SEÇTİKLERİMİZ – RAGIP DURAN’ın ArtıGerçek’teki yazısı: “ABD’nin sahadan çekilmesi, Suriye’de güç kazanmak isteyen diğer aktörlerin politikalarını kaçınılmaz olarak değiştiriyor. Ama belirsizlik berdevam.”
RAGIP DURAN
ABD Başkanı Donald Trump'ın danışmanlarına, Dışişleri ve Savunma Bakanlıkları ile uluslararası koalisyondaki ortaklarına danışmadan alelacele verdiği Suriye'den geri çekilme kararı doğal olarak bölgedeki güç dengelerini değiştirmek üzere.
ABD içinde binbir güçlükle boğuşan Trump, Suriye kararıyla aslında başına bir bela daha almışa benzer. Amerikan Kongresi, Meksika sınırına duvar örülmesi konusunda Beyaz Ev'in talebini red ettiği için, Federal hükümetin "kepenkleri kapattığı" günlerde, Başsavcı, Trump'ın Rusya ile olan yasadışı ilişkilerini sorgularken, F. Gülen'in kaçırılması meselesi de Başkan'ın başını ağrıtıyor. Trump'ın eski avukatının itirafları da bir başka sıkıntı. Artı Gerçek yazarı Armağan Kargılı, Cuma akşamı Artı TV'de yayınlanan programda bu konuyu ayrıntılarıyla aktardı.
Aslında Trump'ın baştan beri kendi içinde tutarlı bir Suriye hatta Ortadoğu politikası yoktu. Beyaz Ev, Dışişleri ve Pentagon farklı politikalar geliştirip uyguluyordu. Trump, danışmanlarını dinlemiyordu. Aklına estiğinde koca ABD'nin dış politikasını Twitter'da bir anda değiştirebiliyordu. "Yeniden Büyük Amerika" sloganı aslında içine kapanık, milliyetçi, korumacı bir politika. Ne var ki bu gerici politikanın diplomasideki tercümesini doğru dürüst yapabilecek çapta bir lider değil Müteahhit Beyefendi. Meksika, İran, Kore, AB, Suudi Arabistan ve son olarak Suriye konusunda hep yanlış kararlar verdi. Bu nedenle de göreve geldiğinden bu yana Dışişleri Bakanı, Adalet Bakanı, son olarak Beyaz Ev Genel Sekreteri, Savunma Bakanı ve Suriye Özel Temsilcisi dahil 30'a yakın üst düzey görevli istifa etti.
Twitter'da ilan edilen yaklaşık 2 bin Amerikan askerinin Suriye'den çekilmesi için Başkanlık kararnamesi lazım. Temsilciler Meclisi ve Senato'da, sadece muhalefetteki Demokratlar değil Cumhuriyetçiler de, Trump'ın bu karardan vazgeçmesi için harıl harıl çalışıyor. Zor bir ihtimal… Hükümetin kepenkleri kapatması, ABD medyasında Suriye meselesini hemen ikinci sıraya düşürdü.
Trump'ın Suriye'den askerlerini çekmesi, ABD'nin emperyalizmden vazgeçmesi anlamına gelmiyor.
Suriye'de olup biteni geçmişteki yazılarda, "8 satranç tahtası üstüste ve 8 oyuncu kazanmak istiyor. Ne var ki bir tahtadaki hamle diğer 7 tahtada aynı şekilde tekrar etmiyor" diyerek anlatmaya çalışmıştım. Şimdi tahta ve oyuncu sayısı 7'ye düştü. Ama, majör bir oyuncunun sahadan çekilmesine rağmen, mekanizma değişmedi.
Bu 7 oyuncunun yani Şam rejimi, Kürtler, Rusya, İran, Türkiye, IŞİD dahil cihadçı örgütler ve İsrail'in, Trump'ın çekilme kararından sonraki konumlarına bakalım:
Esad memnun. Şam'dan gelen ilk tepkilere göre, temkinli de olsa, ABD'nin çekilmesi olumlu karşılandı. "Uygulamaya bakacağız. Bir oyun olmasın" diyor rejim. Esad, Rusya ve İran'la birlikte zaten bir süredir temel meselenin Suriye'nin kuzeyi ve doğusu olduğunu savunuyordu. Washington'ın Kürtleri kullandığını ve Suriye'yi parçalama niyetinde olduğunu iddia ediyordu. Şam, haklı olarak kendi topraklarında yabancı asker istemiyor. Bu arada yabancı asker derken, Rusları ya da İran ve TSK ile uzantılarını değil, esas olarak Amerikalıları kastediyordu. Esad, kuşkusuz, kendi topraklarında TSK'nın varlığından da rahatsız. Şam, ABD'nin çekilmesinden tabii ki kazançlı çıktı. Ne var ki, ABD'nin Suriye'deki askerî varlığı, rejime Rusya ve hatta İran ile ilişkilerinde belirli bir meşruiyet ya da siyasi gerekçe sağlıyordu. Bu gerekçe artık yok. Rejim, şimdi Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) daha fazla baskı yapmak kozunu ele geçirdi.
