Korkut Akın yazdı: Sıfır
“Yaşamaya cesareti olmalı insanın. Çünkü kaybedecek bir şeyler olduğu düşüncesiyle hayatı erteliyorsan, yaşamıyor, her gün ölüyorsun.” (s. 248) Sahi, şimdi biz, her gün mü ölüyoruz? Bir başka şekilde sorsak: …her gün ölüyor muyuz? Galiba bizim seçimimiz bu. İster bir kez ister her gün ölelim, yaşamak, ağız dolusu kahkahalarla yaşamak en güzeli. Tam da marş kıvamındaki dizelerde saklı: “İstemez vaat etmeyin cenneti bize / Dünya cennet olmalı, alın terimizle.”
“Birileri bize hayat programlıyor, biz de bilmeden onu yaşıyoruz.” (s. 25) Eğitimin gerekliliği boy gösteriyor tam da burada: “Okullarda kaplumbağanın sindirim sistemi yerine şefkat öğretilmeli.” (s. 38)
“Tedaviyi düşünmeden insan olun”
İktidar yeni bir güzellik yaratmaktır. Herkese. Her zaman. Onun için yarışır insanlar; kimi zaman kavgalı, kimi zaman güle oynaya. Kazanır gibi olduğunda yarışı, gözü görmez olur. Her şey kendisinindir artık, ne yapsa mubah. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış ya, rakipler de bir daha, bir daha, bir daha yarışmak için zorlar. Biraz akıllı, biraz olgun, biraz geleceği düşünen erk sahibi niye istesin ki ikinci bir yarışı?
Tunç Kılınç, aşkı anlatıyor, siyaseti değil “Sıfır”da. Seçim dolayısıyla iktidar deyince partiler geliyor hemen akla. Oysa aşk da bir mücadele gerektirmiyor mu, tıpkı yaşamı yönlendirmek gibi… Partiler yerine erkekleri koyun (Trabzonspor Başkanını mesela, daha rahat anlaşılsın diye), iktidar yerine de gönlü çelinmesi gereken “sarışın” güzeli. Boşa koyuyor dolduramıyor, doluya koyuyor aldıramıyorsanız, tam size göre Sıfır. Çünkü yazar da sizinle birlikte deniyor hepsini, hem de hiç yüksünmeden. Belki de siz yazara yardım ediyorsunuz, erinmeden gocunmadan… Okudukça masmavi denizi, incecik kumlu sahili, limonata gibi havası, sessiz sakin bir mekanda zorlamayan bir yaşama çıkacak yolunuz…
Hayatı resetlemek…
Tunç Kılınç, ne mesaj verme derdinde ne de sizi taşımak… O yaşadıklarını, yaşadıklarından süzdüklerini aktarıyor sadece, sizi de sarıp sarmalayan bir dille. Saptama yapıp kapı aralıyor… karar sizin, ya ışık sızan o kapıdan girersiniz ya da çekip kapatırsınız hiç açılmamacasına.
Durun, ama hemen karar vermeyin. Bir sürpriz bekliyor sizi kitabın sonunda. Aslında tümüne yayılmış, giderek gelişen, hep “bir şeyler olacak, bak görürsün” beklentisi, umudu yayan bir kitap Sıfır.
Çözümü -ipuçlarınızı elinize tutuşturduktan sonra- size bırakan biri yazar. Reklamcılıktan geldiği için olsa gerek; bütün verileri seriveriyor önünüze, tıpkı bir labirent oyunu gibi. Hem merak et(tir)meyi hem keyifle oku(t)mayı başarıyor, sizin seçtiğiniz yolda… Sahi, labirentte kaybolmak da keyif. Çünkü her yeni köşe yeni bir macera. (Galiba kitabı bir tarafa bırakıp hayatı anlatmaya soyundum… Onca etkili demek ki.)
Kimler yok ki…
Patch Adams, Einstein, Severn Suzuki, Nick Vujicic, Steve Jobs, Bob Marley, Benjamin Button, Andy Warhol sizinle beraber olacak sayfalar arasında… Samuel Beckett de var, Ahmet İnam da… Halil Cibran ve diğerleri de… filmler, diziler, aklınızın bir köşesine nakşedilmiş bütün güzellikler de tabii.
İkinizin de istediği ancak söylemeye çekindiği bir şeyi yapmayı birbirinizden umarak karşılıklı bakışma anlamına gelen –söylemesi zor olsa da- “mamihlapinatapai” var Yaghan diline ait… Hissettirdikleri size kalsın.
Romanın kahramanı Ali -bir de gizli kahramanı var, romanın: Kido, kapakta yer bulacak kadar belirleyici- “Yaşamaya cesareti olmalı insanın. Çünkü kaybedecek bir şeyler olduğu düşüncesiyle hayatı erteliyorsan, yaşamıyor, her gün ölüyorsun” diyor. Sahi, ölüyor muyuz bir kere daha her gün yeniden? Kitabın içine gömülmüş o sürpriz umutlu ve sıcak güneşli günleri, ama Salı önemlisi ağız dolusu kahkahayı getiriyor… buna da bağlı olarak, her gün ölmeye niyetimiz yok!
“Sıfır”, Tunç Kılıç, roman, Destek Yayınları, Ekim 2015, 259 s.
34. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı (07-15 Kasım) başlıyor… Kitapsız kalmayın.