HASAN DENİZ yazdı: “En son 5 Nisan 2018’de Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yaşananlar, “biriken ihmallerin sonucu çok sıradan bir olayın tetikleyebileceği” bir yangının ülkenin gündemini bir anda değiştirebilecek etkiye sahip olduğunu bir kez daha gösterdi.”
HASAN DENİZ
SES – Adıyaman Şubesi
Ülkemizde son yıllarda çıkan hastane yangınları incelendiğinde ortalama ayda bir, bir hastanede yangın çıktığı anlaşılıyor. Kimi hastane yangınları küçük yangınlar olduğu için, basında yer almasına rağmen birçoğumuzun haberi dahi olmuyor. Ama bazı hastane yangınları da o kadar büyük oluyor ki etkileri uzun süre geçmiyor. Örneğin; 26 Mayıs 2009 da Bursa Şevket Yılmaz Hastanesi’nde çıkan yangın sonucu, yoğun bakım ünitesinde tedavi gören 8 hastanın yaşamını yitirmesi, kolay kolay unutulacak bir olay değildir.
Öncelikle, hastanelerde çıkan yangınların önemli bir kısmından kimsenin haberdar olmadığı, bazılarının haber değeri taşımayacak kadar basit görülmesinden veya önemsenmemesinden dolayı basında yer bulmadığı, geçmiş hastane yangınları ile ilgili bilgilere erişimin de sınırlı olduğunu belirtmekte fayda var. Büyük hastane yangınları aynı anda birçok basın organı ve ajansta yer bulabilirken, küçük hastane yangınları olayı haber yapan ajans ile sınırlı kalabilmektedir. Değişik ajansların arşiv taramaları ile 2005 yılından 14.04.2018 tarihine kadar 98 hastane yangını haberine ulaşabildim. Ama erişim sağlayamadığım ve ajanslara düşmeyen birçok yangının olabileceğini tahmin edebiliyorum.
Basında ölümlü ve ağır yaralamalı olarak geçen birkaç haberden örnek verecek olursak;
05.04.2018 tarihinde İstanbul Gaziosmanpaşa’da bulunan Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde can kaybının olmadığı açıklanan yangında hastanedeki yaralı ve hastalar tahliye edilirken, sedyeyle bir kadının cenazesi çıkarıldı. Kadının ölüm nedeninin yangına bağlı olmadığı açıklandı.
09.07.2017 tarihinde Adana Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi’nin tek kişilik hasta odasında çıkan yangında 37 yaşındaki Kerim Kaya isimli hasta yanarak hayatını kaybetti.
18.11.2015 tarihinde Adıyaman Gölbaşı Devlet Hastanesi binasında bilinmeyen bir sebepten dolayı hidrofor deposunda patlama meydana geldi. Patlamanın olduğu sırada temizlik yapan temizlik görevlisi İbrahim Mutluay ağır yaralandı.
17.05.2014 tarihinde Ankara Ulus Devlet Hastanesi 3. katında bulunan yoğun bakım odasında tedavi gören 87 yaşındaki Emine Arı’nın yatağı, bilinmeyen bir nedenle yandı. Yaşlı kadının çığlıklarını duyan hastane çalışanları, Arı’yı yanan yataktan aldı ve yangını kendi imkânlarıyla söndürdü. Yüzünden yaralanan kadın, doktorların tüm çabalarına rağmen kurtarılamadı.
21.01.2012 tarihinde Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesinde su boruları buz tutan kalorifer kazanı basınç yapınca patlama meydana geldi. Patlamada 1 kişi öldü, 1 kişi yaralandı.
26.05.2009 tarihinde Bursa Şevket Yılmaz Devlet Hastanesi'nde çıkan yangında, yoğun bakımdaki 8 hasta hayatını kaybetti. 17'si çocuk 44 hasta, çeşitli hastanelere sevk edildi.
Yine kayıtlara ilk etapta yangın çıkış nedeni tespit edilemeyen yangın olarak geçen bazı yangınların aslında elektriksel kaynaklı olduğu görülmektedir. Örneğin 13.09.2012 tarihinde Maltepe Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi Bilgi İşlem Ünitesinde ve 04.08.2010 tarihinde Bursa Osmangazi ilçesinde özel bir hastanenin zemin katındaki bulunan elektrik panosunda çıkan yangınlar… Yani tabloda ilk etapta kaynağı bilinmeyen yangın olarak geçen bazı yangınların da elektriksel kaynaklı olduğu anlaşılmaktadır.
Peki, her gün yüz binlerce sağlık çalışanının hizmet ürettiği, milyonlarca yurttaşın hizmet aldığı hastanelerimiz yangınlara karşı ne kadar güvenli? Bunun, sağlık emekçileri olarak işçi sağlığı ve güvenliği hizmetleri ve hastalar olarak hasta güvenliği çalışmaları ile ilgisini gözler önüne serebiliyor muyuz?
