Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’deki Suriyeli göçmenlere vatandaşlık hakkı verileceğini söyledi. Bu açıklamayla birlikte, sosyal medyada ‘‘Suriyelileri istemiyoruz’’ başlıkları açıldı ve Suriyelilere dönük ırkçılık günlerdir devam ediyor. Neredeyse her musibetin sorumluluğu Suriyelilere yükleniyor. Sanki onlar olmasa memleket güllük gülistanlık…
AHMET SAYMADİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 3 Temmuz tarihinde Kilis’te yaptığı konuşmada, Türkiye'deki Suriyeli göçmenlere vatandaşlık hakkı verileceğini söyledi. Bu açıklamayla birlikte, sosyal medyada ‘‘Suriyelileri istemiyoruz’’ başlıkları açıldı ve Suriyelilere dönük ırkçılık günlerdir devam ediyor. Neredeyse her musibetin sorumluluğu Suriyelilere yükleniyor. Sanki onlar olmasa memleket güllük gülistanlık.
Ancak Suriyelilerin vatandaşlığa alınması konusunda dikkatli olmak gerek. Bosna savaşından kaçan Boşnaklara, Bulgaristan’dan gelen Türklere bile vatandaşlık vermeyen, verene kadar bin bir çile çektiren devlet neden üç milyon insana vatandaşlık vermek istiyor? İkinci soru da şu, ‘‘İçişleri Bakanlığı Suriyelilerin sicillerine bakıyor’’ deniliyor. Sicil derken ne kast ediliyor?
Bu iki soruyu cevaplamak hepimiz için çok kolay:
AKP, 14 yıldır iktidarda. Çıkarı olmayan herhangi meseleyi kolayca hayata geçirmeyeceğini biliyoruz.
Göçmenler kendilerine hoşnutlukla yaklaşan siyasi partilere kendilerini yakın hissediyor. Örneğin, Türkiye’de merkez sağ bir partiye oy veren Türk seçmenler Almanya’da göçmen politikaları sebebiyle sosyal demokrat partilere oy veriyor. AKP, Suriyelilerin tamamının kendisine oy vereceğini hesap ediyor. Suriyelileri AKP’nin az oy aldığı yerlere yerleştirerek illerin dengelerini değiştirmek, AKP’nin vekil sayısını arttırmak istiyorlar. Son dönem Alevi yerleşim yerlerine Suriyelilerin yerleştirilmesi bunun basit bir örneği.
İçişleri Bakanlığı’nın sicil meselesinden kastının ise Suriyelilerin mezhebine bakmak olduğunu biliyoruz. AKP, Sünni Suriyelilere vatandaşlık verip Alevileri ise vatandaşlığa almamayı planlıyor. AKP’nin Suriyelilere vatandaşlık vermek istemesinin, ülkedeki mezhepçiliği körüklemek, seçim hileleri yapmak, illerdeki etnik-inanç dengelerini bozmak olduğu açık.
AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, "Dil biliyorsa, Türkiye'ye katma değer katacak gibi 8 -10 başlığı sağlıyorsa olabilecek" alacağız diyor. Katma değerden kasıtlarının eğitim düzeyi ve kalifikasyon olduğunu zaten itiraf ediyorlar. Savaştan kaçan 3 milyon insan AKP için pazardan seçilen domates gibi, sağlamları al, çürükleri at. Ama çürükler için düşünüleni de Sabah gazetesinin bir haberinde şöyle okuyoruz, ‘‘Türk vatandaşları başvurmadığı için yurtdışından ithal edilen imalat, inşaat ve maden sahasındaki çalışan açığını da kapatacak’’ Suriyeliye bakışlarının bir diğer noktası ise sömürülecek ucuz iş gücü. Suriyelileri, AKP’nin taşeron cumhuriyetine, hakkını bile savunamayacak köle yığınları yapmayı planlıyorlar. Ki Suriyelilerin mevcut durumu da bu zaten: Ucuz, güvencesiz iş gücü,
Ancak vatandaşlık meselesine dair kuşkularımızı ifade ederken Suriyelilere karşı ırkçılığa ve nefret söylemine düşmemek gerekiyor. Türkiye’de ekonominin bozulmasının, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişememenin; tacizin ve kadına şiddetin sorumlusu Suriyeliler değil. Eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim Suriyeliler yokken de yetersizdi. Suriyelilerin hiç gitmediği illerde de sorun olması, bunun bir göstergesi. Taciz ve kadına şiddeti söylemeye gerek yok; Suriyeliler olsa da aynı olmasa da…
Suriyelilerin göçmen olmasının en önemli sebeplerinden birisi biziz. Türkiye hükümeti, Suriye’nin yıkılması için elinden geleni yaptı. Binlerce cihatçı katili silahlandırdı, her türlü desteği sağlayarak Suriye’ye yolladı. Biz buna engel olamadık, AKP’yi durduramadık! Doğru dürüst bir savaş karşıtı kampanya örgütlemeyi bile başaramadık. Savaşın ortasında kalan milyonlarca insan, mecburen göç etmek zorunda kaldı. Suriye’deki savaşın destekçilerinden olan Avrupa Birliği de onlara kapıları kapayınca Türkiye’de sıkışıp kaldılar. Makedonya sınırında bekleyen Suriyeli bir mülteci aile, çadırına şunu yazmıştı, "Ülkene sığınmacıların gelmesini istemiyorsan, başka ülkelere bomba yağdırmaya bayılan politikacılara oy vermeyi bırak." Pekala ‘‘Ben oy vermedim’’ diyebilirsiniz. Ama dış politikada işler öyle yürümüyor, Türkiye’de hükümet kimse dünyada da bizi o temsil ediyor. Her politikasından sorumluyuz ve bedelini ödemeye mecburuz.
Peki ne yapabiliriz. Türkiye’de yaşamak zorunda kalan bütün Suriyelilerin Türkiye’de yaşayan her yurttaş gibi sosyal haklardan faydalanması için çabalamalıyız. Onlar üzerinden yapılan sömürü planlarına engel olmalıyız. AKP’nin savaş politikalarına dur demeliyiz. AKP’nin, Suriye’deki savaşın ana aktörü olduğunu Suriyelilere anlatmalıyız. Ki kendileri muhtemelen bizden daha iyi biliyor…
Savaşa ve Diyanet’e ayrılan bütçenin eğitime, sağlığa hasılı halkın ihtiyaçlarına sağlaması için mücadele etmeliyiz.
Sosyal medyada; vaktiyle köyü yakıldığı için şehre göç etmek zorunda kalan Kürde reva görülenle, savaştan kaçtığı için Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan Suriyeliye reva görülen şey aynı. Sorun göç edende değil, göç ettirende.
Hasılı; Vatandaşlık meselesi Suriye’deki savaşın bitmesinden, Suriyelilerin vatanlarına dönmesinin koşulları yaratılmasından sonra konuşulacak bir mesele. O zamana kadar başımızın üstünde yerleri var. Direkt karşımıza alırsak gidecekleri yer AKP, yoldaşlaşmaya hemhal olmaya çalışırsak eğer safları bizim yanımız olur.
Son olarak; Araplara dönük ırkçı söylemlerde bulunanlara da şu hatırlatmayı da yapmak gerek. Mersin’de, Adana’da, Antakya’da iki milyona yakın Arap yurttaşımız var. Gezi’de yitirdiğimiz Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Ahmet Atakan Arap’tır. Mardin, Urfa, Siirt ve Gaziantep illerinde de Arap yurttaşlarımız var. Araplara dair nefret söylemini bir kenara bırakıp, onların zaten bu ülkenin yurttaşı olduğunu hatırlamak gerek…
Ayrıca, bugün Ali İsmail Korkmaz'ın ölüm yıl dönümü, saygıyla anıyorum.