Kürtler, ABD'nin bölgeden ayrılmasından tabii ki gayrı memnun. Hem IŞİD'e karşı savaşta belki de daha çok TSK'nın olası bir işgali karşısında önemli bir askerî müttefiklerini yitirmiş durumdalar. SDG bu durumda büyük bir ihtimalle önce Şam ile belki de Rusya ve İran ile anlaşmak zorunda kalabilir. Kürtler, Suriye'de halen ordusu olan ama devleti olmayan bir millet konumunda. Ülke topraklarının üçte birini yöneten SDG'nin bir başka özelliği de Suriye'deki enerji kaynaklarının yüzde 70'ini kontrol etmesi. Asayiş ile birlikte yaklaşık olarak 100 bin askeri olan SDG, IŞİD gibi vahşi çapulcu sürüsüne karşı başarılı bir sınav vermişti. Ne var ki Şam rejimi ya da TSK karşısında, SDG askerî güçlerinin topraklarını koruması oldukça güç. Uzun vadeli bir gerilla savaşında özellikle TSK ve hatta rejimin ve Moskova'nın askerî güçlerine karşı başarı kazanma ihtimali yüksek. SDG, ABD'nin bölgeden ayrılmasından sonra başta Fransa olmak üzere, ki bölgede 1200 özel tim askeri var, uluslararası koalisyonun diğer üyelerinin bölgede kalmasını ve kendilerine IŞİD ve TSK'ye karşı destek vermelerini bekliyor. Paris, Londra ve Berlin'den gelen ilk açıklamalar olumlu. Ama bu üç başkentin siyasi ve askerî gücü ABD'ninkiyle kıyaslanabilecek kadar önemli değil.
Rusya, ABD'yi bölgeden göndermenin zaferini yaşıyor. Hatta Trump'ın bu kararı Putin'in baskısı, hatta tehdidiyle aldığı yolunda iddialar bile var. Bilek güreşinin ilk raundunu Moskova kazanmış durumda. Çünkü Putin'in Suriye'deki tek ciddi rakibi ABD idi. Şimdi bu rakip de sahadan çekildi. Ne var ki, ABD'nin sahadan çekilmesi, Esad-Putin ilişkilerinde de yeni bir konumlanmaya yol açabilir. Moskova artık Ankara ile ilişkilerinde de değişikliğe gidebilir (Afrin?). Tahran'la olan irtibatı ise ABD karşıtlığı temelinde olduğu için istikrarlı.
İran da kazananlar arasında. Tahran'ın Suriye'deki temel sorunu, ABD idi. Trump'ın çekilmesi ile şimdi Tahran-Şam ve Tahran-Moskova ilişkileri nitelik ve içerik değiştirebilir. ABD'nin boşluğunu doldurma konusunda, Şam pivot konumunu koruyabilirse, Moskova, Tahran ve Ankara arasında yakın bir gelecekte çekişmelere tanık olabiliriz.
Türkiye, daha doğrusu Erdoğan, beklemediği bir durumla karşı karşıya kaldı. Washington Post ve New York Times'ın haberlerine göre, Ankara'nın talebi, ABD'nin Suriye'den çekilmesi değil, SDG'ye desteğini kesmesiydi. ABD geri çekilirken silahları ve askerî altyapısını SDG'ye mi bırakacak? Washington bölgeden çekilse de SDG'yi siyasi olarak desteklemeye devam edecek mi? Bu sorular Ankara'yı kuşkulandırıyor. Cumartesi günü yayınlanan haberlerde ABD'nin SDG'ye 150 TIR silah daha gönderdiğini bildiriliyordu. Erdoğan, sahadan majör bir oyuncunun ayrılmasına rağmen, başta Moskova olmak üzere, Tahran ve Şam'ın itirazı ve engeli olmadan, Kuzey ve Doğu Suriye'yi işgal edemeyeceğini bildiği için, TSK harekâtını ertelemek zorunda kaldı.
Cihadçılar konfederasyonu, kendilerine karşı uluslararası koalisyonu kurup özellikle hava saldırıları ile IŞİD ve diğer Cihadçı örgütlere büyük zarar veren ABD'nin bölgeden çekilmesinden memnun. Bu örgütler, askerî müttefiğini kaybetmiş olan SDG'nin kontrol altında tuttuğu bölgeleri yeniden ele geçirmek için önemli bir fırsat doğduğuna inanıyor. Ne var ki bu konfederasyon hem birleşik değil hem de eski gücünü yitirmiş durumda. Ancak, henüz varlığını sürdüren bir örgütün, ABD tarafından bitmiş olarak etiketlenmesi, IŞİD'in bir başka kazanımı. Cihadçı örgütlere esas kan veren Ankara'nın yeni konumda önemli bir güç ve avantaj kazanamaması ise her ikisinin de kaybı.
