Denetimli serbestlik koşullarını taşıması sebebiyle Sivas Kadın Açık Cezaevi’ne nakledilen ve bir iki gün içerisinde serbest bırakılması beklenen gazeteci Aslıhan Gençay hakkında cezaevi girişindeki çıplak aramaya itiraz ettiği için disiplin cezası verildi. Disiplin cezası Gençay’ın tahliyesini engelleyecek.
Aslıhan Gençay, Sivas Kadın Açık Cezaevi’ne, denetimli serbestlikle dışarı çıkmadan önce sadece bir iki günlüğüne “misafir edilmek” üzere getirilmişti güya. Fakat çıplak arama provokasyonu sonucu verilen bir disiplin cezasıyla denetimli serbestlik hakkı elinden alınmak isteniyor. Gazete Duvar’dan Barış Yıldırım 1 Kasım 2020 Pazartesi günü disiplin cezasına itirazla ilgili davaya katılan ve Perşembe (5 Kasım) günü muhtemelen karar duruşmasına da katılacak olan Avukat Tugay Bek’le süreç hakkında konuştu.
Tugay Bey, Adana’dan Sivas’a yetiştiniz ve Aslıhan’a dayatılan haksızlığı düzeltmek için elinizden geleni yapıyorsunuz. Öncelikle sadece Aslıhan Gençay için değil, onun yaşadığı onur kırıcı dayatmayı günbegün yaşayan kadın tutuklu ve hükümlüler için de harcadığınız çabaya teşekkür ederek başlamak istiyoruz. Süreci bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Aslıhan Gençay’ın neredeyse 15 yıla yakın bir cezaevi geçmişi var. 2000 yılında gerçekleşen 19 Aralık “Hayata Dönüş” Operasyonu sonrası hastalıkları nedeniyle infaz durdurulmuş. Aradan geçen onca yıldan sonra, 2016 yılında bir yol aramasında yakalanmış. Son dört yılda üç farklı cezaevi gezmiş.
Şartlı tahliyesine bir yıl kala denetimli serbestlik koşullarını taşıması sebebiyle Kayseri Bünyan Kadın Kapalı Cezaevi’nden Sivas Kadın Açık Cezaevi’ne naklediliyor. Denetimli serbestlik koşullarını taşımak ne demek peki? Terör suçundan hüküm giymişler açısından “iyi halli olmak” diye bir tanımlama var. İyi halli olmak da disiplin cezası almamış olmak, “örgüt yapılanması” içinde yer almıyor olmak, cezaevi sükunetini bozan davranışlar içinde olmamak vs. diye tanımlanıyor. Bu koşulları taşıyanlar, talep ettikleri takdirde denetimli serbestlik düzenlemesinden yararlanabiliyorlar. Cezaevi idaresi de bu koşullar uygunsa, “iyi hallidir,” deyip açık cezaevine naklini gerçekleştiriyor. Ardından hükümlü, denetimli serbestlikten faydalanmak üzere salıveriliyor.
22 Ekim itibariyle, Aslı da bu koşulları taşıdığı, “iyi halli” olduğu ve buna hak kazandığı gerekçesiyle Sivas Açık Cezaevi’ne naklediliyor. Yüksek güvenlikli cezaevleri arasında sayılan Kayseri Cezaevi’nden çıkarken duyarlı kapıdan geçiriliyor, aranıyor. Yüksek güvenlikli cezaevinden açık cezaevine geçerken, tüm bu denetimler yapılmış. Sivas’ta bir Covid-19 testi yapılmış, “darp-cebir yoktur” raporu alınmış, nihayetinde açık cezaevine nakli gerçekleşmiş. Sivas Kadın Açık Cezaevi altyapı düzenlemesi yetersiz bir yer, gerçekten de “konteyner kent” olarak tarif edilebilir. Buranın girişinde de Aslıhan’ın eşyaları aranıyor ama bu esnada aramanın ötesinde, taciz anlamına gelecek tavırları oluyor. Eşyaları dağıtılıyor vs. Aslıhan montunu, kazağını vs. çıkararak aramaya yardımcı oluyor aslında. Zaten, kendi tabiriyle, bu konuda tecrübeli, bu arama yöntemlerini olağan karşılıyor. Ama elle arama bittikten sonra çırılçıplak soyunması, üç defa çöküp kalkması isteniyor! Vücudunun içinde uyuşturucu olup olmadığını bilemeyecekleri gerekçesiyle… Aslında bu dayatma, bu cezaevine giren herkese yapılıyormuş. Aslıhan bunu içeri girince diğer mahkûmlardan öğrenmiş. Burada kısa süre kalanlar var, bir gece iki gece kalan var. Burası zaten açık cezaevi, yani “yüksek güvenlikli” değil, zaten denetimli serbestlikle çıkacak, tehlike arz etmeyen kişiler buraya naklediliyor ama bu yapılıyor.
