CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu 2020 yılının ilk 10 ayını ve son 18 seneyi ele alan bir iş cinayetleri raporu hazırladı. Rapora göre 2002 – 2020 yılları arasında en az 25.716 işçi önlenebilir iş cinayetlerinde hayatını kaybetti.
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu son 18 seneyi ele alan bir iş cinayetleri raporu hazırladı.
Rapora göre; Türkiye’de iş kazaları, cinayetleri konusunda veri toplayan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin (İSİG) hazırladığı raporlar incelendiğinde çok vahim bir tablo ortaya çıkıyor. İSİG (ve resmi kaynakların) verilerine göre, Türkiye’de AKP Hükümetlerinde geçen 2002-2020 yılları arasında –en az– 25.716 işçi “önlenebilir sebeplere rağmen” yaşamını yitirdi.
- 2002 146
- 2003 811
- 2004 843
- 2005 1.096
- 2006 1.601
- 2007 1.044
- 2008 866
- 2009 1.171
- 2010 1.454
- 2011 1.710
- 2012 878
- 2013 1.235
- 2014 1.886
- 2015 1.730
- 2016 1.970
- 2017 2.006
- 2018 1.797
- 2019 1.736
- 2020 (Ocak-Ekim) 1.736
- TOPLAM 23.980
Raporda iş cinayetlerine dair şu ifadeler yer aldı: “İSİG verileri, 2020 yılında yaşamını yitiren 1.736 işçiden 90’nın kadın, 53’nün çocuk, 80’nin göçmen-mülteci olduğunu göstermektedir.
Raporlara göre, bu dönemde yaşamını yitiren işçilerden 54’ü sendika üyesidir. İSİG, sendikalı işçilerin durumu hakkında şu saptamayı yapmaktadır: “Diğer yandan ölen başka sendikalı işçiler de olabilir. Ancak kağıt üzerinde olan sendikal üyeliklerinin gerçek bir örgütlülük olmaması ve birçok sendikanın ölen üyelerini sahiplenmemesi sonucu net bir bilgi verme şansımız olmadığını da belirtelim. Bu durum özellikle kamu çalışanı/memur sendikaları açısından daha da tespit edemediğimiz bir husus…”
Salgında en az 325 işçi yaşamını yitirdi
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu covid salgınındaki işçi ölümlerine dair çarpıcı rakamları da raporda paylaştı: “İSİG Raporlarında Mart Ayından itibaren görülmeye başlanan Covid-19 Salgını nedeniyle -en az- 325 işçinin yaşamını yitirdiği belirtilmektedir. İSİG tarafından 14 Ekim Günü yapılan açıklamada, işçi sağlığı ve güvenliği açısından Covid-19 Salgınına ilişkin talepler şöyle dile getirilmiştir:
- Covid-19 sağlık emekçileri için meslek hastalığı, diğer işkollarında çalışan işçiler için ise iş kazası olarak tanınmalıdır.
- İşyerlerinde başta üretim alanları olmak üzere ulaşım, beslenme, barınma gibi tüm alanlarda işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmalıdır.
- Kronik hastalığı olan ve belli bir yaşın üzerindeki işçiler bu süreçte idari-ücretli izne çıkarılmalıdır.
- İşten atmalar yasaklanmalı ve 1168 TL değil tam ücret ödenmelidir.
- Çalışma saatleri, ücretlerde kesintiye gitmeden azaltılmalıdır.
- İşçilere ücretsiz-yaygın testler yapılmalı, vakaların arttığı işyerlerinde üretime ara verilmelidir.
- Evden çalışan işçilerin çalışma saatleri düzenlenmeli ve iş için yaptıkları harcamalar karşılanmalıdır.”
“Yaşamını yitiren 1.736 işçiden sadece 8 işçiye meslek hastalığı tanısı kondu”
“28 Nisan “Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Günü” nedeniyle “28 Nisan gününün İş Cinayetlerinde Hayatını Kaybedenleri Anma ve Yas Günü İlan Edilmesi Hakkında Kanun Teklifi” vermiştim. 2019 yılında yaşamını yitiren 1.736 işçiden sadece 8 işçiye meslek hastalığı tanısı konduğunu da belirtmiştim. Oysa ILO ve WHO verilerine göre, dünyada ortalama bir (1) “iş kazası sonucu ölüm” karşılığında altı (6) “meslek hastalığı sonucu ölüm” olmaktadır. Yani Türkiye’de 2019 yılında 10 bin civarında insanın meslek hastalığı nedeniyle yaşamını yitirdiği tahmin edilmektedir.