En son 5 Nisan 2018’de Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde (EAH) yaşananlar, “biriken ihmallerin sonucu çok sıradan bir olayın tetikleyebileceği” bir yangının ülkenin gündemini bir anda değiştirebilecek etkiye sahip olduğunu bir kez daha gösterdi. Taksim EAH’nin dış kaplama malzemesinin tutuşması ile alevlerin bir anda tüm dış yüzeyi sarması bir hatalar zincirini bir anda açığa çıkardı. Binanın dış cephesinde kullanılan giydirmenin mevzuata uygun olup olmadığından, hastaneyi bu şartlarda teslim alan yetkililere, yangın ile ilgili alınan/alınmayan önlemlere kadar her şey haklı olarak sorgulanır oldu. İşçi sağlığı ve güvenliği, hasta güvenliği, sağlıkta dönüşüm programı ve yandaş dostu nepotist uygulamalar adı konulmadan tartışılmaya başlandı.
Ayrıca; İstanbul’un merkezinde, gündüz vakti, kalabalığın dağıldığı bir saatte, 300 yataklı bir hastanenin dış cephe yangınına, 200 itfaiyeci 80 itfaiye aracı ile geliyorsa, 180 hasta 152 ambulansla çevre hastanelere naklediliyorsa, onlarca 112, UMKE, AFAD, Polis aracı yüzlerce çalışanı ile müdahalede bulunuyorsa; yerleşim birimlerinden uzak alanlara yapılan binlerce yatak kapasiteli şehir hastanelerinde, yoğunluğun yaşandığı bir saatte böyle bir yangın çıksaydı acaba ne olurdu? O kadar hasta, hasta yakını, ziyaretçi, stajyer, çalışan en az hasarla, ne kadar kısa sürede, nasıl tahliye edilir, olaya müdahale eden ekipler, hastane çalışanları bu tür konularda ne kadar bilgi sahibi diye insan kendi kendine soruyor.
Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) İstanbul Şubeleri 10 Nisan’da Taksim EAH’de çıkan yangın ile ilgili yaptığı açıklamada; 2011 yılında hastanenin yapım aşamasında da benzer bir yangının çıktığını, 5 Nisan’da çıkan yangında hastanenin yangın söndürme sistemleri ile ilgili sorunlar yaşandığını, yangın merdivenlerinden bazılarının kilitli olduğunu, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği ile ilgili işverenin yapması gereken eğitim ve tatbikatların usulüne uygun olarak yapılmadığını, yangından çok önce Taksim EAH’de yaşanan ve yaşanması muhtemel sorunlarla ilgili olarak yetkililere defalarca hem yazılı hem de sözlü olarak bilgi verdiklerini ama uyarılarının ne yazık ki dikkate alınmadığını belirtti.
Peki, 5 Nisan’dan bugüne hem yangının çıktığı Taksim EAH’de hem de ülkenin dört bir yanındaki tüm hastanelerde ne değişti? Aradan geçen 1 aylık sürede neler yapıldı? Bundan sonra benzer olaylar yaşanmaması veya yaşandığında ne yapılması/yapılmaması konusunda ne tür önlemler alındı? Yapılan çalışmalardan sağlık çalışanlarının ne kadar bilgisi var?
SES üyelerinin de değindiği 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) Kanunu işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması, mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi için işveren ve çalışanların görev, yetki, sorumluluk, hak ve yükümlülüklerini düzenlemek amacı ile çıkarılmıştı. İSG Kanunu 30 Haziran 2012 yılında çıktı; ancak alt yapı yetersizlikleri gerekçe gösterilerek uygulamaya konulması yıllardır erteleniyor. Aslında ertelenme sadece altı yıl değil, kamu emekçilerini işçi sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin dışında tutan 88 yıllık bir erteleme… Belki buradan şunları da sormak gerekir,
* Ülke genelindeki tüm hastanelerin, afetlere ilişkin önlem almalarını, yurtiçinde meydana gelen afet ve acil durumlarda sunulacak sağlık hizmetleri konusunda gerekli hazırlıkları önceden yapmalarını ve ilk 72 saat boyunca hastane dışından hiçbir yardım almaksızın kendi kendine yeterli olmalarını sağlamak amacı ile 20.03.2015 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Hastane Afet ve Acil Durum Planı (HAP) Uygulama Yönetmeliği’ne ilişkin olarak hastanelerde nasıl bir çalışma yürütülmektedir?
* 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu neden sürekli erteleniyor? Alt yapı eksikliği gerekçe ise yıllardır bu sorun neden giderilmiyor? Hem sağlıkta çağ atladık diyoruz hem de altyapı eksikliklerinden dolayı İSG’yi 8 yıl erteliyoruz; “Bu ne yaman çelişki” diye sormayalım mı?
* Taksim EAH’de yaşanan yangın olayı ile ilgili kök neden analizi yapıldı mı, yetkililer ve çalışanlar yaşanan olaydan sonra ne düşünüyor, hasta/hasta yakınları hastanelere nasıl bakıyor…
* Bu yaşananlar, ihmaller zincirinin bir nedeni mi, yoksa kaderin kötü bir cilvesi mi?