LEYLA UYAR yazdı: “Halk sokakta tepkilerini bütün açıklığıyla ortaya koyarken Bölge Yönetiminin yükselen bu taleplere ‘alaycı’ yaklaşımı dördüncü gününe giren haklı sokak gösterilerini zaman zaman şiddete varan biçimlere götürdü. Görülmesi gereken bir durum var ki, bu halk uzun yıllardır toz duman arasında yaşam mücadelesi veriyor.”
LEYLA UYAR
Güney Kürdistan’da (Başur) 25 Eylül referandumu öncesi alınan yanlış siyasi kararlar sonucunda giderek derinleşen ekonomik ve siyasi krizden etkilenen memur, sağlıkçı, akademisyen ve eski peşmergeler uzun süredir sokaklarda hükümete “sorunları çözün” çağrısı niteliğinde bir dizi yürüyüş ve basın açıklamaları gerçekleştirmişlerdi. Ana muhalefet ise bu gidişatı durdurmanın yolu olarak parlamentonun açılmasını, sorunların demokratik biçimde ele alınmasını öneriyordu.
Bu talepler devam ederken Kürdistan Bölge Hükümeti kriz üstüne kriz yaşadı. KDP ve Barzani tarafından Bölge’nin biriken sorunlarına çözüm olarak dayatılan bağımsızlık referandumu krizden çıkış yerine, Bölge’yi adeta askeri, ekonomik ve siyasi olarak bitirme noktasına getirmişti. Kerkük ve diğer tanımsız (statüsü belirsiz) bölgelerin ‘yapılan bir anlaşma’ ile Irak ordusu tarafından işgali süreci, Bölge’nin daha da karanlık bir sürece sürükleneceğine işaret ediyordu. Halkın gözünde itibar kaybeden Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (KBY) yetkilileri bugüne kadar birbirlerini suçlayarak gündemi bulandırmaya devam ettiler. Halkın çözümsüzlüğe karşı biriken tepkileri, meşruiyetini yitiren yönetime “yıkılın ve gidin yeter”, “ topraklarımızı sattınız” denilerek, parti binalarının taşlanması ve hatta ateşe verilmesi soyutlarına boyutlara ulaştı.
Barzani ve KDP’nin yönetim anlayışı, halk tarafından seçilen parlamenterlerin Barzani’nin önlerine koyacağı kararlara el kaldırıp indirmesinden ibaretti. Parlamenterlerden halkın sorunlarını iktidara ulaştırması ve çözüm bulması beklenirken, parlamenterlerin yetkileri sınırlandırılmış, parlamento dışında Barzani’ye yakın bir ekibin (komisyon şeklinde) aldığı kararları onaylamak dışında işlevi olmayan bir konuma itilmişlerdir. Son iki yıldır da parlamento devre dışı bırakılmıştır. Bu nedenledir ki Hükümet ortağı parti (KYB) ve muhalefet partileri[1] sık sık Barzani ekibi tarafından çeşitli ülkelerle gizli anlaşmalar yapıldığını iddia ediyor ve “Neler olduğunu bilmek istiyoruz” çağrılarında bulunuyordu. Halkı bunaltan ekonomik sorunların parlamentoda görüşülüp çözüm aranmasının önü kapatılmış, yönetim kendi halkına karşı baskıları arttırmış ve bunun sonucu olarak halk için, taleplerini sokak eylemleriyle ifade etmek dışında bir seçenek kalmamıştır.
Bağdat: ‘Kürdistan’a müdahale edebiliriz’
Bölge’de bir süredir sessizlik yaşanıyordu. Zira referandum yenilgisi ile kaybedilen itibarın 25 Eylül sonrasında razı olunacak bir konuma gelmesi için Bağdat ile görüşme talepleri Hewler yönetiminin tek gündem konusu haline gelmişti. Bağdat ise 2014 yılına geri dönmenin avantajını kullanarak Güney Kürdistan Hükümetine kulağını tıkamış, gündemi kendisi belirler pozisyona gelmiştir. Irak Başbakanı Haydar İbadi eylemlerin ikinci gününde yaptığı açıklama ile Güney Kürdistan Bölgesinin iç işleyişine müdahale etme hakkını kendisinde bulmuştu. İbadi, Bağdat’ta düzenlediği haftalık basın toplantısında, "Kuzeydeki gösteriler, Kürdistan Bölgesel Hükümetinin yanlış siyasetinden kaynaklanıyor. Merkezi yönetimin görevi, ülkenin tümünü ve her yerindeki vatandaşların can ve mal güvenliğini korumaktır. Göstericilere zarar verilmesi halinde müdahalede bulunuruz" dedi. Memur maaşlarına ilişkin de açıklamalarda bulunan Abadi, Kürdistan Bölgesi’ndeki memurların maaşlarını ödeyemeyeceklerini söyledi.
