Şüphesiz ki 7 Haziran seçimlerinin çok farklı olacağı pek çok yorumcu, pek çok milletvekili adayı tarafından ifade edilmişti. 7 Haziran’da sandıktan çıkan sonuç 13 yıldır AKP’nin sandıkta aldığı ilk mağlubiyet oldu. ‘400’ü vereceğiz, seni başkan yaptıracağız’ hayalleri ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ın azimli gücü karşısında eridi gitti.
AKP Ahmet Davutoğlu liderliğinde ilk defa bir genel seçime katıldı. Bugüne kadar yüzdesini hep arttıran iktidar partisi, bu kez hükümet kuracak sayıya ulaşamadı.
Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasıyla 7 Haziran seçimlerinde devletin tüm kaynaklarını seçim için kullanan AKP, yaptığı bütün çirkefliklere rağmen başarısız oldu.
Çirkeflik dedik, çirkefliklerin neler olduğunu bir hatırlayalım:
Türkiye Cumhuriyeti’nde Başbakanlık yaptıktan sonra Cumhurbaşkanı olan pek çok parti lideri oldu. Fakat ilk kez bir Cumhurbaşkanı, bununla yetinmeyip ‘Başkanlık’ istediği için, seçmen karşısına çıktı. Cumhurbaşkanı seçmen karşısına çıkıp açıktan seçim çalışması yapamazdı. Devlet geleneklerinde bu yoktu. Dahası, Anayasa’nın hükümlerinin açıkça ihlal edilmesiydi bu. Bunun yöntemini de ‘toplu açılış’ ile çözdüler. Açılışlar da yetmeyince “Buluşmalar” diye bir kılıf uyduruldu.
Erdoğan ayrı gezdi, Davutoğlu ayrı gezdi, ikisi de AKP’ye oy istedi. Davutoğlu adına ‘seçim mitingi’ diyebildi, Erdoğan adına ‘Toplu açılış töreni’ dedi. Sonra hem Davutoğlu hem Erdoğan birleşti, ‘İstanbul’un Fethi Kutlamaları’ adı altında insanları Yenikapı’ya toplayıp bir mitingde orada yaptılar. Erdoğan bütün bu seçim faaliyetini devletin araçlarını, olanaklarını kullanarak, öğrencilere, memurlara gönderilen “katılım önemli/zorunlu” talimatlarıyla yürüttü.
Göz göre göre Cumhurbaşkanı’nın seçim mitingi yapması AKP’nin eski kitlesini tutabildiyse de, çok geniş ve çok farklı kesimlerin tepkisine neden oldu. Kimilerine göre ise AKP iktidarda kalabilirdi ancak, başkanlık tehlike arz eden bir meseleydi.
Akla gelebilecek her türlü şeyi ‘Paralel yapı’ya bağlayabilen havuz medyası grubu seçim sürecinde de görev başındaydı. Her gün Kılıçdaroğlu’na, Bahçeli’ye saldırmaktan geri durmayan havuz medyası, Demirtaş için ise ‘paralelci, domuz eti yiyor’ haberlerini servis ediyordu. Kürt illerinde HDP’nin tehditle oy topladığını iddia ederek, Batı illerinde güç kazanan bir partinin önünü kesmek istiyordu. Ancak sosyal medyanın güçlü olduğu, bilgiye ulaşmanın ise bir telefon kadar yakın olduğu bir dönemde yapılan spekülatif haberlere itibar eden insan sayısı da çok azdı. Havuz medyası ne kadar yazıp çizdiyse de ‘Kabataş yalanı’ boşa çıktığı gibi, bu yalanlar da çok çabuk boşa çıkarıldı.
