Bülent Tekin yazdı: “Afganistan’da insanlıktan uzak büyük bir boşluk vardı, bu boşluğu Taliban doldurdu. İnsanlık kaybetti. Vahşet kazandı.”
11 Eylül saldırılarından sonra 7 Ekim 2001’de, İngiltere, Kanada ve NATO kuvvetlerinin katkısıyla ABD, Taliban ve El Kaide bağlantılı kampları bombalayarak Afganistan’ı işgale girişti. Bu askeri harekâtın amacını, Taliban’ı iktidardan uzaklaştırmak olarak açıkladı. Hatta amaç Afganistan’ın bir terörist üssü olarak kullanılmasını önlemekti. Sosyalist Sistem’in (SSCB) dağılmasıyla ABD kendini tek kutuplu dünyanın kralı olarak ilan ediyordu. Ama 20 yıl sonra ABD Afganistan’dan karizmasını çizdirerek çekilmek zorunda kaldı. 20 yılda trilyon dolar harcamış bir ABD, 300 bin kişilik eğitimli, savaşçı bir Afgan ordusu oluşturmuştu. Bu ordu içinde Taliban’ın çok korktuğu özel kuvvetler de vardı. İşte böylesi bir Afgan ordusu tek kurşun atmadan Taliban’a teslim oldu. Taliban ülkede on gün içinde kontrolü ele geçirdi.
Bunun üzerine on binlerce kişi ülkeyi terk edebilmek için ölümü bile göze aldı. Düşünün insanlar uçağın tekerine, kanadına bile asılı olarak uçmayı göze alıyor. Ülkede kaos yaşanıyor, muhalif tutuklamalar, işkenceler ve katliamlar… Taliban yine de ülkeyi terk etmek isteyenleri engellemiyor…
Dünya Taliban’ın yönetime gelmesini çok da umursamıyor. Herkes ulusal çıkar, ekonomi ya da din kardeşliği falan diyor ve Taliban ile iyi geçinmeye dikkat ediyor. Dünya kısacası suskun!
1979-1986 yılları arasında Babrak Karmal döneminde Afganistan Demokratik Cumhuriyeti dönemi yaşandı. Babrak Karmal o dönemde Sovyetler’den, Sovyetler Birliği’nin sosyalist devrime giden yolda küçük burjuva diktatörlüğü desteklenebilir düşüncesiyle destek aldı. Ancak çok etnikli, çok dilli bir toplum yapısına sahip Afganistan’da öylesine bütünlük sağlamak kolay değildi. (Her aşiretin, kabilenin silahlı birimleri ve kendine dair denetim alanı var. Her aşiret, kabile kendi dar çıkarlarının peşinde. Üstelik Afganistan’da İslamcı din anlayışı propagandaları ile insanlar sola ve sosyalizme düşman ettirilmiş. ABD ise o dönemde İslami örgütleri eğitip ve destekleyerek Afgan yönetiminin yıkılması yönünde mücadele veriyordu.)
Dünyanın en büyük süper gücü ABD’nin süper silahlarla donatıp eğittiği ve çokça övündüğü bu 300 binlik ordu, direnç göstermeden, 70-80 bin kişilik terlikli Taliban savaşçılarına nasıl bu kadar kolay teslim olabildi? Çünkü ABD, zaten Taliban’ı muhatap almıştı. Afganistan’dan çekilme takvimi başlamıştı. Yani Taliban’ın birkaç ay içinde kontrolü ele alması bekleniyordu. Diğer bir deyişle ABD ve NATO Afganistan’ın Taliban yönetimine geçeceğini biliyordu. Bu durumu Afgan yöneticileri ve ordusu da biliyordu. ABD ordusu çekilince Afgan ordusu da çekilmiş oldu. Taliban’ın, ABD’ye ve AB’ye rağmen iktidara yerleştiği gibi bir yaklaşım doğru değildir. Ancak ülkenin kontrolünün çok kısa sürede olması Taliban muhalifi gruplarda ve halkta paniğe neden oldu. Hava unsurlarını erken çeken ABD, çok övündüğü 300 bin kişilik Afgan ordusunu adeta kör ve sağır bıraktı. Afgan ordusu yalnız bırakılmıştı. Devlet Başkanı Eşref Gani paralarını alıp kaçmadan Afgan askerleri zaten moral çöküntüsüne uğramıştı. Gani’nin kaçtığının hızla yayılıp duyulması işi bitirdi. Taliban’ı bile şaşırtacak şekilde kentler tek kurşun atılmadan birbiri ardından düştü ve Kabil alındı.
Aslında Afganistan’daki ABD yanlısı yönetimlerin Taliban’dan pek farkı yoktu. Onlar da şeriat hukukunu uyguluyorlardı. Bir mollanın seksenin üzerinde karısı olabiliyordu. Recm kocanın talimatıyla dahi yapılabiliyordu. Değişen pek bir şey yok aslında. Taliban da şeriatı uygulayacak. Recm yapacak. Kol bacak kesecek. Sünni Hanefi şeriatını uygulayacak. ABD’nin adamları olan Karzai ve Gani gibi devşirme liderler halktan kopuk kaldılar, başarılı olamadılar. Uluslararası ilişkiler açısından belki birer devlet başkanıydılar ama Afgan halkı nezdinde sorunluydular. Bu liderler popülist, yozlaşmış, kayırmacı, aşiretçi, kabileci davrandılar. Bu liderlerin halkı anlama ve onların değerlerine, kültürlerine uzlaşıya uygun adalete dayalı, demokratik bir düzen kurma çabası asla olmadı. AB ve ABD liderlerin bu davranışlarını sadece seyrettiler, engel olmadılar. Taliban ve diğer radikal İslamcı örgütler Batı’nın bu tavrını kullandılar. Halkı dini kullanarak kendi taraflarına çektiler.
Afganistan’da rüşvet, yolsuzluk, adaletsizlik etkindi. İnsan haklarının esamisi yoktu. Kadın diye bir olgudan bahsedilemezdi. Bürokratlar, generaller yolsuzlukla zengin olurken halk yoksulluk içindeydi. Yönetenlerin, generallerin çocukları yurtdışında okuyor ve lüks bir yaşamın içindeydi. Taliban insanlıktan uzak, vahşi, acımasız, katil bir örgüt olsa da halk onu en azından yolsuzluktan uzak görüyordu.
Yeri gelmişken fabrika işçiliğinden mareşalliğe yükselen bir Afgan generalinden de bahsetmek gerekir. Önceleri Sovyetler Birliği’ne sempati duymuş, sonra da ABD safına geçmiş Raşid Dostum. 1992’de Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan Raşid Dostum’a makam aracı verilmişti.
Zalimliği ile tanınan Raşid Dostum’un insanları ceza olarak tankla ezdirerek öldürmesi veya askerlerinin işlediği cinsel suçlar bir iddia boyutundan başka bir noktaya evirilmemiştir.
ABD’nin Afganistan’ı işgalinden sonra Raşid Dostum ABD müttefiki oldu. 2001’de esir alınan binlerle ifade edilen Taliban yanlılarının sevk edilmek için bindirildikleri araçlarda havasızlıktan can çekişe çekişe öldükleri ve toplu mezarlara gömüldükleri suçu iddialar olarak kalmıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaması ya da kırmızı bültenle aranmaması durumunu ABD’ye borçlu olduğuna kanaat getirilir.
Kısacası bir şeriat uygulaması gitmiş, yenisi gelmiştir. Afganistan’da insanlıktan uzak büyük bir boşluk vardı, bu boşluğu Taliban doldurdu. İnsanlık kaybetti. Vahşet kazandı.