AKP iktidarı, eğer Taksim Meydanı’nda değil de bir başka meydanda ağaçları biçerek, absürt bir kışla yerleştirmeye yeltenseydi milyonlar yine ayaklanır mıydı? Hiç sanmıyoruz…
Askeri vesayeti tasfiye ediyoruz, kisvesi altında Ergenekon, Balyoz davalarının savcısı olmakla böbürlenirken; işçi sınıfının, emekçilerin tarihsel hafızasının kalbine, Taksim’e bir Osmanlı Kışlası, geçmişten hortlamış bir militarist yapı yerleştirmeye yeltenmek, beş kuruşluk IQ’sü olmayan toplum mühendislerinin işi olabilir ancak.
Milyonların zihninde yer etmiş mekânlara, meydanlara, simgelere, imgelere kılıç çekme girişimi, toplumların bilinçaltındaki fitili tutuşturabilir. Gezi Ayaklanması’nda bunu en özlü ifade eden duvar yazısı şuydu: “Cami duvarına işedin Tayyip!” Bu tam onların anlayacağı dildi… İşçi sınıfının, ezilenlerin, emekçilerin mücadelesiyle, ölüleriyle, şehitleriyle alay etme girişimiydi. İşçi sınıfının kutsalını pisleme girişimiydi. HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş “Müslümanlar için Kâbe neyse, işçi sınıfı için de Taksim odur” derken buna işaret ediyor.
Evet, padişah bozuntusunun küstahlığından sıtkı sıyrılmıştı milyonların. Evet, kibri genç-yaşlı, kadın-erkek milyonların öfkesini köpürtmüştü. Ama Taksim… O bardağı taşıran son katreydi…
31 Mayıs akşamı Taksim’i savunmaya koşan yüz binlerin büyük çoğunluğu, belki 1 Mayıs’larda hiç bayrak sallamamış, slogan atmamıştı. Bu büyük çoğunluk akın akın Taksim’e koşarken, muhtemelen 1 Mayıs’larla Taksim Meydanı arasında zihni bir bağlantı da kurmuyordu. Ya bilinçaltları?
Gezi Parkı’nı savunmaya gelenlerin yüzde 90’ı kırk yaşın altındaydı. ‘77 1 Mayıs katliamı olduğunda daha ana rahminde bile değildiler. Ama yeni yetme olduklarından beri her 1 Mayıs sabahı ebeveynlerinden hep aynı öğüdü duydular: “Bugün 1 Mayıs! Dikkatli ol!” Hele İstanbul’da yaşıyorlarsa, her ebeveyn kulaklarına şunu fısıldadı: “Taksim civarına gitme! Dikkatli ol!” Her yıl ama her yıl bunu duydular. 1 Mayıs akşamları televizyonlarda itilip-kakılan, coplanan, gazlanan, hatta vurulan, sakat kalan eylemcilere tanık oldular. Ertesi gün okullarında en çok konuşulan konu 1 Mayıs oldu. Ebeveynlerinin okudukları gazetelerin manşetleri hep 1 Mayıs üzerineydi. Neredeyse 30 yıl boyunca bütün yeni yetmeler Mayıs’ın 1’inde, 2’sinde, belki 3’ünde, belki de 4’ünde bile 1 Mayıs ve Taksim Meydanı laflarını işitip durdular. 1 Mayıs ile Taksim Meydanı, Taksim Meydanı ile 1 Mayıs özdeşleşip bilinçaltlarına derin bir çentik açtı.
31 Mayıs akşamı bu derin çentiktir yüz binleri Taksim’e sürükleyen. 30 yıl boyunca büyüyen kuşakların bilinçaltı 31 Mayıs akşamı ayaklanmış; bütün bu yıllar boyunca coplanan, gazlanan, vurulan, sakat kalan binlerce işçinin, emekçinin, devrimcinin adına, geçmiş yılların hesabını despottan sormuştur. Çünkü M. Akif Dalcı’yı vuran trafik polisinin de, Gülay Beceren’i sakat bırakan sivil polisin de, tahta copla kafa kıran toplum polisinin de, yurttaşı gazlayan çevik kuvvetin de suretidir despot.
Tarihte az kişiye nasip olur, geçmiş yılların melanetlerinin sureti olarak algılanmak. Despot bu rütbeye nail olmuştur. Taksim’in son iki yılda yasaklanmasının nedeni budur. Çünkü Taksim 1 Mayıs’ı despota karşı çekim gücü yüksek bir öfke anaforudur. Taksim yasağı kalktığında, bu anaforu yüz binlerin dolduracağını AKP kurmayları görmektedir. 21 bin polisi Taksim’in etrafına konuşlandırmanın, toplu taşıma araçlarını seferden kaldırmanın, her sokağın başına ve sonuna bariyerler dikmenin nedeni budur. Yükselen öfkeye ket vurma girişimidir bu. İşe yaramaz, yaramayacaktır. Bu yıl olmadı, bir sonraki yıl, olmadı bir sonraki yıl despota karşı öfke anaforu Taksim’i dolduracaktır.
3.5.2015
Bu yazı Siyaset’in 25. (Mayıs 2015) sayısında yayımlandı.