Aslıhan bunun nedenini soruyor, hukuki gerekçesini soruyor. “Bunca cezaevi geçtim, birçok cezaevi gördüm, yüksek güvenlikliler dahil. Kapalı’da [kapalı cezaevlerinde] olmayan bir uygulama burada neden var ve bunun bir hukuki gerekçesi var mı?” diye soruyor. Bunun üzerine “Tehdit mi ediyorsun, itiraz mı ediyorsun, görevimizi yaptırmıyor musun?” diye tepkilere maruz kalıyor. Ardından “hakaret, tehdit, direnme, görevini yaptırmama” gibi iddialar içeren bir tutanak tutuluyor. Ertesi gün, hakkında soruşturma açıldığını öğreniyor. Üç gün hücre hapsi veriliyor. Şu an itiraz süreci devam ediyor.
Bu disiplin cezası belki tek başına çok önemli değil ama onun denetimli serbestlikten faydalanmasına engel bir durum olarak çıkıyor. İyi hal durumunu ortadan kaldırıyor. Duruma göre bir yıl kadar daha fazladan cezaevinde geçirmesine neden olabilecek bir şey. Üç gün hücre hapsi değil sadece.
Oysa müvekkilim aramaya değil çıplak aramaya direniyor. Hukuki gerekçelerini soruyor. İnfaz Koruma Memurları da [İKM’ler] kendi yaptıklarının suç olduğu bilinciyle, çıplak aramadan hiç bahsetmiyorlar aslında tuttukları tutanakta. Bizatihi aramanın kendisine direndiğini iddia ediyorlar. Bugün infaz hakimliğinde bir duruşma oldu. Şunu söyledik: “Aslıhan, tahliyesine bir, en fazla iki gün kala başına bu geliyor. Bu geceden iki gün sonra tahliye edilebilecekken halen cezaevinde. 14 buçuk yıl cezaevi cezaevi gezmiş biri, tahliyesine bir gün kala neden kendini aratmasın. ‘Hayatın olağan akışına aykırı’ bir durum. Müvekkilim, kameraların olmadığı bir yerde, memurlarla yalnız ve tamamen çaresiz durumda bırakılmıştır.”
Bugün infaz hakimliğinde de ifade ettik. Çok sayıda İKM bir araya gelip bir tutanak tutuyor, buna dayanarak cezalar veriliyor. Devleti temsilen birden fazla kişinin beyanı ve buna karşılık devletçe suçlu görülen birinin beyanı adalet terazisinde tartılıyor, hâkimin karar vermesi gerekiyor. Cezaevi idaresinin beklentisi şu: Mahkeme terör hükümlüsüne değil kendilerine itibar etsin. Her tür afaki iddiayı tutanağa bağlayıp hükümlülere karşı suçlama yapıyorlar. Belki onlarca kez bunu yapmışlar ve infaz hâkimlikleri bunu hep onaylamış. Ama olayın akışı, Aslıhan’ın geçmişi, bir gün sonra salıverileceği dikkate alındığında tutanakta anlatılanlar hayatın olağan akışına uygun değil. Cezaevindeki mahkûmlar çağrılsa mesela, bu olay açığa çıkacak. Bir gün sonra cezaevi müdürü Aslıhan’la görüştüğünde, “O vardiyaya disiplin soruşturması açtık, ben olsaydım bu olmazdı, infaz hâkimi iyi biridir, eminim karar dönecektir” demiş. Umarız öyle olur.
Sosyal medyada Aslı’ya yapılan çıplak arama dayatmasını paylaştığımızda, daha önce Sincan’da (ve öncesinde de yetimhanede) kalmış bir kullanıcı, bunların rutin olduğunu, hem cezaevlerinde hem yetimhanelerde çıplak aramanın hep yapıldığını söyledi. Gerçekten öyle mi?
Adalet bakanlığı “çıplak arama yapıyoruz” demiyor. Kıyafetlerin kısmen çıkartılmasından bahsediliyor. Çırılçıplak soyunma talep ettikleri bakanlıkça kabule edilmiyor. Oysa Sivas Kadın Açık Cezaevi’nde çıplak aramaya ek olarak üç defa da “otur kalk” tabir edilen uygulama yaptırılıyormuş mahkûmlara.
Bu şevk neden acaba? Aslıhan gibi kimliği belli birine, siyasi davadan içeride olan bir gazeteci yazara bunun yapılmak istenmesi zaten absürt. Ama burası uyuşturucu transit merkezi falan değil ya?
