Adettir, her seçim gecesi TV ekranlarından tanışık olduğumuz popüler yorumcular seçmenin siyasete ne mesaj verdiğini çözmeye çalışır: “Seçmen istikrar dedi”, “seçmen koalisyon dedi” vb.
Düzen siyasetinde seçmen, seçimden seçime siyasilere mesaj veren toplamdır. Seçmenin siyasete katılımı, aradan geçen zamanda siyasilerin yaptıklarına oylama yöntemiyle not vermekle sınırlıdır. Böyle olması istenir. Bundan önce de, az çok bu şekilde tecelli etmiştir. Ancak Gezi’den sonra bu durum değişmiştir. Kitleler artık seçimden seçime oy veren, siyasete katılımı bununla sınırlı olan kitleler değildir. Siyasete müdahale eden, kendi geleceğinde söz sahibi olmak isteyen kitlelere dönüşmeye başlamıştır seçmen. Bir bütünlük olmasa da, sınırlı olsa da, çeşitli biçimler altında örgütlü bir halk olmaya doğru giden bir dönüşümdür bu.
İşte o seçmen artık mesaj vermekle yetinmemiş, faşizmin önüne bizzat barikat kurmuştur bu seçimde, el birliğiyle. Seçim öncesi seferberliğiyle, saldırılar ve kışkırtmalar karşısında provokasyona gelmemesiyle, seçim esnasında sandıkların başında hırsızlara göz açtırmamasıyla, okul önünde bekleyen plakasız araçların lastiğini indirmesiyle, herhangi bir usulsüzlüğe karşı hazırda beklemesiyle..
Seçmen mesaj vermemiştir, bizzat durdurmuştur.
HDP’yi destekleyen kitleler, AKP’ye ve diktatöre sandığı dar etmiştir. 400 milletvekili hayalini ortadan kaldırmış, AKP’ye tarihinin en büyük seçim yenilgisini tattırmıştır.
AKP milletvekili sayısının düşmüş olmasının yanı sıra, AKP’nin tek başına iktidar olabilmesi engellenmiş, Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hayali suya düşürülmüştür. Belki AKP iktidar partisi bile olamayacaktır.
Seçim barajı yerle bir olmuştur. Geçmişte Kürtler meclise girmesin diye konulan, ancak bağımsız adaylarla delindikten sonra istikrar adına sürdürülen antidemokratik uygulama artık iyicene gereksizleşmiştir. ABD’deki gibi, iki düzen içi partiden ibaret bir sistem hayal edenlerin hayalleri suya düşmüştür.
Faşizme yönelim ağır bir darbe almıştır. Türkiye’de sol siyaset için yeni bir dönem başlamıştır. Sosyalizme alan açılmış, sosyalizmin yürüyeceği hat belirginleşmiştir. Türkiye’de halkların eşitliği ve özgürlüğünü gündemine almayan, bundan kaçan bir sosyalizm yürüyüşünün mümkün olmadığı ortaya çıkmıştır.
HDP’nin başarısı hepimizin başarısıdır. Başta Kürt halkı, sosyalistler, kadın kurtuluş hareketleri, LGBTİ örgütlülükleri, ekolojist hareketler, Türkiye’de yaşayan çeşitli etnik kökenlerden unsurlar, alevi örgütleri, dışardan destekleyen siyasi yapılar, oy veren, eşini dostunu oy vermeye ikna eden bireyler, sabah 7’de sandık başına üşüşen müşahitler, birleştirme merkezindeki görevliler, oy ve ötesi, seçim güvenliğinde görev almayı sorumluluk edinen, hırsızlara göz açtırmayan herkestir, bu başarının sahibi.
Diyarbakır, ülkeyi yangın yerine çevirmek pahasına iktidarını korumak isteyenleri sandıktan silmiştir. Bombalı saldırıda yaralanan vatandaşın, sargılar içerisinde oyunu kullanmak için sandık başına gitmesi kararlılığın en güzel fotoğrafıdır. Halk, bombaların sahiplerini iyi tanımaktadır.
Erzurum’da HDP’nin vekil çıkarmış olması, içerisinde insan olan aracı ateşe verecek kadar canileşmişlere verilecek en güzel yanıt olmuştur.
Karadeniz’de tüm saldırılara rağmen HDP oyunu arttırmıştır. Buralarda alınan her oy milliyetçiliğe indirilmiş darbeler olmuştur.
İstanbul ve İzmir, iki büyük metropol, HDP’ye oy verenlerin sadece Kürtler olmadığının en önemli kanıtıdır. Burada alınan yüksek oy oranları Kürt ve Türk emekçilerinin birliği için verilmiş en anlamlı oylardır.
HDP’nin barajı geçmesi, totaliter bir rejimi yerleştirme çabalarına önemli bir darbe oldu. Sola yeni bir alan açıldığı şüphesizdir. Solda durup bu duruma sevinemeyenler oldu. Bu toplamı hüzne boğan şeyin aslı, kendi ulusalcı hatlarının yanlışlanmasıdır. Seçimlerden önce HDP’den uzak durulmasının gerekçelerini anlatanlar, seçim sonrasındaki tabloda ise solun tasfiyesini bulmakta bir beis görmediler. Bu toplamın seçimlerden önce kendi tabanını konsolide etmek üzere, HDP’ye, AKP ile biçtikleri rol her defasında boşa çıkmıştır. Bu konuda söylenecek çok şey olmakla birlikte, şimdilik bunları geçelim ve yapılması gerekenlere odaklanalım.