Kitleler harekete geçiyor
Güneyde halk yolsuzluk, ekonomik ve siyasi istikrarsızlığın yanında bir de 12 Kasım’da yaşadığı 7,2 şiddetindeki depremin ağır sonuçlarıyla baş başa kaldı. Yaklaşık iki aydır Bölge’nin çeşitli yerlerinde gidişattan kaygılı olanlar tepkilerini bir biçimiyle sokağa taşıyorlardı. Son günlere kadar çözüm bekleyen halk, Hükümetten umutlarını tamamen kesmiş durumda. Bu sebeple, kendilerine “Sivil İnisiyatif” diyen binlerce kişilik kitle, 18 Aralık’ta Hewler’de Rewandiz ve Teqteq ilçesinde; Süleymaniye’de ve ilçe ve beldeleri olan Çemçemal, Piremegrun (Dukan), Ranya, Seyidsadık, Qelandiz, Derbendixan, Avreze, Şarezur, Akre, Kifre, Kelar’da maaşların ödenmemesi ve yolsuzluk gibi sorunların çözümü talebiyle sokaklara çıktı. Bölge’de yaşanan ekonomik krizin sorumlusu olarak gördükleri başta KDP olmak üzere KYB ve İslami Birlik’e (Yekgirtu) ait binaları hedef aldılar. KDP binalarının bazılarını ateşe verirken, Hükümet ortağı diğer partilerin binalarını taşlamakla yetindiler. Bölge’nin güvenlik güçleri olan polis ve asayiş, birçok yerde demokratik tepkilerini ortaya koyan halka biber gazı, plastik ve gerçek mermi sıkarak ve gözaltılar yaparak eylemleri engelleme girişiminde bulundu.
“Taleplerimiz gerçekleşinceye ve muhatap alınıncaya kadar eylemlerimiz sürecek” diyen kitle 19 Aralık’ta kitlesel olarak yine sokaklara çıktı. Süleymaniye’nin Salim Caddesi başlangıcı ile pazara açılan Mevlevi Caddesi sabah saatlerinde barikatlarla trafiğe kapatılarak ve alınan yoğun güvenlik önlemleriyle halkın eylemlere katılımının önüne geçilmeye çalışıldı. Toplanan kitleye dağılması için biber gazı sıkıldı. Eylemlerin yapıldığı bütün ilçelerde giriş çıkışların kontrol altına alındığı ve yolların zaman zaman trafiğe kapatıldığı bilgisi geliyordu. Eylemciler öncelikli olarak KDP binalarını hedef aldı. İkinci gün hükümet ortağı partilerin binaları da taşlandı ve bayrakları indirildi. Hatta sokaktaki kitle, muhalefetteki Goran Hareketi’ni de sorunların çözümünde inisiyatif almadığı için suçlayarak bazı ilçelerdeki parti binalarına zarar verdi.
