Yiğit YİRMİBEŞ yazdı: Covid-19 salgınının mevcut yayılımı birinci dalgadan da ikincisinden de daha şiddetli. Ve daha kötüsü, insanlar, bu kar hırsıyla bezenmiş eksik, yarım, aksak kapanma kararlarından bıkmış durumda. Bununla birlikte aşılama yaygınlaşıyor, aşılama yoluyla Covid-19 ile mücadelede sona gelineceği varsayılıyor. Oysa esas durum böyle mi?
Salgın başlangıcında, daha virüsün insanlara ne gibi hasarlar verebileceği net bile değilken, mevcut popülasyonu en hızlı şekilde enfekte ederek virüsün artık bulaşacak kimse bulamamasına dayanan, İngiltere merkezli bir kavram ortaya atılmıştı: Sürü bağışıklığı. Sürü bağışıklığı ile nüfusun yüzde 60’tan fazlası enfekte olursa virüs artık bulaşmazdı. Ama gerçek kısa zamanda ortaya çıktı ve bu politikanın yaratacağı yüksek ölüm oranlarının insanlığın kabul etmeyeceği safhalara varacağı fark edilerek vazgeçildi.
Ancak aynı mantık hala hükümdar. Ve sürü bağışıklığını virüs yerine aşıyla sağlamakta kararlı. Bu kez aşılama yoluyla nüfusun yarıdan fazlasının bağışıklık kazanması ve bu şekilde virüse yayılma şansı verilmemesi planlanıyor. Salgınla savaş bu kadar basit ele alınınca bundan sonrası için tüm hesap günde kaç kişinin aşı olması gerektiğini tam tahmin edebilecek matematiksel formüllere indirgenebilir.
Ama mesele bundan çok daha karmaşık. Kızamık gibi çok bulaşıcı salgınlar için nüfusun yüzde 90-95’inin bağışık olması gerekir. Covid-19’da bulaşıcılık oranı kızamığa göre daha düşük olduğu için nüfusun yüzde 60-70’i aşılandığı takdirde sürü bağışıklığı yaratılarak virüsün yayılmasının önüne geçilmesi tahmin ediliyordu.
Yukarıdaki matematiksel sığ formül tüm insanların aynı enfeksiyon riskine sahip olduğu değerlendirmesine dayanıyor. Oysa hala bu virüs hakkında karanlıkta kalan çok şey olmasının yanında, ilk elden, süper yayıcıların olduğunu, diğer yandan yüksek bulaşıcı insanlarla yakın temaslı olmasına rağmen bazılarının enfekte olmadığını biliyoruz. Ayrıca Covid-19 için insanlar kızamık gibi ömür boyu bağışıklığa da sahip değil. Dolayısıyla sürü bağışıklığı için nüfusun büyük bir kısmının aşılanması mümkün olduğunca çabuk yapılmalıdır. Ve bu insanların küresel hareketlilikleri gereği tüm dünyada, aynı anda ve aynı hızda yapılmalıdır.
Önlemler, sınırlama ve kapanmalar olmadan sürü bağışıklığının hiçbir işe yaramadığının örnekleri için Brezilya ve İsrail’e bakılabilir. 2020 yılının Eylül ayında Brezilya’da nüfusun üçte ikisinin enfeksiyondan geçtiği ve sürü bağışıklığı sağlandığı yanılgısı yaşandı. Fakat hemen ardından mutasyona uğramış virüsün yarattığı vaka sayısının hızlı artışı ile bu saçma politika da çöpe gitmiş oldu. İsrail ise hızlı aşılamayı denedi ve ocak ayı ortasına kadar nüfusun %25ini aşıladı. Fakat aynı ay ülkede salgının başlamasından bu yana en yüksek sayıda vaka görüldü.
Yukardaki örneklerdeki gibi bundan sonrası için de virüsün mutasyon riski göz önünde bulundurulmalıdır. Ve bu durumlar göz önünde bulundurulduğunda ülke nüfuslarının yüzde 60-70’inin aşılanması ile sürü bağışıklığı sağlanamaz. Enfeksiyon riski ne kadar fazlaysa aynı oranda mutasyon riski de fazladır. Bu durum da bize aşılamadan da önce enfeksiyon riskini azaltacak önlemlerin alınmasının hayati olduğunu göstermekte. Bununla beraber emperyalist devletlerin ve ilaç şirketlerinin Covid-19 aşılarına ilişkin patent korumasından feragat etmesi ve aşının çok hızlı bir şekilde yaygınlaşması gerekmektedir.