Türkiye’de sol siyaset için yeni bir dönemin açılması üç temel olguya dayanmaktadır. Birincisi, Gezi’den sonra ortaya çıkan yeni bir gelecek arayışı, seçimlerde diktatöre bizzat barikat kurarak, bir yere çekilmediğini ilan etmiştir. Üstelik seçim zaferi, bu arayışta önemli bir umut ve motivasyon yaratmıştır.
Türkiye’de halkların eşitliği ve özgürlüğünü gündemine almayan, bundan kaçan bir sosyalizm yürüyüşünün mümkün olmadığını söylemiştik. Seçimlerde bu durum ortaya çıkmış, ulusal solun alanı daralmıştır. Bu da ikinci olgudur. HDP’nin, AKP karşısındaki kararlı tutumu, stratejisini HDP’yi karalamak üzerine kuran ulusal solun pozisyonunu kendi içerisinde de tartışmalı hale getirmiştir.
Üçüncü temel olgu ise parlamentodaki mücadele ile sokaktaki mücadelenin daha fazla örtüşmesinin olanakları ortaya çıkmasıdır.
HDP’ye yüzünü dönen sol, sosyalist, demokrat kesimlerle, Kürt özgürlük hareketi ile arasındaki mesafe azalmıştır. İşçi sınıfının Kürt emekçi kesimleri ve yoksul köylülüğü ile stratejik ittifakının olanakları bugün daha fazladır. HDP’ye yüzünü dönenlerin, kendisine yakın duranları da kapsayarak burjuva parlamenter sistemin yerini alabilecek iktidar alternatifini ve bunun araçlarını oluşturabilmeleri bugün daha mümkündür. Elde epeyce deneyim birikmiştir: HDK, Gezi’yle oluşan forumlar, semt inisiyatifleri, mahalle meclisleri, dayanışma evleri, Haziran Hareketi ve öncülleri, HDP’yi desteklemek üzere kurulan bağımsız seçim inisiyatifleri vb. Geniş kitlelerin düzen karşısında konumlanan mücadelesi ve kendi öz yönetimlerini oluşturma çabası, tüm tıkanan deneyimlere rağmen, eldeki tecrübeler ve birikimler üzerinden yeniden inşa edilmelidir. Geçmişteki tüm olumsuzluklara rağmen bu görevden kaçınılmamalıdır, başarılana kadar devam etmelidir.
Sokakla parlamentodaki mücadeleyi birleştirecek, HDP’ye yüzünü dönen geniş kesimleri, tereddütleri olanları, Haziran Hareketi ve dışındakileri de kapsamaya çalışacak halk ve işçi meclisleri, semtlerde, mahallelerde, iş yerlerinde, fabrikalarda örgütlenmelidir. Semt ve işçi meclisleri, milletvekillerinin parlamentodaki mücadelesinin bir yandan sokaktaki dayanağı, aynı zamanda da yol göstericisi ve denetçisi olarak işlevlenmelidir.
Semt ve işçi meclislerinin oluşumu için siyasi yapıların merkezi karar almaları oturup beklenmemelidir. Elbette ki bu yapılar merkezileşmelidir, elbette ki siyasi örgütler bu yapıların oluşumunda rol almalı, merkezi görüşmeler yapılmalıdır, ancak bunları beklemeye gerek yoktur. Türkiye sosyalist hareketinin yetiştirdiği örgütlü veya örgütsüz binlerce kadro vardır. Bu kadrolar bulundukları alanlarda böylesi meclislerin kuruluşuna öncülük edebilir, inisiyatif üstlenebilirler.
Semt ve işçi meclisleri temel bir takım kapsayıcı ilkeler ışığında örgütlenmelidir: İnsanlık dışı çalışma koşullarına, iş cinayetleri ve güvencesizliğe, özelleştirmelere, taşeronlaştırmaya, piyasacı talana karşı emekten yana bir mücadele başa yazılmalıdır. Kentlerin ve doğanın yağmalanmasının karşısına dikilinmeli, siyasal gericiliğe karşı laik ve özgür bir yaşam için mücadele örülmelidir. Cinsel ayrımcılığına, kadına yönelik şiddete, baskıya karşı mücadele sürdürülmelidir. Meclisler, emperyalizme karşı direnen halkların yanında yer almalı ve Kürt halkının barış ve eşitlik talebinin savunusundan taviz vermemelidir. Kürt halkının mücadelesinin yükselmesi ile sahneye daha da hırçın bir biçimde çıkacak olan milliyetçiliğe karşı amansız bir mücadele yürütülmelidir.
Bütün bunlarla birlikte sadece “karşı olmak” pozisyonundan çıkılmalıdır. Kurucu olmak, olanaklar ölçüsünde alternatifleri örmek, mücadelenin inandırıcılığını güçlendirmek ve büyütmek için gereklidir. Örneğin, Türkiye’nin batısı için konuşmak gerekirse, kimi yerlerde bir sonraki yerel seçimlerde, yerel yönetim adaylarının meclisler tarafından belirlenebilecek bir ölçeğe ve kapsayıcılığa ulaşılması hedef olarak konulabilir. Ele geçirilen belediyelerde kurucu pratikler gerçekleştirilebilir.
Bütün bunlar şimdiden kolların sıvanması ile mümkün olabilir. Bununla birlikte sayılan hedeflere paralel olarak, sosyalizm yürüyüşünün sigortası, ana öğesi dün olduğu gibi bugün de işçi sınıfıdır. Komünist bir işçi partisinin inşası hedefi, sosyalist hareketin yeniden yapılanması, yukarıda bahsettiğimiz hedefle öncelik sıralamasına konulmaksızın sürdürülmelidir.