Hakan Deniz yazdı: Afganistan ve Pakistan’da son haftalarda ivme kazanan Taliban saldırıları ve yüzlerce kişinin ölümünde ABD’deki iç siyaset hesaplarının rolü tartışılıyor.
Taliban’ın ismi son iki günde Pakistan’daki okul baskını ve Afganistan’da bankaya yönelik rehin alma olayıyla uluslararası haber ajanslarının manşetlerine otururken , bu haberler aslında bölgede dozu yükselen şiddetin son ve görünür örnekleri oldu. Özellikle Afganistan’da yaklaşık bir aydır artan şekilde askeri ve sivil hedeflere saldırı haberleri geliyor. Saldırıların dozunun artmasının, başta ABD olmak üzere NATO ülkelerinin ülkeden çekilme takviminde sona gelindiği bir döneme rastlaması soru işaretleri yaratıyor. 13 yıllık işgalin ardından İngiltere kalan 5 bine yakın muharip askerini 2015 itibarıyla tümüyle tahliye etmiş olacak. ABD’nin takvimine göre ise 2011’de 110 bin olan Afganistan’daki askeri varlığı ay sonunda 10 bine inecek.
ABD’de 2008’de Demokratlar’ın adayı Barack Obama ve Cumhuriyetçiler’in daha önce Vietnam’da da savaşan eski asker adayı John McCain arasında geçen başkanlık yarışında seçim kampanyalarının en önemli başlığı Irak’tan çekilmeye yönelik tartışmalar olmuştu. Obama’nın ABD askerlerini Irak’tan çekme vaadine karşılık, McCain “ABD vatandaşlarının güvenliği için” Irak’tan çekilmemesi gerektiğini savunmuş ve bugün IŞİD’in gündeme gelmesinin ardından tarafların tekrar eski defterleri açarak birbirlerini suçlamalarına yol açan bu tartışmalar seçim sürecine damgasını vurmuştu.
ABD 2016’da yeni başkanını seçecek. Kasım ayının başında yapılan ara seçimlerde Cumhuriyetçiler’in Senato’da çoğunluğu ele geçirmesi bir yandan Demokratlar’ın mevcut yönetimini ‘topal’ duruma sokarken, diğer yandan da 2016’ya yönelik mücadelenin artık başladığının habercisi oldu.
“ABD’nin ulusal çıkarlarını gözetme” noktasında tabii ki Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında bir fark oluşması beklenemez ancak bu ulusal çıkarların nasıl sağlanacağı üzerindeki nüans, uluslararası politikadaki tercihlerde kendini gösteriyor. ABD hegemonyasına yönelik Çin-Rusya ekseninin yarattığı ‘küresel tehdide’ karşı Washington’da fikir birliği olmasına karşılık, tarafların yolları bu tehditle mücadele konusunda kimi noktalarda ayrılabiliyor. Aslında hem Ortadoğu hem de Asya’nın güneyinde ABD’nin aldığı pozisyonu orta ve uzun vadeli bu tehdit algısı ışığında okumak mümkün. En genel haliyle söyleyecek olursak, Cumhuriyetçiler askeri olarak daha sert tedbirlerin alınması gerektiği görüşünde. Afganistan’daki askeri varlığının devamını da bu tedbirler kapsamında değerlendirmek mümkün.
Dolayısıyla ABD askerinin hem Irak hem de Afganistan’a geri dönüşü 2016’daki seçime ilişkin kampanyaların şimdiden ana eksenini oluşturuyor. Ve artık biliyoruz ki “Washigton’da bir kelebek kanat çırpsa, Ortadoğu’da fırtına çıkar”. Bu anlamda doğrudan neden sonuç ilişkileri kurmaya yetecek kadar somut veriye hiçbir zaman sahip olamadık, olamayız ancak şu dönemden sonra başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın kriz bölgelerinde meydana gelecek her gelişme seçim kampanyalarında bir tarafın mevzisine cephane taşıyacak. Ya da seçime ilişkin her amacın, söz konusu bölgelerde binlerce canı ilgilendiren bir karşılığı olacak.