İsrail'den gelen tepkiler daha çok gayrı memnuniyeti ifade ediyor. İsrail'in bölgedeki varlığı büyük ölçüde ABD'ye bağımlı olsa da, ABD'nin Suriye'den çekilmesi, bölgede dolaylı olarak olsa da İran'ın güç kazanmasına hizmet ediyor. İsrail, ABD olmasa da, kendi askerî gücüyle, hem Şam biraz da Tahran'ı rahatsız edebilecek çapta bir güç. İsrail'in SDG'ye desteği de artabilir. Tel Aviv-Moskova ilişkilerinde iyileşme beklenebilir.
Türkiye'deki Kürt meselesini de doğrudan ilgilendiren Suriye'deki ihtilaf birkaç gerçeğin daha ortaya çıkmasını sağladı:
ABD'nin Kürdistan aracılığıyla Ortadoğu'da ikinci bir İsrail kuracağı yolundaki iddia tekzip edildi. PYD/YPG/YPJ'yi Amerikancı olmakla itham eden sağcı-solcu Türk "aydınları" ve "yazıcıları" da bu kozu kaybetmiş durumdalar. Dahası "ABD, Kürtleri yine sattı" diye sevinenler var. Hazin! Kürtlerin başına gelen her felaketi zafer olarak görenler sadece iktidarperverler değil.
ABD'nin stratejik müttefiki Ankara ile Moskova'nın himayesindeki Şam'ın, "ABD işbirlikçisi" olarak yaftaladığı SDG bundan böyle bu tür bir suçlamaya muhatap olmayacak.
Suriye savaşının başında, rejimden de İslamcı muhalefetten de uzak durup bağımsızca 3. yolu seçen Kürtler başarı kazanmıştı. Siyasi bir güç olarak Kürtler, Suriye'de ABD'den önce de vardı, sonra da olacak.
Trump'un son tweetlerinden birinde "Biz eve dönüyoruz. IŞİD'in arta kalan güçleriyle de bölgedeki devletler, Türkiye uğraşsın…" mealinde bir cümle var. Bölgede IŞİD'i saymazsak SDG'yi terörist olarak niteleyen bir tek Ankara var. Erdoğan şimdi "PYD/PKK ve IŞİD'i bölgeden temizleyeceğiz" diyor. IŞİD'i PYD ile, SDG'yi de IŞİD ile zayıflatmak mümkün. Ne var ki PYD ve IŞİD'e karşı aynı anda savaşmak mümkün değil. TSK, Cumartesi gecesinden itibaren Kilis tarafında sınıra yoğun yığınak yapmaya başladı.
SDG ile Suriye'deki diğer 6 güç arasında en çok Şam rejiminin ortak yanları var. İkisi de aynı devletin yurttaşları, ikisi de laik, ikisi de IŞİD'e karşı, ikisi de Ankara'ya karşı. Kısa ve orta vadede SDG ile Esad'ın uzlaşması beklenir. SDG'nin AB, Moskova hatta İran ile dengeli ilişkilerini sürdürmesi de muhtemel. Bu konum TSK işgali ihtimalini zayıflatır.
Sonuç olarak, satranç hem diplomatik tahtada hem de askerî tahtada devam edecek. ABD'nin çekilmesinden sonra 7 güçte, bazı değişiklikler meydana geldi/geliyor. Ama işin esası değişmedi: Suriye'de yabancı güçler var oldukça sorun bitmeyecek. Moskova ve Tahran, Suriye üzerinde, Şam vasıtasıyla gücünü artırmak amacında. Ankara, takılıp kaldı kimsenin kabul etmediği "Suriye'deki Kürt tehdit"ine. Artı Gerçek yazarı Koray Düzgören bu konuda açıklayıcı bir yazı yazdı.
Erdoğan'ın diplomatik alanda da askerî alanda da elinde tayin edici bir koz bulunmuyor. 6 güç ve AB ve hatta Washington, Suriye'de ABD'nin bıraktığı boşluğu Erdoğan'ın doldurmasına izin vermez. Ankara, Suriye'de zaten hiçbir zaman oyun kurucu olamadı, hep oyun bozucu idi. Erdoğan'ın Suriye'de herhangi bir inisiyatif geliştirme şansı ve olanağı yok. Çünkü Ankara ekonomik krizin eşiğinde, müttefiği yok, kimseye güven vermiyor, davasına hak veren ikinci bir devlet yok! Dolayısıyla Ankara, diğer 6 oyuncunun politika ve stratejilerine göre tutum belirleyecek. Yani oyun bozucu rolünü sürdürecek. Şimdiye kadar olduğu gibi…