GÜLFER AKKAYA yazdı: “Nerede kadınlara yönelik sömürü, ezme politikaları varsa orada feminizm doğuyor. Şimdi de Suudi Arabistan topraklarında ve Müslüman kadınların ellerinde bayraklaşmış, yükseliyor.”
GÜLFER AKKAYA
Kadın hakları konusunda dünyanın en geri ülkelerinden biri olan Suudi Arabistan’da birkaç yıldır sesleri daha da yükselen kadın mücadelesine tanıklık ediyoruz.
Cinsiyetçi uluslararası medya bunu yeni Prens’e, onun batıcı reformlarına yorduysa da gerçeklik -uzaktan takip edebiliyor olsak da- öyle olmadığını gösteriyor. Çünkü bir yerde eğer o haklardan mahrum edilenler haklarını kazanmak için ayaklanmamışsa, ısrarcı mücadelelerini sürdürmüyorsa kimse kimseye hak vermiyor.
Malum, hak verilmez alınır!
Dolayısıyla yazıya bir hatayı da düzelterek başlamış olalım. Suudi Arabistan’da kadın haklarının kazanılmaya başlamasının nedeni yüzünü batıya dönen Prens değil. Cinsiyetçi Prens’i de o kararı almak zorunda bırakan kadınların mücadelesinin kendisidir.
Kadınların hak kazanma mücadelesi Prens de dahil Suudi erkeklerin hoşuna gitmiş midir? Gitsin ya da gitmesin. Kadınlar dayattı, aldı haklarını.
Kazanımlar sürerken kadınların mücadelesi de çeşitli alanlara yayılarak devam ediyor.
Mesela kimliği ortaya çıkmasın diye İştar kod adını kullanan bir kadın (ya da daha çok kadın, bilemiyoruz) Feminizm FM adlı radyo kurup oradan yayın yapıyor.
Yanlış duymadınız, radyonun adı Feminizm FM. Hani kadın erkek bazılarının duyunca iğne batırılmış gibi havaya fırladığı şu feminizm!
Nerede kadınlara yönelik sömürü, ezme politikaları varsa orada feminizm doğuyor.
Şimdi de Suudi Arabistan topraklarında ve Müslüman kadınların ellerinde bayraklaşmış, yükseliyor.
Ancak ne hikmetse “Batıya yüzünü dönmüş” Suudi Arabistan’da kadın mücadelesi verdiği için bir kadın idam tehdidi altında bulunuyor.
Arabistan’da ilk kez bir kadın için mahkemede idam istendi. Zamanlama manidar.
“Suudi Arabistan’da aralarında İsraa al-Ghomghan isimli bir kadının da bulunduğu altı insan hakları aktivisti için idam kararı istendi. Kararın onaylanması durumunda İsraa idam edilen ilk kadın aktivist olacak.”
Hayat enteresan “tesadüflerden” ibaret mi diyelim?
Kadınların kadın mücadelesinde, insan hakları mücadelesinde yükselmeye başladığı, lider olduğu, bu mücadeleleri büyüttüğü an’da hemen devlet adlı zor aygıtının hukuku devreye giriveriyor.
İdam hiçbir gerekçe ile kabul edilemez. Devletlerin hukuk kılıfı altında cinayet işlemelerine müsaade edilmemeli.
Feminist mücadelenin, insan hakları mücadelesinin, demokrasi ve özgürlük gibi insanlığa ekmek ve su gibi lazım olan mücadelelerin yapılması değil, bu mücadelelerin ancak kimlikler saklanarak, gizlilik koşullarında yapılmasına neden olan devletler ve iktidarlar suç işliyor.
Ve dünya yazık ki kadınların, yoksulların, emekçilerin, köylülerin, gençlerin gün geçtikçe haklarını daha da kaybettiği baskıcı rejimlere doğru döndükçe dönüyor.
Sadece Suudi Arabistan, İran değil, yanı sıra Türkiye, Rusya, Amerika, Avrupa kıtası… Kısaca dünyadaki genel gidişat bu yönde.
Devletlerin bu baskıcı saldırılarına karşı her yerde birbirine sahip çıkan, destekleyen mücadeleler başlayamazsa yakında nefes almak bile suç sayılacak.
Kadınların idamla tehdit edilmeleri kuşku yok ki Suudi Arabistan’da durdurulamayan kadın hakları mücadelesine karşı uyarı amaçlı.
Kadınların mücadelesini araba sürme hakkı, maça gitme hakkı ile sınırlandırıp bastırmaya çalışılan Suudi devleti ve yöneticileri belli ki daha sert kararlar almak konusunda hemfikirler.
Ama kadınlar da haklarını kazanmak konusunda kararlı.
Bu durumda Suudi Arabistanlı kadınların mücadelesini görmek, buna destek çıkmak herkesin görevi.
Ve elbette kadın-erkek fark etmeksizin idamlara karşı durmak da.