SGK’nın açıkladığı rakamlara göre ise, 2014 yılında 494, 2015 yılında 510, 2016 yılında 597 işçi meslek hastalığına yakalanmıştır. 2016 yılında ise meslek hastalığına yakalanan 72 işçi “geçici iş göremezlik” nedeniyle ayakta, 79 kişi ise yatarak tedavi görmüştür.
2018 yılında BİMER’e yaptığım başvuru üzerine Ankara, İstanbul ve Zonguldak Meslek hastanelerinden tarafıma iletilen cevaba göre, 2017 yılının ilk 11 ayında, bu 3 hastanede toplam 6.948 hasta yatarak, 589.568 hasta ise ayakta tedavi görmüştür.”
Çocuk işçilik yaygınlaştı: “Türkiye genelinde 16 milyon 457 bin…”
Tanrıkulu raporda çocuk işçiliğin geldiği boyutları da gözler önüne serdi ve çarpıcı rakamları paylaştı:
“Türkiye İstatistik Kurumunun “Çocuk İşgücü Anketi Sonuçları 2019” çalışması Mart ayında yayımlanmıştı. Araştırmaya göre, Türkiye genelinde 5-17 yaş grubundaki çocuk sayısı 16 milyon 457 bin olarak tahmin edilmektedir. Araştırma sonuçları, “bir ekonomik faaliyette çalışan” 5-17 yaş grubundaki çocuk sayısının 720 bin olduğunu, 5 yaşında çalışan çocuk gözlenmediğini, yüzde 79,7’nin 15-17, yüzde 15,9’nun 12-14, yüzde 4,4’nün de 5-11 yaş grubundaki çocukların oluşturduğunu göstermektedir. TÜİK verilerine göre, çocukların çalışma nedenlerinde ilk sırayı yüzde 35.9 “hane halkının ekonomik faaliyetine yardımcı olmak” alırken, bunu, yüzde 34.4 ile “iş öğrenme, meslek sahibi olmak” izlemektedir.
Ancak Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Vakfının “TÜİK Çalışan Çocuk İşgücü Anketi 2019” hakkındaki değerlendirmesinde özetle şu eleştiriler dile getirildi:
- Anket, önceki anketler gibi çocuk işçiliğinin en düşük olduğu, Ekim, Kasım ve Aralık aylarında yapılmış. Bu aylar, genel olarak, özellikle de tarımsal faaliyetlerin büyük ölçüde tamamlandığı ve okulların açık olduğu bir dönemi kapsadığı için çalışan çocuk sayısının en düşük olduğu zaman dilimi.
- Anketin 2011 yılındaki iç savaştan sonra Türkiye’ye göç etmek durumunda kalan Suriyeli haneleri kapsayıp kapsamadığı ise belirtilmemiş. Bununla birlikte çocuk sayısının 1.2 milyon kadar arttığı görülüyor. Ancak bu artış anketin kapsadığı nüfus grubunun değişmesinden kaynaklanıyor. Geçmişteki anketler 6-17 yaş grubunu içerirken, son anket 5-17 yaş grubunu kapsıyor. Dolayısıyla ankete Suriyeli Göçmenlerin dahil edilmediği anlaşılıyor.
- Ankete dahil edilmeyen bir diğer kesim de çıraklardır. Çocuk işçiliğin bir biçimi olan çıraklık ne önceki anketlere ne de bu son ankete dahil edilmiştir.
- 4+4+4 eğitim sistemine geçişle birlikte pek çok çocuk ilköğretim çağını 13 yaşında tamamlamaktadır. Bu durumun ilköğretimini tamamlamış ancak 14 yaşını doldurmamış çok sayıda çocuğun işgücü piyasasına girmesine yol açtığı öngörülmekle birlikte, TÜİK’in açıkladığı verilerde 14 yaş altı yaş kırılımları görülemediği için bu konuda bir değerlendirme yapılamamaktadır. Ancak mikro verilerin açıklanmasından sonra bu konuda analizler yapılabilecektir.
