KORKUT AKIN İnci Aral’ın kitabı üzerine yazdı: “‘Sevgili’de anlatılan, hemen herkesin çok iyi tanıdığı, hâlâ da çok sevilen bir sinemacının hayatı. Toplumun geneli içinde bunca sevilmesi dolayısıyla magazinel anlamda da gündemdeki yerini koruyan bu yönetmeni anlatmak güç iş… İnci Aral, bu güçlüğü roman ile aşmış.”
KORKUT AKIN
İnci Aral, toplumsal yaşanmışlıklarımızı alabildiğine iyi araştırıp gerçekten akıcı bir dille aktaran bir yazar. Resmi de iyi bildiği için cümleleri renklendiriyor, betimlemelerinde okurun o anı/olayı/durumu canlandırabilmesini sağlıyor.
Romanın gücü…
“Sevgili”de anlatılan, hemen herkesin çok iyi tanıdığı, hâlâ da çok sevilen bir sinemacının hayatı. Toplumun geneli içinde (siyaseten çok farklı olsalar da, sinemacılığıyla ayrılan) bunca sevilmesi dolayısıyla magazinel anlamda da gündemdeki yerini koruyan bu yönetmeni anlatmak güç iş… İnci Aral, bu güçlüğü roman ile aşmış. Yaşanmışlığı, karakterleri değiştirerek (ama muhakkak bir benzerlik de kurarak) anlatması bunun göstergesi zaten.
Tanınan ve bunca sevilen sinemacıyı, Yavuz Günay olarak değil de Yılmaz Güney olarak anlatsaydı, muhakkak ki istenmeyen polemiklerle karşı karşıya kalacaktı. Hoş, şimdi de bir sürü polemik yaşanıyor, ama böyle olmayacaktı.
Hayatın ta kendisi…
İnci Aral, edebiyatçı kişiliğiyle, yazar olarak bir kişinin hayatını anlatıyor. Anlatılanı beğenirsiniz beğenmezsiniz, o ayrı… Ancak bu açıdan bakınca, yani ‘obje’nizi, roman kahramanı olarak görünce edebiyatınız öne çıkıyor. Yazarın da böyle bir seçimi tercih etmesi kuşkusuz çok doğru. “Sevgili”de, yazarın kendi tasarrufu belirgin olarak fırlıyor öne, her ne kadar kronolojik bir romansa da…
Hayal ve gerçek…
Bize, bazı şeyler hep tek taraflı anlatıldı, hep dışarıdan bakarak yorumlandı… O tek taraflılıkla doğru orantılı olarak da ‘taraf’ olduk ister istemez. Kitle iletişim araçlarının da etkisiyle taraftarlığımız büyüdü ve belirleyici oldu. Sadece bu romanla sınırlandırmayın, tam da bu anda yaşadıklarınızı bir düşünün. Gazetelerde, dergilerde yazılanların, televizyonlarda gösterilenlerin ne kadarını farklı açılardan irdeleyebiliyoruz… Evde, işte, sokakta karşılaştığınız kaç kişi farklı bakış açısı yakalayabiliyor. Okullarda hangi derste farklı bir şey anlatılıyor? Nedeni, niyesi, nasılı, neylesi, kiminlesi asla sorgulanmıyor, sorgulanmasına izin verilmiyor.
“Sevgili” o bakış açısını yakalamış, hem sevgilisine hem yaptığı işe hem de topluma yansıtmak için çaba harcayan biri. Bunun için acılar çekmiş, hapisler yatmış, sürgün edilmiş…
Hayal ile gerçek birbirinin içine giriyor “Sevgili”nin hayatında… Bir film artisti olarak beyaz perdede ‘rol icabı’ yaptıklarını gerçekmiş gibi aktarabiliyorlar magazin gazetecileri. Bir, iki, üç derken “ben neymişim” diye kendi kendinize ajite olabiliyorsunuz. “Sevgili” öyle bir karakter…
Nereden tutmak gerekir…
Yaptığı filmleri ele aldığımızda bağrımıza basabileceğimiz oyuncu, işin içine içki, kumar, silah girince birden farklılaşıyor. Bugüne kadar böyle anlatıldı. “Sevgili” ile birlikte birçok şeyin tam da öyle olmadığını düşünmeye başladım. Yavuz Günay’ı savunurum, Yılmaz Güney’i de… ama kucaklamaya gelince öncelik Yavuz’da olur. Çünkü o bir roman kahramanı. Çünkü yazar, onu yontmuş, hatalarından arındırmış. Gerçek mi, masal mı tartışması yerine bunun bir edebi metin olduğunu, ona göre okumak gerektiğini düşünmeliyim.
Aklımda uçuşan sorular giderek artıyor. Acabalar birbiri ardına sökün ediyor. “Sevgili” size de yeni sorular sorduracak…
Sevgili, İnci Aral, roman, Kırmızı Kedi Yayınevi, Haziran 2017, 281 s.