Ranya ilçesinde göstericilerden 2 kişinin öldürüldüğü, 80 kişinin gözaltına alındığı, Koye’de bir kişinin öldürüldüğü basına yansıdı. Eylemlerin başladığı Pazartesi günü Hewler’de muhalif yayın yapan NRT televizyonu KDP asayişi tarafından kuşatıldı. 19 Aralık akşamüstü de yayını karartıldı, çalışanları gözaltına alındı. Yeni Nesil Hareketi lideri Şasuvar Abdülvahid Süleymaniye Havaalanı’nda, Güney Kürdistan parlamenteri ve Yeni Nesil Hareketi üyesi Rebun Maruf da Süleymaniye’de gözaltına alındı. Eylemler 3. günde yoğun güvenlik önlemlerine rağmen birçok yerde devam etti. Süleymaniye ilinde eylem alanına çıkacak bütün yollar polis ve asayiş güçleri tarafından tutulmuştu. Qelandiz’de İlçe Kaymakamı Bekir Bayz görevinden istifa ederek demokratik hakları için sokakta olan kitleye destek verdi. Eylemin ikinci gününde yapılan saldırı sonucu Ranya’da katledilen iki eylemci için Halepçe’de üç günlük yas ilan edildi.
En temel ihtiyaçlar olan elektrik ve suda yapılan kesintilere de tepki gösteren Sivil İnisiyatif “Her şeyimizi sattınız”, “Yönetemiyorsunuz”, “Yıkılın gidin”, “Artık yeter” şeklinde İngilizce, Kürtçe ve Arapça yazılı pankartlar ve dövizler taşıdı. Eylemciler, “26 yıllık iktidarınız iflas etmiştir, artık isteklerimizi sizlere sunmayacağız, kent ve sokaklarda halk meclislerimizi ve özyönetim sistemimizi kuracağız” diyerek eylemlerini sürdüreceklerini belirtiyorlardı.
Eylemlerin yayılması ve yoğunlaşan güvenlik önlemleri nedeniyle birkaç gündür birçok iş yeri kepenk indirdi. Zaten hâlihazırda devam eden ekonomik kriz sebebiyle pazarda durgunluk yaşanırken Süleymaniye’de ekonominin kalbi olan Mevlevi Caddesi’nde durgunluk ve sessiz bekleyiş hâkimdi. Güvenlik güçleri 200 metre aralıklarla güvenlik çemberi oluşturarak toplanan kitleleri dağıtmak için biber gazı kullanıyorlar. Süleymaniye ’de 8 kişi biber gazı ve polisin müdahalesi sonucu yaralandı.
KNK: Haklı tepkilere cevap üretilmeli
Eylemlerin başladığı 18 Aralık günü KNK (Kürt Ulusal Kongresi) bir açıklama yayımladı. Açıklamada “Kürdistan Bölgesi Hükümeti, Başur halkının taleplerine kulak vermek ve objektif bir biçimde değerlendirmekle görevlidir. Bizler Güney Kürdistan KNK Temsilciliği olarak, halkın taleplerinin göz ardı edilmesini ve yerine getirilmemesini meşru bulmuyoruz” deniyordu. Açıklamada şunlar ifade edildi: “Güney Kürdistan halkının yaşam koşullarının iyileştirilmesi, haklarının elde edilmesi için barışçıl ve demokratik bir protesto gösterisi yapılıyor. Bu haklı tepkiye derhal cevap üretilmelidir. Kürdistan Bölgesi hükümet seçimleri bir an önce yapması gerekir. Hükümet sisteminde değişim kapısının açılması için, bize göre en iyi seçenek, baskı ve sahtekârlıktan uzak acil bir seçimin yapılmasıdır. Güney Kürdistan halkının bölgede, Irak’ta ve uluslararası toplumda irade sesinin yankılanması ve taleplerinin yerine getirilmesi için, yeni, barışçıl ve demokratik bir hükümetin ve parlamentonun seçilmesi gerekmektedir.”
Öte yandan KNK, 26-27 Ocak’ta “Güney Kürdistan Sorunları” başlıklı 21 çözüm önerisi içeren bir Çalıştay gerçekleştireceğini açıkladı. KNK, Bölge’deki hızlı değişimlere öncülük etmek ve İran ve Türkiye’nin Bölge üzerindeki hesaplarını boşa çıkarmak için en doğru çözümün “Ulusal Birlik” olduğunu vurguladı ve Kürdistani güçlere Çalıştay’a katılma ve sorunlara birlikte çözüm arama çağrısında bulundu.
