İsa ARTAR yazdı – 29 Mayıs 1993 tarihinde Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya eyaletindeki Solingen kentinde 5 Türkiyeli göçmen NSU (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) örgütünün saldırısında can verdi. Kundaklanan evden 17 kişi kısmen kalıcı yaralarla kurtuldu.
29 Mayıs 1993 tarihinde Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya eyaletindeki Solingen kentinde 5 Türkiyeli göçmen NSU (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) örgütünün saldırısında can verdi. Kundaklanan evden 17 kişi kısmen kalıcı yaralarla kurtuldu. 1993’te gerçekleşen bu saldırı Neo-Nazilerin ne ilk ne de son saldırısıydı.
Saldırıyı düzenleyen 4 kişi olay gerçekleştiğinde 16 ila 23 yaşlarındaydı. Suça sürüklenmiş çocuk olarak sayılan ve olay gerçekleştiğinde yaşları 16 olan Felix Köhnen ve Christian Reher ile yaşı 20 olan Christian Buchholz’a en ağır çocuk cezası olan 10 yıl hapis cezası verildi. 24 yaşındaki Markus Gartmann’a ise 15 yıl verildi. Bugün bu kundaklamayı yapan bu 4 kişi ise cezalarını çekip serbest bırakıldılar, hatta ikisi “cezaevindeki iyi hal” sebebiyle daha erken serbest bırakıldı.
Almanya’da ‘Sağ Terör’ kavramı medyanın da devletin de ağzına uzun süre girmedi. Irkçı kanlı saldırılar uzun süre göçmenlerin kendi aralarındaki mafya kavgası, bahis mafyalarının anlaşmazlığı, haraç kavgası vs. diye lanse edildi. Ancak Nasyonal Sosyalistler yenildiğinden beri Almanya’da neo-nazi örgütlenmeler ve saldırılar sürüyor. 1980 Almanya’da ‘Terör yılı’ diye adlandırılır. Çünkü 1980 yılında farklı irili ufaklı neo-nazi gruplar ve “Lone Wolf”lar kanlı eylemlere imza atmışlardır. Bunların en ağırı – Almanya tarihinin en ağır saldırısı olarak da geçer – 26 Eylül 1980 tarihinde Münih’te düzenlenen Oktoberfest’e yapılan saldırıdır. Bombalı saldırıda 13 kişi ölürken, 221 kişi yaralanmıştır. Saldırıyı yapan Gundolf Köhler Wehrsportgruppe Hoffmann[1]’ın eski bir üyesiydi. Köhler’in düzenlediği bu bombalı saldırı nasıl olduysa ilk olarak kayıtlara siyasi arka planı bulunmayan bir intihar saldırısı olarak geçti. İlk olarak yıllar sonra, 7 Haziran 2020’de Federal savcılık olayı açıkça bir “Aşırı sağ terör olayı” olarak niteledi. Benzer olarak Almanya’da pek çok neo-nazi saldırısı medya ve polis tarafından özünden saptırıldı. Örneğin 2000-2006 arası dükkanlarının önünde ve içinde öldürülen göçmenler için Bild başta olmak üzere birçok gazete olayları Mafya hesaplaşması diye niteledi, “Döner-Morde” ismini taktı.
Katledilen göçmenlerin internet kafe sahibi, büfe sahibi veya sadece vatandaş olmasının önemi yoktu. Türklerle özdeşleşen ve Almanya’nın her yerinde satılan Döner Kebap bu neo-nazi saldırıların depolitize ismi olmuştu. Üstelik öldürülenler sadece Türkiyeli göçmenler değildi ve bazı olaylar Alman istihbaratının gözü önünde gerçekleşti. Hessen’deki İstihbarat görevlisi Andreas Temme Halit Yozgat NSU tarafından katledildiğinde orada olmasına rağmen ifadesinde silah sesini dahi duymadığını, internet kafeyi terk ettiğini söyledi. Dolayısıyla Almanya esasında her yeni NSU saldırısı istihbaratının ve polisinin olayları nasıl ört pas etmeye çalıştığını tekrar tekrar ortaya koydu.
