Öznur AĞIRBAŞLI yazdı – 79 yıl önce bugün Struma adlı yük gemisi İstanbul Boğazı’nın Karadeniz ağzı açıklarında batırıldı. Struma Faciası ırkçılık ve milliyetçiliğin yol açtığı dramlardan biri olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı. Bu tür dramların bir daha yaşanmamasının yolu, herkesin kendi tarihindeki bu tür insanlık suçlarıyla yüzleşmesinden geçiyor.
Bundan tam 79 yıl önce bugün 24 Şubat 1942’de İstanbul Boğazı’nın Karadeniz ağzı açıklarında Struma adlı Panama bandıralı bir yük gemisi batırıldı. Struma, Nazilerin elinden kaçan çocuk ve yetişkinlerden oluşan 790 kişilik Musevi grubunu Filistin’e götürmek üzere 12 Aralık 1941’de Romanya’nın Köstence Limanı’ndan yola çıkmıştı.
Olaydan önce buraya nasıl gelindiğine dair birkaç laf etmek lazım. 1933’te Almanya’da iktidarı ele geçiren Naziler, hızla toplumu tek tipleştirmeye giriştiler. Bunun en önemli ayaklarından biri de toplumu Musevilerden arındırma politikasıyla Almanları birleştirecek bir “öteki” yaratmaktı. Ama bu politikanın amacı bununla sınırlı değildi. Bir yandan devlet, zengin Musevilerin varlıklarına el koyarak ileride yapacağı fetihler için kaynak yaratırken, diğer yandan sıradan Almanlar komşuları olan Musevilerin dükkanlarını ve evlerini yağmalaması için teşvik ediliyordu. Böylelikle Alman nüfusunun çok büyük bir bölümü bu suçun ortağı yapılmıştı.
Naziler 1939’da Polonya’ya girdikten sonra hem doğu hem de batı cephesinde başarılı olarak kısa sürede Avrupa’nın önemli bir bölümünü işgal ettiler. Hem işgal ettikleri ülkelerde hem de Romanya, Macaristan, İtalya gibi müttefiklerinde Yahudi karşıtı yasaları dayattılar. Bu politika özellikle önemli bir Musevi nüfusu barındıran Doğu Avrupa ülkelerinde çok yıkıcı oldu. Milyonlarca Musevi toplama kamplarına gönderilerek gerek gayri insani koşullarda çalıştırılarak, gerekse doğrudan katledilerek yok edildi.
Romanya 2. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yanında yer alan mihver devletlerinden biridir. Diğerleri gibi onlar da Yahudi karşıtı yasaları çıkararak uygulamaya zorlandılar. Romanya’da yaşayan bir grup varlıklı Musevi aralarında örgütlenerek bir gemi kiralayıp Filistin’e göç etmeye karar verdiler. Bir acenta üzerinden Struma adlı Panama bandıralı Bulgar yük gemisini kiraladılar. Gemi 1867’de imal edildiyse de motoru 1830 modeldi. Nitekin 12 Aralık 1941’de yola çıktıktan kısa süre sonra daha İstanbul’a varmadan motor çatladı. Yapılan tamirle zar zor İstanbul’a ulaştı ve Sarayburnu açıklarında demir attı.
Yolcular geminin tamiri süresince karaya çıkmak istedilerse de Türk Hükümeti buna izin vermedi. Alman Büyükelçiliği bir yandan gemide salgın hastalık olduğu ihbarını yaparak yasal kılıf hazırlarken, diğer yandan yolcuların kabul edilmemesi için baskıda bulunuyordu. Üstelik baskı sadece onlardan gelmiyordu. Filistin’de bağımsızlık isteyen Yahudilerle başı dertte olan İngiltere buraya yapılan göçleri engellemeye çalışıyordu. Bu nedenle onlar da geminin yola devam etmesini veya yolcuların karaya çıkmasını engellemek için hükümete baskı yapıyordu.
Sonuçta gemide bulunanlardan Filistin vizesi olan birkaç kişi dışında kimse karaya çıkarılmadı. Yolcuların akıbeti ile ilgili haftalar süren görüşmeler sonuç vermeyince motoru halen bozuk olan gemi Türkiye tarafından 23 Şubat günü Şile açıklarına çekilerek orada bırakıldı. Bütün gece sürüklenen gemi 24 Şubat 1942 sabahı büyük bir patlamanın ardından battı. Gemideki mürettabat dahil 768 kişi ölürken sadece bir kişi sağ olarak kurtuldu.
Uzun yıllar gemiyi kimin batırdığı anlaşılamadı. Olağan şüpheli olan Türk Hükümeti bu yollu suçlamaları ısrarla reddetti. Gerçek 1960’larda ortaya çıktı. Sovyet arşivlerinden çıkan belgelerden gemiyi ShCh-213 adlı Sovyet denizaltısının batırdığı anlaşıldı. Sovyet Deniz Kuvvetleri komutanlığı Nazilere stratejik malzeme gönderilmesini engellemek için Karadeniz’de Nazilerin kontrolünde bulunan Bulgaristan ve Romanya’ya mal taşıyan her türlü yük gemisinin batırılması emrini vermişti. Bir gün önce Zonguldak’tan Bulgaristan’a kömür taşıyan Türk gemisi Çankaya’yı batıran bu denizaltı, Bulgaristan’a doğru sürüklenen Struma’yı da bu kapsamda değerlendirerek batırmıştı.
Struma Faciası Yahudi yeraltı örgütlerinin İngiltere’ye karşı saldırılarını şidetlendirmesine yol açan birkaç olaydan biridir. Türkiye Cumhuriyeti faciadan birinci derece sorumlu olmamakla beraber yolcuların karaya çıkmalarına izin vermeyerek öldürülmelerine dolaylı olarak ortak olmuştur. Bu durum sadece büyük devletlerle arasını açmak istememekle açıklanamaz. Devlet yöneticilerinin önemli bir bölümünün Nazi hayranlığı herkesin malumuydu. Nitekim 1944’de Nazilerin savaşı kaybedeceği anlaşılınca Cumhurbaşkanı İnönü’nün emriyle düğmeye basılmış ve aralarında Alpaslan Türkeş, Nihal Atsız gibi isimlerin olduğu çok sayıda faşist tutuklanmıştı.
Sonuç olarak Struma Faciası ırkçılık ve milliyetçiliğin yol açtığı çok sayıdaki dramlardan biri olarak tarih sayfalarındaki yerini almıştır. Bunları unuturmamanın ve bir daha yaşanmamasının yolu, herkesin kendi tarihindeki bu tür insanlık suçlarıyla yüzleşmesinden geçiyor.