Hükümet: Şiddet kabul edilemez
Hükümetten eylemlere ilişkin, eylemlerin ikinci günü açıklama geldi. Yapılan açıklamada: “Kürdistan Bölgesi Hükümeti, gösteri düzenlemeyi vatandaşların meşru bir hakkı olarak görüyor ve her zaman bu hakkı savunmuş ve savunmaktadır. Ancak Kürdistan’ın bazı ilçe ve kasabalarında, özellikle de Süleymaniye il sınırlarında yaşanan ve bazı resmi dairelerle parti binalarını hedef alan, yaralanma ve vatandaşların mülküne zarar vermeye ulaşan şiddet olaylarından rahatsızlık duyulmaktadır” ifadeleri yer aldı. Yasal çerçevede hak talebi için medeni bir şekilde düzenlenen gösterilerin, demokrasiye uygun olduğunu, ama vatandaşların mal ve mülküne zarar verme ve şiddet aracına dönüştürülmesinin kabul edilemez olduğu belirtiliyordu. Hükümetin yaptığı açıklamada çözüme dair tek bir kelime dahi geçmiyordu.
Goran Hareketi ve Komel (İslami Parti) 20 Aralık günü güvenlik güçlerinin demokratik taleplere sert müdahalesi sonucu 3 kişinin katledilmesine, haksız göz altılara ve yayın yasağına yaptıkları açıklama ile ‘halkın haklı talebi yanındayız’ diyerek Geçici Çözüm Hükümeti’nden çekildiklerini kamuoyuna açıkladılar.
Bir çözüm yolu var mı?
Halk sokakta tepkilerini bütün açıklığıyla ortaya koyarken Bölge Yönetiminin yükselen bu taleplere “alaycı” yaklaşımı dördüncü gününe giren haklı sokak gösterilerini zaman zaman şiddete varan biçimlere götürdü. Görülmesi gereken bir durum var ki, bu halk uzun yıllardır toz duman arasında yaşam mücadelesi veriyor. Göstericilerden birisinin “Enfal nedir bilir misiniz? Şimdi önünü almazsak bir kez daha kendi yöneticilerimiz tarafından bir kıyımdan geçirilebiliriz. Alacakları bir canımız var, açlıktan her gün öleceğimize onurumuzla ölürüz” demesi durumu özetliyordu.
Güney Kürdistan Bölge Yönetiminin parti ve aşiret çıkarları, gelinen aşamada halkın sorunlarının çözümünün önüne geçmiştir. Irak ile KBY arasındaki uzun süredir çözülmeyen sorunlar giderek Kürtlerin tarihsel kazanımlarına da zarar vermiştir. Mevcut partilerin “iç didişme” şeklinde sürdürdükleri siyasetin bu partilere olan güveni yerle bir ettiğini ve yeni arayışların gündeme geldiğini belirtmeliyiz. Yeni arayışlar ve ittifaklar dünden daha elzem haline gelmiştir. Muhalefet partilerinin bile halkın gözünde itibar kaybettiği ve halkın bir arayışa girdiği bu süreçte yeni bir politik gücün öncülüğünde, kaybedilen “tanımsız bölgeler”in kazanılması ve halkın öncelikli yaşamsal taleplerinin karşılanması mümkün olabilir. Değişimlerin anlık yaşandığı Güneyde Kürt Özgürlük Hareketi bir yandan dengeleri gözetirken, diğer yandan siyasetin ezberlerini bozan adımlar atıyor, toplumsal muhalefet hareketleri ile bağlar kuruyor.
Bütün mesele, Güney Kürdistan halkının son günlerdeki tepki hareketiyle ortaya koyduğu enerjiyi bir silkiniş ve yeniden yapılanmada kullanıp kullanamamasında…
[1] Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin hükümeti, Bağımsızlık Referandumu sonrasında “tanımsız” bölgelerin Irak merkezi hükümeti tarafından ele geçirilmesine kadar KDP, KYB ve Yekgirtu partilerinden oluşuyordu. “Tanımsız” bölgelerin kaybedilmesinden sonra bu hükümet istifa etti ve yerine “Geçici Çözüm Hükümeti” kuruldu. Bu hükümete önceki hükümet ortaklarının yanı sıra Goran Hareketi ve Komel de katıldı. Sonradan katılan bu iki parti 20 Aralık’ta hükümetten çekildi.