Bitti, bitiyor denilen Çözüm Süreci’nin devam edeceği anlaşılıyor. AKP ile HDP süreci sürdürme konusunda anlaşmış görünüyor.
Hükümetin ve HDP heyetinin verdiği mesajlar Kobanê nedeniyle yaşanan krizin aşıldığına ve sürecin devam edeceğine işaret ediyor. Hükümete yakın kaynaklar krizin aşılmasında MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın taraflar arasında sürdürdüğü ‘mekik diplomasisinin’ etkili olduğunu söylüyor. Basın da İmralı-Hükümet-HDP üçgeninde bir dizi görüşme yapan Fidan’ın krizin aşılmasında ‘kilit rol’ oynadığını yazıyor.
Kürt tarafıysa görüşmelerin yeniden başlamasında Öcalan’ın tavrının belirleyici olduğunu söylüyor. Öcalan’ın tarafları uyardığı ve sürecin hızlandırılmasını talep ettiği ileri sürülüyor.
Ayrıca gözler şimdi İmralı’ya çevrilmiş durumda. HDP heyetinin yakında adaya gitmesi bekleniyor. Her ne kadar görüşmeler yeniden başlamış ve taraflar anlaşmış olsalar da sürecin akibetiyle ilgili kesin bir şey söylemek için HDP heyetinin adadan dönmesini beklemek gerekiyor.
Ne de olsa AKP-HDP görüşmelerinin yeniden başlaması ve heyetin adaya yeniden gidecek olması kriz tamamen aşıldı demek için yetmiyor.
Zira Kobanê sonrası yeni dönemde Kürt tarafı artık eskisi gibi olamayacağını söylüyor ve kamuoyuna açık müzakere istiyor.
PKK lideri Öcalan gibi KCK ve HDP de bunu talep ediyor. Kürt tarafı bütün bileşenleriyle açık müzakere olmadan sürecin devam edemeyeceğini söylüyor. Bu durumda görüşmeleri eski tarzı sürdürmek yeni krizleri tetiklemek anlamına geleceğinde pek mümkün görünmüyor. Ayrıca HDP’nin bu koşullarda İmralı’ya gitmeyi kabul etmeyeceği de biliniyor.
Dolayısıyla sürecin kalıcı bir biçimde devam etmesi için taraflar arasındaki görüşmelerden kapsamlı bir sonucun çıkması gerekiyor. Aksi yeni ve daha ağır krizlerin patlar vermesi anlamına geliyor. Dediğim gibi bu konjöktürde bunu göze almak kolay görünmüyor.
Öte yandan görüşmelerin yeniden başlamasıyla birlikte hükümet yanlısı medyada sorunun nihai çözüme dair bir takım tartışmalar da başlamış bulunuyor.
Medya hükümetin ‘silah bırakma’ talebinden vazgeçtiği, bunun yerine ‘geri çekilmenin sağlanmasını ve savaşın sonlandırılmasını’ istediğini yazıyor.
Kürt tarafının bu taleplere kapalı olmadığı biliniyor ancak, hükümetin bunun karşılığında nasıl bir eylem planı açıklayacağı ve hangi demokratik adımları atacağından söz edilmiyor.
KCK bu adımlar karşılığında demokratik çözüm istiyor. Kürtlerin gasp edilen kollektif haklarının verilmesini; yasal ve anayasal güvence altına alınmasını talep ediyor.
Ne var ki Kürtlerin bu taleplerini pek de duyan olmuyor. Kürtlerden ne istendiği peş peşe sıralanıyor ama, sıra onların talebine gelince hükümet gibi medyası da sus-pus oluyor. Onlar sus-pus olunca ama sorun da ortadan kalkmış olmuyor. Aksine her geçen gün biraz daha ağırlaşıyor.
Hükümet sorunu daha fazla ağırlaştırmak istemiyorsa halklarımızın demokratik iradesini esas olan; halkların özgürlüğüne, eşitliğine ve gönüllü birliğine dayanan bir çözümü vakit geçirmeden sağlaması gerekiyor.
Bunun nesnel gelişmenin dayattığı bir zorunluluk olduğunu ve bundan daha fazla kaçmanın mümkün olamayacağını artık anlaması gerekiyor. Kaldı ki hükümetin süreci kesip atamaması ve bildiği gibi yapamaması da bunu gösteriyor.
Hükümetin oyalama, zaman kazanma hesabı her defasında duvara çarpıyor ve sorun daha da ağırlaşmış olarak geri geliyor.
Çözümsüzlüğün faturası her defasında biraz daha kabarıyor çünkü, nesnel süreç Türkiye’nin Kürt ve Kürdistan sorunun çözmeden yoluna devam etmesine izin vermiyor.
Ortadoğu’nun yeniden şekillendiği ve bölgenin odağından birleşik bir Kürdistan’ın yükseldiği nesnel süreçte hükümeti ve devletiyle Türkiye’nin Kürtlerden ve Kürdistan’dan kaçması artık mümkün görünmüyor. Aksine Kürtlerle ortak bir yol bulması ve ortak bir gelecek kurması zorunlu görünüyor.
Çözüm Süreci ona bu fırsatı sunuyor ama, hükümet sürecin gerektirdiği cesur adımları bir türlü atmıyor.
Bundan sonra atıp atmayacağı konusunda kuşkular devam etse de Başbakan Davutoğlu’nun yakında açıklanacağı söylenen ‘eylem planını’ görmek gerekiyor.
Kobanê sonrası hiçbir şey eskisi gibi olamayacağına göre müzakerelerin başlayacağını ummak; adil ve kalıcı bir çözüm yolunda umudu korumak gerekiyor.
(Yeni Özgür Politika – 18 Kasım 2014 – Günay Aslan)