- 2012 yılındaki anketle karşılaştırıldığında Türkiye’de çalışan çocuk sayısının 173 bin kişi azalarak 893 binden 720 bine düştüğü görülüyor. Ancak bu azalışı yorumlarken dikkatli olmak gerekir. Çünkü 2011 sonrası Türkiye’ye göç eden Suriyeliler geniş bir özgür olmayan emek gücü havuzu yarattılar. İşverenler yerli işçileri son derece ucuz olan bu göçmen işçilerle ikame etti. Çalışan çocuklar için de aynı şey söz konusu. Dolayısıyla çalışan çocuk sayısındaki azalmanın, Suriyeli Çocukların çok daha ağır koşullarda çalıştırılması ile sağlanmış olma olasılığı kuvvetli.
- Anketin en çarpıcı bulgusu çocuk emeğindeki işçileşme eğilimi. Anket gösteriyor ki, ücretli işçilik gittikçe çocuk emeğinin başat biçimi haline geliyor. 2012’de çalışan çocukların yüzde 52’i ücretli iken 2019’da bu oran 10 puanlık bir artışla yüzde 63’e çıkmış durumdadır. 1999’da bu oran sadece yüzde 29’du. Bu veri bize, çalışan çocuk sorununun ciddi bir biçim değişikliği yaşadığını göstermektedir. Bunun çocuk emeği ile mücadele açısından önemli sonuçları olacaktır. Çalışan çocuklar arasında kendi hesabına çalışma yüzde 60 azalırken, ücretsiz aile işçiliği yüzde 38 oranında gerilemiştir. Kendi hesabına çalışma neredeyse ortadan kalkmış durumdadır.
- Çocuk emeğinin sektörel dağılımı da çalışan çocuk olgusundaki işçileşme eğilimi ile paralel bir seyir izlemektedir. Ücretsiz aile işçiliğinin yaygın olduğu tarım sektöründe, tarımsal tasfiyenin bir yansıması olarak çalışan çocuk sayısı gerilemektedir. Sanayi kesiminde ise küçük bir azalma görülse de bu sektörde çocuk emeği kullanımının ciddi bir direnç gösterdiği ortadadır. Hizmetler sektöründe çocuk işgücü istihdamının artma eğilimi ise güçlü bir şekilde devam etmektedir. Hizmetler sektörü çalışan çocukların yüzde 45’ni istihdam ederken, 15-17 yaş grubunda bu oran yüzde 51’e çıkmaktadır.
- Ankete göre çalışan çocukların yüzde 1.3’ü çalıştığı yerde bir yaralanma veya sakatlanma yaşamıştır. Anketin gerçek durumla en örtüşmeyen bulgusunun bu olduğu açıktır. SGK istatistiklerine göre, 48.800 kayıtlı çocuk çalışanın bulunduğu 2018 yılında çocuk işçiler 7.094 kaza yaşadı. Çalışan çocukların kaza geçirme oranı yüzde 15’tir. SGK verilerinin, sigortalı-kayıtlı çocukları içerdiği, bunların çalıştığı işyerlerinin kayıtdışı çalışan çocuklarınkinden daha iyi durumda olduğu dikkate alınırsa yüzde 1.3 gerçekçi gözükmemektedir.
- İş öğrenmek ve meslek sahibi olmak amacıyla çalıştığını ifade eden çocuk oranının yüzde 15.20’den yüzde 34.4’e çıkmış olması da oldukça çarpıcıdır. Bu durum eğitime erişimde eşitsizliğin giderek derinleşmesinin, eğitimin piyasalaşmasının ve yoğun işsizliğin sonucunda eğitime yapılan yatırımın istihdama katılım olanağı sağlayacağına ilişkin inancın azalmasıyla ilişkili olabilir. Yoksul hanelerdeki çocuklar için nitelikli eğitime erişim imkanı düşüktür ve eğitim giderleri yüksektir. Eğitim için gerekli yatırımı yapmak dahi pek çok genç için insan onuruna yakışır istihdam olanağına erişim sağlamamaktadır (Genç işsizliğinin yüzde 27’i aştığı göz önüne alındığında). Bu durum çocukların ve ailelerinin eğitim ve istihdam arasında seçimlerini istihdamdan yana kullanmalarına neden olabilmektedir.”