Bu iddiayı, daha önceki seçimlerde CHP’liler yayıyordu. Hele ki Sırrı Süreyya Önder ve Pınar Aydınlar Yerel Seçimlerde İstanbul’da aday olduklarında bu söylemler çok artmıştı: “HDP, AKP ile anlaştı, CHP’nin oylarını bölecek, AKP Belediyeyi kazanacak”
HDP bir Türkiye partisi olma hazırlığında iken CHP seçmeninden oy koparabilirdi ve bunu önlemenin bir yolu da bu spekülasyondu. CHP tavanında, somut olarak böyle bir şey bu seçim döneminde yapılmamasına rağmen, bu spekülasyonu bertaraf eden şey CHP’nin tutumu değil, Selahattin Demirtaş’ın konuşması oldu. Demirtaş’ın son grup toplantısında ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ çıkışı tüm halklara verilen bir sözdü. Bu çıkış, spekülasyonu ortadan kaldırmış oldu.
Çatı partisi girişimlerinden, Demokrasi için Birlik Hareketi’ne, Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku’ndan Halkların Demokratik Kongresi’ne kadar uzanan pek çok çalışmanın son ürünü olan Halkların Demokratik Partisi, 7 Haziran seçimleriyle Türkiye halkları karşısında meşruluğu tartışılamaz bir noktaya gelmiş oldu. HDP’nin ‘Yeni Yaşam Bildirgesi’ ve tüm ezilenlere hitap eden yapısı Türkiye’deki halklar içinde karşılığını buldu.
“Biz yenilirsek kalkar yine deneriz, diktatör yenilirse sonları olur” F. Castro
Devlet tarafından sistemli bir şekilde gadre uğramış halklar, türlü asimilasyon politikalarına maruz kalsa da mücadelelerine devam ettiler. Hatırlayalım: 1994 yılında DEP Milletvekili Orhan Doğan ve arkadaşlarının dokunulmazlıkları kaldırılıp, meclis kapısında Doğan’ın kafasına bastırılarak gözaltına alındı. Orhan Doğan bir röportajında kuliste kendileriyle çok iyi muhabbetlerinin olduğu başka partilerden vekillerin bile o gün orada dokunulmazlığın kalkması için oy verdiğini söylüyordu. Bugün Orhan Doğan hayatta değil, ancak kafasına bastırılarak bitirilmek istenen fikriyatı mecliste çok daha güçlü!
Deniz Gezmiş’leri Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkmaya çalışmakla suçlayarak idam ettiler, Mahirler, Denizler idam edilmesin diye çıktıkları yolda katledildiler. Aradan 43 yıl geçti… Sosyalistler bugün mecliste ve Denizlerden, Mahirlerden, İbolardan aldıkları bayrağı bir üst safhaya taşıyorlar, mücadeleyi büyütüyorlar.
Düştüğünde kalkıp yine deneyenler, bugün ‘diktatör’ olmak isteyen birini yenmenin haklı onurunu hissediyorlar. Bu zafer tarihten gelenlerindir!
Sonuç olarak;
Korku imparatorluğunu 13 yılda inşa eden AKP iktidarı, 13 yılın sonunda büyük hüsran ile karşılaştı. 400 vekil hedefleyen Erdoğan, 258 milletvekili ile hedefinin uzağına yakınına varamadı. Erdoğan’ın Başkanlık hayalleri resmen suya düştü.
Kürt illerinde HDP’nin bağımsız adaylarla girmesinden dolayı çıkabilen AKP adayları Kürt halkına ulaşabilen ikinci bir partinin de olduğu izlenimlerine neden olmaktaydı. 7 Haziran seçimleri ile Kürt illerinde AKP’nin varlığı tamamen bitmiş oldu. Örneğin HDP, Diyarbakır’daki 11 Milletvekili adayının 10’unu meclise gönderdi.
Türkiye halkları 2002’de seçim barajının azizliğiyle yüzde 34 oyla iktidara gelen AKP’ye, aynı barajı 2015’te yıkarak iyi bir ders vermiştir. Artık baraj ya yüzde 3’lere çekilmeli, ya da tamamen kaldırılmalıdır. Türkiye halklarının verdiği demokrasi dersi, yolsuzluğun hesabını sormada yeni bir yol açmalı, mücadeleye güç katmalıdır.