“Kapalıdan açığa geldiniz ama burada da öyle rahat etmeyin,” mesajını vermeye çalışıyorlar aslında. Mahkûma bir gözdağı veriliyor, onuru ve iradesi kırılmaya çalışılıyor. Otoritenin kim olduğu sarsıcı, travmatik bir biçimde mahkûma hissettiriliyor. Muhtemelen idarenin muradı bu. “Hepiniz bizim gözümüzde suçlusunuz, elimizde bir eşya gibisiniz, size dilediğimizi yapabiliriz,” fikrini sarsıcı bir biçimde iletiyorlar. Çok sayıda kişinin önünde yapılınca kişilik olarak eziliyor insanlar. Bir daha bir şeye itiraz etme, bir hakkının peşine düşme konusundaki idaresi peşinen kırılıyor. Psikolojik bir durum aslında: iradeyi kırma yöntemi. Sizi en düşkün halde gösteriyor. Cezaevini böyle yönetmeye çalışıyorlar.
Siz haklar konusunda pek çok davada avukatlık yapıyorsunuz. Yılmaz Güney’in Duvar filminde oldukça çarpıcı biçimde çizilen ve çoktan tarihe karışmış olması gereken bu onur kırıcı dayatmayı uygulama eğilimi başka cezaevlerinde de mevcut mu?
Aslıhan karşılaşmamış ama Türkiye’de birçok cezaevinde, dönem dönem, iradeyi kırmak amacıyla buna benzer uygulamalar yapılıyor. Disipline etmek, boyun eğdirmek, irade kırmak isteniyorsa terör mahkûmlarına da başka mahkûmlara da dayatılabiliyor, bazen de rutin uygulama haline getiriliyor. Bir dizayn etme aracı olarak kullanılıyor. Tüm cezaevlerinde zaman zaman yapıldığı düşüncesindeyim. Sivas Kadın Cezaevi’nde belki on yıllardır bu onur dışı muameleye maruz kalan çok kişi olmuş. Kadın mahkûmlar rencide oldukları, incindikleri için bunu kimseye dile getiremiyorlar. Avukatlarıyla, yakınlarıyla bile paylaşamıyorlar. Belki de bunu idarenin bir hakkı olarak görüyorlar. Kendilerine düşenin de boyun eğmek zorunda kalmak olduğunu düşünüyorlar. Boyun eğmeyenlerin başına gelen de, Aslıhan’da olduğu gibi sarsıcı şekilde gösteriliyor.
Aslıhan gazeteci, yazar, yıllarca cezaevinde kalmış biri olarak uygulamaya direnmiş dahi değil, sadece hukuki temelini soruyor. Bu dahi infaz koruma memurlarının çileden çıkmasına neden oluyor. Tutanaklar, cezalar yağıyor. Tabii sonuçlarının ne olacağını da iyi biliyorlar. Sadece tırnak içinde “misafir edildikten” sonra salıverilecek birini bir yıl daha özgürlüğünden mahkûm edebileceklerinin bilinciyle tutanak tutuyorlar.
“Aslıhan’ın bir gününü değil bir yılını tartışıyoruz”
Davada şu an hangi aşamadayız peki?
Şu an itirazımız infaz hakimliğinde. Bugün bizi dinledi. Mevcut deliller ışığında karar da verebilirdi. Ama tutanağı tutan infaz koruma memurlarının da 5 Kasım Perşembe günkü ikinci duruşmada dinlenmesine karar verdi. Pek gerekli bir dinleme değil bu aslında. infaz koruma memurlarının “Yalan söyledik, yanlış iddialarla tutanak düzenledik, bu tutanağa dayanarak üç gün hücre hapsi verdik” diyecek hali yok. Elbette gelecekler ve “Tutanaktakiler doğrudur” diyecekler. “Yazdıklarınız doğru mu?” sorusunun ikinci cevabı yok ki. Bu ikinci cevabı verse, memur açısından suçu itiraf demek. Bu da bir garabet. Üç kamu görevlisinin beyanına karşı hükümlünün savunması, aynı terazide tartılacak. Bu sürecin bir kaydı da yok. Orası arama noktası/kabini. Güvenlik kameralarıyla denetlenmeyen bir yer. Anladığımız kadarıyla, burası gecekondu cezaevi gibi olduğu için, belki dışarıda bile güvenlik kamerası yok. Birçok cezaevinde, mahkûmun direnmesi halinde infaz koruma memurları el kameralarıyla bu süreci kayıt altına alırlar. Burada da bu yapılabilirdi, kendi cep telefonlarıyla bile kaydedebilirlerdi. Kabini değil tabii ama varsa bir direnme, tehdit, durumu kayıt altına alabilirlerdi. Bunun yerine “Üç, beş, on gardiyanı bir araya getiririz, tutanağa imza attırırız. Devlet bize mi inanacak, mahkûma mı?” diye düşünerek hareket ediyorlar. Bugünkü (2 Kasım) mahkemede de şunu söyledik: “Sayın hâkim, sizin vereceğiniz karar, üç günlük hücre cezasının kararı değil, müvekkilimin bir senesiyle ilgili bir karar.” O yüzden çok hassas bir andayız.