NSU vakalarında istihbarat şubelerinin rezilliği Almanya’nın “Devlet Siyasi Eğitim Merkezi[2]” web-sitesinde ayrıntılı olarak yer alıyor. İstihbarat görevlilerinin olay anında orada olmalarına rağmen saldırıları önleyemeyişi, saldıran şahısları tespit bile edemeyişi güvenlik güçleri için utanç verici bir yenilgi olarak lanse ediliyor.
Dolayısıyla 29 Mayıs 1993 tarihinde Solingen’de gerçekleşen kanlı saldırı Almanya’nın ırkçı saldırılar tarihinde unutmamamız gereken tarihlerden sadece biri. Yazıda 1980’de ve 93 yıllarında gerçekleşen saldırılardan bahsetsek de, geçtiğimiz yıl gerçekleşen katliamlar bile olayın ne kadar sıcak olduğunu ve Almanya’nın çözülmemiş bir ırkçılık problemi olduğunu ortaya koymakta.
2 Haziran 2019 günü Hıristiyan Demokrat Parti’li Kassel Belediye Başkanı Walter Lübcke evinin önünde silahla öldürüldü. Lübcke özellikle Almanya’daki göçmen karşıtı grup Pegida’ya karşı tutumu ve göçmenlere yönelik yardımlarıyla tanınmaktaydı.
9 Ekim 2019 tarihinde Anti-Semitist saiklerle Yahudilerin bayramı Jom Kippur gününde Stephan Balliet isimli saldırgan Sinagogta toplanan kalabalığa silahla saldırmak istedi ancak başarısız olunca önce yoldan geçen Jana Lange’yi sonra da bir Döner dükkanının önündeki Kevin Schwarze’yi vurdu.
19 Şubat 2020 tarihinde Tobias R. adlı “Lone Wolf” 9 Alman vatandaşı göçmeni bir büfe önünde ve nargile kafe önünde silahla katletti. Bu olay ırkçı ve aşırı sağ bir saldırı olarak daha ilk günden damgalansa da, paranoyak hastalık belirtileri olduğu daha önceden devletin kurumları tarafından bilinen saldırganın 2002 yılından beri nasıl silah ruhsatına sahip olabildiği hala açıklanmadı.
Tüm bu saldırılarda görüldüğü gibi, saldırıları yapanların tek kişi oluşu hatta “Psikolojik sorunları” oluşu nedeniyle her bir saldırı önce “Münferit vaka” diye değerlendirildi. 1949 yılından bugüne kadar baktığımızda ise Almanya’da o kadar çok “Münferit vaka” var ki. Bu saldırılara karşı durmak ancak anti-faşist bir toplum anlayışı ve hatırlama kültürüyle mümkündür. Almanya Cumhurbaşkanı dahi ülkede bir ırkçılık problemi olduğunu itiraf edip “Anti-Irkçı” olma çağrısı yaparken, “Anti-Faşist” olmak, Antifa eylemlerine katılmak ülkede hala kriminalize ediliyor, polis müdahaleleri gerçekleşiyor. Biz de buradan Cumhurbaşkanı çağrısını baştan yorumlayalım: Faşist olmamak yetmez, Anti-Faşist olmak lazım!
[1] Almanya’da Karl-Heinz Hoffmann’ın kurduğu neo-nazi silahlı spor grubu. 1980’de yasaklandıktan sonra grup üyeleri Lübnan’a yerleşerek gerilla eğitimi aldı. Yahudi yazar Shlomo Lewin ve eşini öldüren grubun eski bir üyesi de Oktoberfest saldırısını organize etti. 80’li yıllarda düzenlenen pek çok saldırı bu grubun üyelerinin veya eski üyelerinin tek başlarına yaptıkları eylemlerle meydana geldi.
[2]https://www.bpb.de/politik/extremismus/rechtsextremismus/