13 Mart 1982 yılında idam edilen üç komünist işçinin anısına Sinan Çiftyürek’in 1994 yılında basılan ‘Kadro ve Gelecek’ adlı kitabından yaptığı derlemeyi yayımlıyoruz.
“Bugün 1 Mayıs; işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Hepinizi tüm 1 Mayıs şehitleri adına bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum.”
Yoldaşları adına Seyit KONUK
Bu davet, 1 Mayıs 1981 tarihinde İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Askeri Mahkemesi duruşma salonunda yapılır. Davet eden, Türkiye Komünist Emek Partisi’nin yargılanan üç işçi üyesi adına Seyit Konuk’tur… Davet edilen ise, yargılama merciinde oturan askeri mahkeme heyetidir. Ne cesaret ama!
Yargılayanı yargılamanın da ötesinde, onları kendi değerleri yani işçi sınıfının ve komünist hareketin değerleri önünde saygı duruşuna davet etmek! Bu yürekli ve amaçlı davet, yoldaşların bireysel cesaretlerinin, yiğitliklerinin ürünü değildi; temsil ettikleri, değerleri adına idam sehpasını göğüsledikleri sınıfın cesaretiydi. Üç komünist işçi, sınıftan, komünizm davasından aldıkları güçle, egemen sınıfın temsilcileri olan yargı heyetini proletaryanın ve komünizmin büyük idealleri önünde saygı duruşuna davet ediyorlardı. İşçi sınıfının politik temsilcileri sınıf adına, sermayenin hukuki temsilcilerini sınıfın değerleri önünde saygı duruşuna davet ediyorlardı.
Bu tarihte ilk kez gerçekleşiyordu. Ve Seyit-Necati-Ethem yoldaşlar bu ilke imza koyuyorlardı.
Emperyalist rejimlerin ve onların temsilcileri olan Bushların, Blairlerin bugün dünya insanlığını sermayenin bencil çıkarları önünde sopa zoruyla hazırola davet ettikleri bir tarihi evrede yaşayan bizlerin, dün üç komünist işçi yoldaşın, sermayenin temsilcilerini hem de eli sopalı temsilcilerini, emeğin değerleri önünde hazırola davet etmeleri anlamlıdır. Ve geleceğe dönük derslerle doludur. Komünizmin ve emeğin büyük davasının bu kartal bakışlı üç yoldaşı 21.yy başında anmak, öncelikle onların bu sağlam, dirayetli ve değerlerle yüklü duruşlarına sahip çıkıp geliştirmekten geçiyor.
Ülkemizin ulusal özgürlük mücadelesinin uzun ve kanlı-kavgalı tarihinde rakamların diliyle ifade edilemeyecek kadar sayısız devrim şehidi vardır. Ve bunların her birisi mücadelemizde farklı değer ve katkılarıyla yer aldılar. Her birisi mücadelenin bugüne taşınmasında, cesaretin, sağlam duruşun temsilcileridirler. Ayrıca, Türkiye ve ülkemiz işçi sınıfının özgürlük ve sosyalizm mücadelesinde sayısız devrimci, komünist işçi, sermayenin militarist güçlerince katledildiler. Kimileri ise siyasal nedenlerle idam edildiler. Ama Seyit Konuk’un, Necati Vardar’ın, İbrahim Ethem Coşkun’un idam edilmeleri belirli yönleriyle bir ilki temsil ediyor. Çünkü onların üçü de işçi, üçü de komünist ve aynı partinin üyesi, üçü de aynı eylemden (1 Mayıs 1980 eyleminden) dolayı yargılandılar ve idam edildiler.
Üç yoldaşın mahkemede aldıkları tutumun emek tarihinde bir ilki temsil ettiğini belirtmiştim. Askeri mahkeme, belirli odaklardan aldığı uyarılarla da duruşma sürecini hızlandırır. Mahkeme, 7 Mayıs 1981 tarihinde TCY’nin 146/1. Maddesi gereğince idam kararı verir. Karar, birkaç ay gibi kısa bir süre sonunda 22 Eylül 1981’de Askeri Yargıtay tarafından da onaylanarak kesinleşir. Cezaların infazına ilişkin yasa 4 Mart 1982 tarihinde de MGK’ca onaylanır. 13 Mart 1982 günü sabaha karşı saat 01.25 ile 03.05 arasında İzmir Buca Kapalı Cezaevi’nde üç komünist işçi yoldaş infaz edilirler.
Mahkeme heyeti önceden sonucu belirlenmiş olan karara erken varmak istiyordu. Ve bu amaçla duruşmalar hızlandırılmıştı. İşte bu hızlandırılmış duruşma trafiğinde, duruşmaların biri 1 Mayıs’a denk düşer. Ve bu duruşmada üç yoldaş tarihe anlamlı bir not düşer. Duruşma salonunda yerlerini aldıktan sonra, Seyit Konuk, yoldaşları (partisi) ve sınıfı adına ayağa kalkarak;
“Bugün 1 Mayıs, işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. Hepinizi, tüm 1 Mayıs şehitleri adına bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum” der ve üçü birden sıkılmış yumruklarını havaya kaldırarak o anlamlı günde ve o anlamlı duruşma salonunda saygı duruşuna geçerler. Heyet şaşkın ve mahkeme başkanının direktifleriyle askerler saldırıya geçer. Askerler bir yandan haykıran üç komünist işçiyi duruşma salonundan dışarı çıkarmaya, diğer yandan ağızlarını kapatarak susturmaya çalışır.
Askeri mahkeme sermayenin ve faşizmin kinini kusarak idam sehpasıyla komünistlerden intikam almaya çalışırken, aynı zamanda onlardan nedamet de bekler, ama komünist işçiler düşmanın karargâhında taşı tam da gediğine koyarak tarihe anlamlı bir not düşer. Özgürlüğün, sosyalizmin kavgasında bize ışık tutan ve tarihsel anlamı büyük olan bu onurlu duruşa sahip çıkarak yaşatmak ve geliştirmek her devrimcinin, komünistin bugün de görevidir.
Seyit-Necati-Ethem hem işçi hem komünist hem de eylemciydiler. Bu üç yoldaş özgürlük ve sosyalizm davasında işçi-komünizm-eylem üçlüsünün uyum ve sentezinin taşıyıcısı oldular. Onlar işçiydiler… Onlar Komünist Partisi’nin üyesiydiler… Onlar işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma gününde eyleme geçmişlerdi… Yani onlar, devrimde siyasal zorun bizzat işçi sınıfının öncü kolları tarafından geliştirilmesinin temsilcileriydiler… Nihayet onlar bu tutumlarını, sermayeye ve onun siyasal rejimi olan faşizme esir düştüklerinde mahkeme salonlarındaki idam fermanı karşısında da işçi sınıfını ve partisini ideolojik olarak savunmuş; pratik eylemlilikle de bunu göstermişlerdir.
İşte, proletarya-komünizm-eylem üçlüsünün bu yoldaşların duruşlarında büründüğü uyum ve sentez budur.
Üç yoldaşın idamından bu yana ülkemizde ve dünyada çok şey değişti. Tabir uygunsa “köprülerin altından çok sular aktı”, ama sermaye ve siyasal iktidarlarına karşı alınması gereken tutumun özü (niteliği) değişmedi. Bu tutum idam edilen üç yoldaşın geliştirdiği sentezde vardır. Ve bugün de yolumuzu aydınlatıyor.
Sorun, sadece Seyit-Necati-Ethem’i yeni kuşaklara anlatmak değil; sorun, onların sentezini bugün de kavgada yaşatmak ve yığınların içerisinde büyütebilmektir.
Bu üç yoldaşın duruşuna, büyük ideallerine; kavganın bileşenleri arasında geliştirdikleri uyum ve senteze sahip çıkan herkes, tekil veya toplu halde olsun, 13 Mart sabahı kavganın bu üç Büyük Kartalı’nın manevi huzurunda saygı duruşuna geçmelidir.
(S. Çiftyürek Kadro ve Gelecek Kitabı’ndan)