Dünya Ticaret Örgütü fikri mülkiyet hakları nedeniyle, diğer ülkelerin Moderna, Pfizer ve Johnson & Johnson dahil olmak üzere önde gelen onaylı aşıları üretmeleri yasaklanmıştır. 2020 yılının Ekim ayında, Güney Afrika ve Hindistan, DTÖ’ye pandemi süresi boyunca bu kurallardan geçici olarak feragat etme teklifinde bulundular, böylece aşılar farklı ülkelerde üretilebilir, bulunabilirliklerini artırabilir, maliyetlerini düşürür ve aşılara ulaşmak kolaylaşabilirdi. Daha sonra feragat hakkında yapılan çalışmaları infografik şeklinde paylaşan Avrupa Forum haberine göre ise zengin ülkelerin tümü aşı patent feragatnamesine karşı. Feragatnamenin yokluğunda, mevcut üretim ve dağıtım oranlarının, özellikle daha bulaşıcı olan ve önceki enfeksiyondan veya mevcut aşılardan kazanılan bağışıklıktan kaçtığı görülen yeni mutasyonlar ortaya çıkmaya devam ettikçe, pandeminin ivmesinin durması pek olası değildir.
Tüm bunlar tartışılırken Pfizer CEO’su Albert Bourla, salgınla mücadelede bağışıklığı artırmak için aşıları tamamlanmış kişilere 6-12 ay içerisinde üçüncü doz aşı yapılabileceğini söyledi. Bourla, Covid-19 aşılarının her yıl tekrarlanması gerektiğini de öne sürdü. BioNTech’in kurucu ortağı Özlem Türeci ise, aşıdan sonra virüse karşı bağışıklığın zaman içinde azaldığını belirterek, “Mevsimsel gripte olduğu gibi yıllık aşılar olunabilir” açıklamasında bulundu. Buradan da anlaşılıyor ki çarpık aşılama yoluyla halkların kanını emme planlamaları şimdiden yapılmaya başlanmış.
Buna karşı eylemler arasında en dikkat çekici hamle Stanford Üniversitesi’ndeki bir grup bilim insanından geldi. Pfizer ve Moderna’nın Covid-19 aşı şişelerinin dibinde kalan aşı üzerinde yaptıkları çalışmayla, bu mRNA aşılarının ‘reçetesini’ çıkardılar ve Github’ta yayınladılar. Tabi bu bilgiler söz konusu aşıların başkaları tarafından üretilmesini değil, Covid-19 testlerindeki ‘yalancı pozitif’lerin tespit edilmesini sağlayacak bilgiler içeriyor. Buna göre, bu aşıların mRNA kodunun bilinmesi sayesinde gelecekte, Covid-19 testi pozitif çıkan bir kişide görülen virüs mRNA’sının gerçek virüsten mi yoksa aşıdan mı geldiğinin ayrımı yapılabilecek.
Bu noktada aşı taklidine ilerlemek zor görünüyor. Dolayısıyla bu kapitalistlere karşı küresel çapta dur demek gerekiyor. İnsan hayatı yerine kar hırsını merkeze koyan bu politikalara karşı ezilen halkların birlikte mücadelesine kaldıraç olabilecek küresel emek ve sağlık örgütlerine, yeni yeni ağırlığını hissettiren İlerici Enternasyonal gibi yapılanmalara büyük görev düşüyor.
Virüs ne kadar uzun süre yayılırsa, o kadar çok mutasyona uğrayabilir ve aşıya dirençli hale gelebilir. Bu nedenle gerçek sürü bağışıklığı, ancak katı sınırlama önlemleri alınırsa ve fikri mülkiyet kısıtlamaları kaldırılırsa sağlanabilecek. Aksi takdirde salgın daha uzun süre devam edecek, daha fazla insanın ölümüne ve daha fazla geçim kaynağına zarar verecektir. Salgın, şirketler arasında bir rekabet konusu olmamalıdır. Ve Covid-19 salgını aşılar eşit dağıtılmadan sona ermeyecektir.
Covid-19, dünyadaki her yerde halk sağlığı ve ekonomisi için bir tehdittir. Bu önlemlerin alınmaması önündeki tek engel ise zengin devletlerin burjuvazisi ve bitmek tükenmek bilmeyen kar hırsları. Vahşi kapitalistler dizginlenmeli ve kapanma önlemleri çok daha kapsamlı ve katı bir şekilde gerçekleştirilmelidir ki ancak bu şekilde maskelerimizi atacağımız günler gerçekten yakınlaşmış olur.