllerini aldı. Bitmez’in filmi hem Türkiye’de hem de uluslararası festivallerdeki yolculuğuna devam ediyor.”
Yönetmen filmin merkezine günümüz dünyasının belki de en önemli sorunlarından biri olan göç konusunu almış. Son yıllarda yazılı, görsel işitsel basında, filmlerde, akademik çalışmalarda, sivil toplum örgütlenmelerinde, sokaklarda, gördüğümüz, duyduğumuz, okuduğumuz, direk ya da dolaylı olarak deneyimlediğimiz göç, göçmenlik halleri, göçün aktörleri, göç yolları, göçün mekânları, kayıt dışı emek pazarı, sömürü, yoksulluk, ölüm, geçmiş ve bugün arasında yaşlı, genç kadın, erkek ve çocukların belirsiz gelecekleri gibi konular hem bireysel, toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel, yasal hem de ulusal ve uluslararası boyutlarıyla her alanda farkındalık gerektiren bir konu.
Göç insanlık tarihiyle özdeş olup ulusal ve uluslararası boyutuyla, ekonomik, siyasal ve kültürel nedenlerle bireysel ya da gruplar halinde gerçekleşen ve her zaman daha iyi bir yaşamın hedeflendiği ancak zorlu, kapsamlı ve de durağan olmayan bir süreci içermektedir. Uluslararası göçte ülkeye yasal olmayan yollardan girenler, yasal yollardan girip daha sonra kayıt dışı konuma düşenler, mülteciler, sığınmacılar gibi kısa süreli ya da kalıcı olmak üzere farklı nedenlerle ve koşullarda anayurtlarını terk etmek zorunda kalanlar; genellikle bilinmeyen, kabul görmeyen, yok sayılan kimlikleriyle yasal haklardan yoksun, sömürüye açık ve çoğu zaman hayatlarıyla ödedikleri büyük bedellerle yolculuklara çıkıyor, sonu, belli olmayan yaşamlar sürdürüyor ya da gidebildikleri farklı ülkelerde kaçak olarak zor koşullarda ve mekânlarda var olma savaşı veriyorlar. Türkiye’de göçmenlerin özellikle İstanbul’da konumlandıkları semtler ise eski, tarihsel kent merkezleri oluyor. Bu semtlerdeki binalar daha çok eski ve yıpranmış, kentsel dönüşümü bekliyor, dolayısıyla kentsel hizmetlerin yetersiz olduğu, aynı zamanda iş ve ticaretin merkezi olması nedeniyle kayıt dışı emeğin de yoğunlaştığı, daha çok göçmen ağırlıklı ya da yoksulların yaşadığı yerleşim alanlarına dönüşüyor.
Son yıllarda özellikle kayıt dışı göçmenler ve göç etme süreçleri, göç ettikleri ülkelerde yaşam koşulları ise sık sık sinema filmlerinin konusu oluyor. Türkiye sinema tarihine bakıldığında ilk yıllardan itibaren filmlerde göç ve göçmenlik konusu başat bir konu olmuştur. Bu filmlerde iç göç yanında, Türkiye’den Avrupa’ya siyasi ve ekonomik nedenlerle yasal ya da yasal olmayan yollardan gerçekleşen dış göç ve dolayısıyla göçmenlerin gittikleri ülkelerde ekonomik, kültürel, dilsel bağlamda karşılaştıkları sorunlar yansıtılır. Türkiye’de kayıt dışı göçmenlerin yaşamlarına ilişkin sorunlar ise son yıllarda Türk sinemasında daha bir anlam kazanmaya başlamıştır.
…Emine UÇAR İLBUĞA'nın Birgün'deki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN