Gülfer AKKAYA yazdı: Evde kal çağırılarına uyabilen kişiler gerçek anlamda evde mi kalıyorlar, yoksa bu günlerde ellerinde telefonları, parmakları ucunda mağaza mağaza, market market, lokanta lokanta dolaşmaya devam ederek koronavirüsü yaymaya devam mı ediyorlar?
Koronavirüs salgınının dünyayı ele geçirdiği şu günlerde daha önce tanıklık etmediğimiz çokça toplumsal davranışa tanıklık ediyoruz.
Kapitalizmin toplumu ve dünyayı istediği şartlara ve biçimlere nasıl dönüştürüp, istediği insan tipini oluşturarak yönetebilme gücünü en ince ayrıntılarına dek gördüğümüz günlerden geçiyoruz.
Bu nedenle koronavirüs günlerinde evde kalabilenlerin durup kendilerini ve davranışlarını gözden geçirmek için önemli bir fırsata sahip olduklarını düşünüyorum.
‘Evde kalanlar’ gerçekten evde kalıyor mu?
Evde kal çağırılarına uyabilen kişiler gerçek anlamda evde kalıyorlar mı, yoksa bu günlerde ellerinde telefonları, parmakları ucunda mağaza mağaza, market market, lokanta lokanta dolaşmaya devam ederek, oturdukları yerden verdikleri siparişler aracılığı ile koronavirüsü yaymaya devam ediyorlar mı?
Koronavirüsün yayılmasına karşı önlem olarak evde kal çağırılarına uyup evde kalabilme şansına sahip kesimlerle, onlar kadar şanslı olamayan ve her zamankinden çok daha ağır koşullarda, üstelik ölüm pahasına çalışmak zorunda kalan şanssız kesimler olarak karşı karşıya getirildiğimiz günlerdeyiz.
Üstelik bu zulmü görebilen ve bundan rahatsız olanların sayısı o kadar az ki…
Herkesin başta kendi canını düşünmeye kilitlendiği koronavirüs günlerinde bir yandan işe gidenlerin de evde kalmasını talep ediyoruz ama diğer yandan evde kalanlar olarak sosyal medya üzerinden çok çeşitli (kıyafet, yiyecek, kitap vb.) alışverişlerimizi üstelik her zamandakinden çok daha artmış şekilde sürdürüyoruz.
Zaten bizleri evde otururken alışveriş yapmaya teşvik etmek için debelenen korona fırsatçısı sermaye durur mu? Hemen kolları sıvıyor.
Sermaye hemen duruma uyum sağladı
Market zincirleri hızla duruma uyum sağladılar. Yaptıkları reklamlarla koronavirüse karşı nasıl duyarlı firmalar olduklarını ve halk sağlığı için “evde kal” çağırılarını nasıl önemsediklerini “Sen evde kal, siparişlerini yolla, kapına getirelim” tutumlarından anlıyoruz.
Kimi market zincirleri çalışanlarına sözleşmeleri dâhilinde olmayan birçok iş yükledi korona günlerinde. Market içinde çalışmakla yükümlü işçiler artık evlere sipariş götürmeye başladılar. Geçim derdi, örgütsüzlük işçileri ölümü göze alarak çalışmaya zorluyor.
O siparişleri biri kapınıza dek getirecek
Sorunun önemli ve esas büyük kısmı bu. Diğer kısmı ise bu reklamlara gözü kapalı kapılıp, ne yapıyorum ben diye durup düşünmeden sipariş yollayanlar. Sırf kendi canının ve konforunun derdine düşen evde kalabilenler. Markete gidersem yolda, markette, yanımdan geçen birinden virüs kaparım diye korkup, kendisine bir şey olmasın diye sipariş yazıp yollayanlar.
Oysa o siparişleri biri kapısına dek getirecek. Üstelik o kişi bu işi gün boyunca defalarca yapacak, markette, yolda, yanından geçeceği birinden o da virüs kapabilecek. Siparişleri kapısına bıraktığı kişi ile -ki bu gün boyu çok fazla kişi demek- temasla virüsü kapma risk ile yüz yüze olacak.
Siparişi verenler gibi bu kişinin de birlikte yaşadıkları, sevdikleri, gittiği bir evi var ve o evdekiler de bu yüksek tehlike ile yüz yüze yaşayacak.
Devlet gibi mi davranacağız?
Bunlar olabilecekken daha önemli olan şey şu: Tıpkı devlet, iktidar, sermaye gibi, kısmen daha şanslı kesime ait olan evde kalabilenler olarak hep beraber kimlerin yaşayacağına, kimlerin öleceğine biz de karar veriyor olacağız.
Kendimizi koruduğumuz virüse karşı başkalarının hayatlarını kendi hayatlarımız gibi kayırmayacak, hiçe sayacağız. Markette çalışan işçinin kapımıza gelmesinden rahatsız olmayacağız, aksine bu “hizmetten” memnun olacağız. Çünkü bizi ölümden koruyor olacak. Aynı “hizmetin” kimleri ölümün kucağına attığı ile ilgilenmeyeceğiz. Hele hele buna araç olduğumuzu asla düşünmeyeceğiz.
O marketleri yönetenler bu yanımızı bildiği için bu tür insanlık dışı önerilerle gelebiliyorlar. İşçiler ise örgütlü olamadıklarından ve açlık, işsizlik korkusu nedeniyle buna karşı çıkamıyorlar.
Oysa parmaklarımız akıllı telefonlarımızın üzerinde en akıl dışı siparişleri vermeden birkaç saniye durup düşünebiliriz. O sipariş ile bir insanın ölmesine neden olabiliriz.
Gücümüzün bir yanı da tüketmemek
Gerçekten zaruri olmayan siparişlerden vazgeçmek zor değil. Ve kendimiz önlem alarak çıkıp alışverişimizi yapabiliriz. Gerçekten ihtiyacı olanlar haricinde kimse başkasından hizmet istememeyi öğrenmeli artık korona günlerinde. İhtiyacı olanlar için de belediyeler vb. kamu kurumları devreye girmeli, çalışanların hayatına kıymet vermeyen işçi katili kapitalistler değil.
Unutmayalım ki, kapitalizme karşı gücümüz sadece üretimden gelmiyor, bu gücün önemli bir tarafı da tüketmemekten geliyor. Vereceğimiz her siparişe, yapacağımız her alışverişe bir de buradan bakarsak, kapitalizmin önümüze sürdüğü ve işçinin emekçinin sağlığına, yaşamına neden olacak “hizmette sınır yok” vahşiliğine “hizmete sınır koy” diyerek karşı çıkabiliriz.
Dayanışma, mücadele yaşatır bizi ancak
Koronavirüsü de bir kesime evde kal deyip diğer bir kesimi “hizmette sınır yok” diye çalıştırarak, sokaklara salarak yenemezsiniz.
Hafta sonu sokağa çıkma yasağının konmasıyla bir kez daha gördük ki koronavirüsü yaygınlaştıran en temel şey kapitalizmin kâr hırsı.
Başkalarının hayatı da bizim hayatımız kadar önemli. Dayanışma, mücadele yaşatır bizleri ancak. Bunun için hizmette sınır yok diyenlere “Hizmete sınır koy” diyerek o hizmeti reddedip, evde kalırken de daha güzel günler için mücadele edebiliriz. Bu hem mümkün hem de böyle sınıfsal dayanışmalara ihtiyacımız var.